Sevinç, iyimserlik ve umudun ardından, gerçekliğe dönmenin ve Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki olayları sakin kafayla değerlendirmenin vaktidir. Birbirini takip eden ayaklanmaların hızı öyle yüksekti ki yepyeni bir döneme girdiğimiz sonucuna varmak akla yatkındı. Bugün, Tunus ve Mısır’daki diktatörlerin düşüşünden bu yana altı aydan fazla süre geçtikten sonra, kritik sorular ortaya çıkıyor. İki ülkede de gerçekten neler olduğunu sormak meşrudur. Her yerde kafa karışıklığı söz konusu: Gelecek Tunus meclis seçimlerine 110’dan fazla siyasi parti katılacak ve Mısır, eski rejimin üyelerinin, özellikle Ordu komutanlarının korunması için gerçekleşen gizli pazarlıklara şahit oluyor. Tunus’taki siyasi manzara belirsiz ve Mısır’da ordunun ayaklanmayı ele geçirdiği, bazı liderlerin ikili oynadığı hissi hakim.

Bize acele etmememiz gerektiği, “Devrimlerin zaman aldığı” söylendi. Tarih, özgürlüğün bir bedeli olduğunu gösteriyor. Doğru. Adanmalı ve iyimser kalmalıyız fakat aşırı idealist ve saf olmamalıyız. Durum, Tunus’ta ve daha çok Mısır’da endişeye sebep oluyor: Her iki ülkede de siyasi manzara kaosu andırıyor. Laik ve İslami eğilimler arasındaki kutuplaşma, bu ülkelerin sosyal ve ekonomik sorunları hakkında ciddi anlamda tartışılmasını engelliyor. Silahlı Kuvvetler denetlemiyorlarsa da Tunus ve Mısır toplumlarındaki gelişmeleri izliyor ve yabancı ülkeler konum ve stratejilerini yeniden ayarlıyor. Eski diktatörlüklere dönmeyeceğimiz doğru olabilir fakat ne tür bir demokrasi olacağı açık değil. Bazıları bunu söylemek için çok erken olduğunu düşünüyor. Bu zaman değil, bir içerik ve jeopolitik hususlar meselesi. Şahit olduğumuz şey Arap baharı olmaktan çok uzak.

***

Libya’ya yakından bakarsak bu sorular daha kritik, kafa karışıklığı ise daha derin hale geliyor. Fransa, İngiltere ve ABD, NATO aracılığıyla Muammer Kaddafi’den kurtardığına göre, onları gelecekte ne bekliyor? Ulusal Geçiş Hükümetini oluşturan insanlar kim? Ülke petrolünün dağıtımı konusunda, böyle açıkça ve çaba harcamadan Batı ülkeleri lehine bu kadar hızlı kararları nasıl veriyorlar? Demokrasi, özgürlük ve Libya’nın haysiyeti hakkındaki güzel sözlerin ardında, ülkenin zenginliğini kontrol edip ele geçirmek için nasıl oyunlar oynanıyor? Senaryo Irak’ı hatırlatıyor: İşler hala karışık, Kaddafi ortadan kayboldu ve çok yakında durum kontrol altına alınacak. Kontrol, özgürlüğe doğru demokratik bir yol olmaktan çok ekonomik ve jeopolitik olacak. Kafa karışıklığı var, evet. Fakat açıkça, bu bir devrim değil.

Büyük Güçler, Suriye rejiminin kaderi hakkında anlaşmazlığa düşmüş görünüyorlar. Fransa, İngiltere ve ABD’nin Beşar Esad’a çekilmesini söylemeleri altı ay aldı. Ürkekçe ondan bırakmasını isterken, Çin ve Rusya onlara hiçbir şey yapmamaları için yardım ediyor gibi görünüyor. Ne bir BM kararı ne de net bir beyan; Suriye ayaklanmasına açık bir destek yok. Tekrarlamak gerekirse bu ne zaman ne de demokrasi meselesi; sonuca götüren etmen jeopolitik unsurlar. Suriye kanı, ülkenin jeopolitik konumunun değerini gösteriyor: Politik hesaplar adına dökülebilir ve dökülecektir. Yeni kurulan Ulusal Konsey, yabancı müdahale istemiyor fakat uluslararası ve diplomatik destek talep ediyor ancak söz ötesinde bir şey elde edemiyorlar. Batı, Çin ve Rusya, Suriyeli İslamcılar konusunda endişeleniyor ve hiçbir şeyin değişmediğini bir kez daha kanıtlıyor. Büyük Güçler çıkarları korunduğu sürece sivillerin katledilmesi karşısında sessiz kalacak. Yemen ve Bahreynliler unutulmuş hissedebilirler ve gerçekte de öyle: Davaları, umutları ve kanları, güçlünün fedakarlığına layık değil.

Türk hükümeti ise daha fazla dahil olmak için uğraşıyor. Arap lider ve aktivistler ile konferanslar, atölyeler ve toplantılar düzenlediler. Yeni bir politik ve jeopolitik vizyonla mı hareket ediyor yoksa ekonomik nüfuz mu arıyor? Kilit soru Türk hükümetinin ODKA içinde yeni ittifakları ne dereceye kadar başlatmak istediği. ABD, Avrupa ülkeleri, İsrail, Çin ve Rusya arasındaki rekabetten faydalanan bağımsız bir oyuncu mu? Türkiye mevcut kafa karışıklığına netlik getirecek potansiyele sahip mi? Yanıt açık olmaktan uzak: Türkiye iyi niyeti, kayda değer ekonomik çıkarları ve jeopolitik ittifakları uzlaştırmaya çalışır gibi görünüyor.

Bunlar kritik zamanlar. Sorunun politik, ekonomik ve jeopolitik boyutlarını topluca göz önünde bulundurarak bölgesel yaklaşım için çabalamalıyız. Resim, ilk duygusal bakışta görünenden daha az umut verici ve daha ürkütücü. Gördüğümüz ne bir “Arap baharı” ne de bir “Devrim”. ODKA içinde bir şey tuhaf biçimde değişiyor. Arap Uyanışı bir bilmece olarak kalmaya devam ediyor. Hükümet ve politikacıların kötü niyetli hesaplarını değerlendirince, halkların umut ve iyimserliğini paylaşıp onlara saygı duymak güç. En bilgece tavır, diktatörlerin ve özgürleştirenlerin, düşmanların ve aynı zamanda dostların uygun olmayan hakikat, yalan ve yozlaşmalarını meydana çıkarmayı unutmadan, hayallere kıymet veren ahlaki bir duruşu benimsemek ve tutarlılığı derinlemesine çalışmalarla birleştirmek gibi görünüyor.

* Bu yazı STAR Gazetesi için kaleme alınmıştır.