Alman medya devi Springer Grubu\'na ait Bild Gazetesi ile girdiği savaşı kaybedip görevden ayrılmak zorunda kalmasaydı, Cumhurbaşkanı Wulff perşembe günü ülkesi için olduğu kadar bizim ve Almanya\'da yaşayan soydaşlarımız için kritik bir toplantıya katılacaktı.

Bu toplantıda Wulff\'un, sağcı terör örgütü Nasyonal Sosyalist Yeraltı\'nın (NSU) 8\'i Türk toplam 9 kişiyi öldürmesi skandalıyla ilgili bir konuşma yapması ve kritik mesajlar vermesi bekleniyordu.

Cumhurbaşkanını görevi bırakmaya mecbur eden süreci bir önceki yazıda detaylı ele almış; çok daha büyük skandallara imza atmalarına rağmen bizde hiçbir şey olmamış gibi davranan yetkili ve siyasilere bu hadisenin ders olması gerektiğini ifade etmiştik. Wulff\'un suçlu olup olmadığına soruşturmalar sonucu Alman yargısı ve kamuoyu karar verecek olsa da bu durum ahlaki duyarlılığın önemini azaltmıyor.

Ancak genel olarak Almanya\'da yaşayan Müslümanların ve özelde de Türklerin, Cumhurbaşkanı Wulff\'un ayrılmasından üzüldüğünü görmek dikkat çekici. Aşağı Saksonya eyaleti başbakanı iken Türk kökenli bir ismi ilk kez bakan yapmasının bunda payı olduğu kadar Türkiye ile geliştirdiği sıcak diyaloğun ve Almanya\'daki Müslümanları kucaklayan tutumunun da bunda etkili olduğu açık. 3 Ekim 2010 tarihinde Almanya\'nın Birleşme Bayramı\'nda söylediği \"İslam Almanya\'ya aittir\" sözü hâlâ hafızalarda. Başta Springer Grubu olmak üzere Alman medyasının aleyhine yürüttüğü sert kampanya ile dile getirdiği bu sözler arasında bağ kuranlar olduğu gibi, Alman istihbaratının da rol oynadığı Türklere yönelik terör olaylarına Wulff\'un gösterdiği ilgiye dikkat çekenler de var.

Diyanet İşleri Türk İslam Birliği Genel Başkanı Prof. Dr. Ali Dere, eyalet başbakanlığında ve cumhurbaşkanılığında yerlisiyle, göçmeniyle Alman toplumunun bütünlük oluşturması için çaba sarf ettiğini söylüyor ve soruyor: \"Eğer İslam\'la ilgili açıklaması ve Neonazi terörüne karşı duruşu bazı mekanizmaları harekete geçirdi ise bu sadece Wulff için değil, Almanya için de bir problem. Böyle olduğuna inanmak istemiyorum.\"

Wulff\'un istifasına üzülen Almanya İslam Konseyi Başkanı Ali Kızılkaya da şöyle diyor: \"Almanya\'da ilk defa, cesur bir çıkış yaparak Almanya\'daki Müslümanların da, İslam\'ın da Almanya\'ya dahil, Almanya\'nın bir parçası olduğunu açık bir şekilde devletin zirvesi olarak açıklaması, Almanya\'daki Müslümanlara adeta 50. yıl hediyesi gibi gelmişti. Bu açıklamalar gelecek ve ümit açısından güven vermeye başlamıştı. Böyle bir siyasi açılımın sahibinin gitmesi üzücü.\"

Wulff\'un görevden ayrılmasının, onun kritik konulardaki duruşuyla bağlantısı daha çok konuşulacağa benziyor ama Türkiye kamuoyu açısından daha önemli olan, Alman istihbaratıyla bağlantılı Nazi cinayetleriyle ilgili süreci ne kadar takip ettiğimiz. Dış politikayı takip ettiğine inandığım birkaç gazeteciye cinayetlerde gelinen noktayı sorduğumda verilen cevaplar üzücüydü. 3 aylık bir hadise hemen unutulmaya başlamış.

Kasım ayında ortaya çıkan skandaldan bu yana Almanya\'da bazı adımlar atıldı. 1- Sağcı terörün varlığını kabul etmeyen iktidar, aşırı sağcı terörden söz etmeye başladı. 2- Ocak ayında federal meclis araştırma komisyonu kuruldu. Almanya\'nın federatıif yapısından dolayı 4 üyeden oluşan ayrı bir de federal-eyalet komisyonu kuruldu. 3- Federal hükümet uzun yıllar Berlin uyum sorumlusu olarak görev yapan Prof. Barbara John\'u bu konuyla ilgili ombudsman olarak atadı. 4- Eski Cumhurbaşkanı Wullf, kurban yakınlarını köşke davet ederek onlardan özür diledi. Köşk programına federal içişleri bakanı başta olmak üzere iktidar ve muhalefet parti yöneticileri katıldı. 5- Adalet Bakanlığı, kurban yakınlarına 5 bin veya 10 bin olmak üzere ilk tazminat ödemesini yaptı. Perşembe günü Başbakan Merkel\'in de bir konuşma yapacağı toplantıyla kurbanlar anılacak. 6- NSU terör örgütüne yardımdan dolayı tutuklamalar oldu.

Bunlar takdir edilmesi gereken adımlar, ama daha atılması gereken çok önemli adımlar var: 1- Ocak ayında düzenlenen uyum zirvesinde NSU skandalı ele alınmadı. 2- Ombudsman Barbara John, bağımsız bir komisyon kurulmasını istedi ama gerçekleşmedi. 3- Almanya, 11 Eylül olayından beri güvenlik politikalarının merkezine \'İslamcı terörü\' koydu. Bu da aşırı sağ ve organize suçların aradan sıyrılmasına yol açtı. Henüz bu konuda bir değişiklik görülmüyor. 4- Toplumun merkezinde yer alan yabancı düşmanlığı ve ayırımcılığa karşı (okulda, işyerinde vb.) ciddi adımlar atılmış değil. 5- Daha önemlisi NSU teröründen dolayı bugüne kadar ne eyalet ne federal düzeyde bir tek kişi sorumluluk üstlenip istifa etmiş veya istifaya zorlanmış değil. Çok konuşulmasına rağmen bu skandalda istihbarat ve emniyetin rolü aydınlatılmış değil.

Yeni acılar yaşanmasın istiyorsak Almanya da Türkler de aşırı sağcı terörünü ve bu cinayetlerde devlet kurumlarının rolünü sorgulamaktan vazgeçmemeli.

(ZAMAN)