TÜM zamanların en sıcak 10 yılı yaşanıyor. Okyanuslar asitleniyor. Londra sokaklarında isyanlar, finansal krizler çıkıyor. Wall Street işgal ediliyor. Gıda ve petrol fiyatları artıyor. Ekonomik eşitsizlik tırmanıyor.Biz ne yapıyoruz?

Açgözlülükle gözümüzü ekonomik büyümeye dikiyoruz.
22 Ağustos’ta insanoğlu doğanın yıllık bütçesini aştı.
Yılın geri kalanında, yerel kaynak stoklarımızı aşağıya çekerek ve atmosfere karbondioksit salarak ekolojik bütçe açığımızı koruyacağız.
Oysa sermayemiz Dünya. Ekonomimiz de varlığını bu sermayeye borçlu.
Yok olan sadece kutup ayıları ve ormanlar değil...
Sermayemizden de yiyoruz. Geleceğimizden çalıyoruz.
Bir işin sermayesini tüketmeye başladığı noktada, artık kârlı bir işten söz edemeyiz.

* * *

Japon çiftçi ve filozof Masanobu Fukuoka küresel ekonomiyi “para emici ahtapot ekonomisi” diye tanımlıyor.
Ahtapotun kollarına ulaşım sistemleri, bilgi denetimi, mali kurumlar, eğitim ve tüm bu makineleri çalıştıran petrol ile enerjiyi oturtuyor. Gövdesine ise siyasetçiler ile askeri yapıyı.
Bu ekonomi finansal enerji ile mali kaynakları sürekli merkeze çekiyor. Bu da tabii birilerinin çıkarlarına hizmet ediyor.
Dünya nüfusunun yüzde 1’lik bir kesiminin malvarlıklarının yüzde 40’ına, yüzde 10’luk bir kesiminin kaynakların yüzde 85’ine, yüzde 50’nin ise kaynakların sadece yüzde 1’ine sahip olması başka nasıl açıklanır?
Ahtapot kendi bacaklarını yiyerek şişmanlıyor ve bundan dolayı kendini tebrik ediyor.
Biz bunu görmek yerine, dünyanın bize borçlu olduğunu düşünerek yaşamayı yeğliyoruz. Oysa borçlu olan biziz. Hem de fena borç batağındayız.
Taleplerimizi karşılamak için 1.5 Dünya’ya ihtiyaç var. Elimizde ise sadece 1 tane.
Ekonomimiz sürdürülebilir değil. Ve sürdürülebilir olmayan şeyler durur.
Ne var ki hedefimiz stresten kıvranan bu ekonomiyi 40 yılda 4 katına çıkarmak.
Çin iddialı, “Bana 20 yıl yeter” diyor.
Uzağa gitmeyelim. Bizde hükümetin enerji politikalarını eleştirmeye kalkın... “Sen Türkiye’nin büyümesini istemiyor musun?” cevabını yapıştırırlar.
Geçtiğimiz yıl dünya ülkeleri tarihin en yüksek karbondioksit salınımına imza attı.
Yiyecek, su, toprak ve iklimde de manzara farklı değil.
Para kazanmak için en temel sermayesini yok eden bir iş hayatta kalamaz. Bunu en basit tüccar bile bilir.

* * *

Sistem çöküyor.
Bilim, değişmek zorunda olduğumuzu söylüyor.
Ekonomistler erken harekete geçmenin daha az maliyetli olacağının altını keçeli kalemle çiziyor.
Yazar ve sürdürülebilir ekonomi uzmanı Paul Gilding çok da uzak olmayan bir geleceği hayal etmemizi istiyor:
* Karbon balonu patlıyor ve mali piyasalar, iklimin kontrol dışına çıkmasını engellemenin yolunun petrol ve kömür endüstrilerini bitirmek olduğunu fark ediyor. O noktada ekonomimizi hayal edin.
* Çin, Hindistan ve Pakistan’ın gıda ve su üzerine yaşanan çatışmalardan savaşa girdiğini hayal edin.
* Petrol geliri kalmayınca yıkılan hükümetleriyle Ortadoğu’yu hayal edin.
* İnce ayarlı, tam zamanlı prensibi ile çalışan gıda endüstrimizi ve yüksek baskı altındaki tarım endüstrimizin çöktüğünü, süpermarket raflarının boşaldığını hayal edin.
* Küresel ekonomi korku ve belirsizliğe tutulunca işsizliğin tavan yaptığını hayal edin.
* Ağır bir şekilde silahlanmış sivil nüfusun bunların olmasına neden izin verildi diye gittikçe daha kızgın bir hale gelmesinin sizin kişisel güvenliğiniz için ne anlama geldiğini hayal edin.

* * *

Ve çocuklarınızın sorularını hayal edin...
“Hâlâ yapılabilecek bir şeyler varken sen neredeydin?”
“Hiç.”

(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)