Benim yıllar içinde edindiğim deneyim "Politikada erken koşmaya başlayanın, daha yarışın başında şansını yitirdiğidir."

 

Kazanıma giden yol, eldeki kozları süreç içinde tüm zorlayıcı etkenlere rağmen ortaya çıkarmadan son dakikaya kadar saklayabilmek ve finale yakın en uygun zamanda da kozları masaya koyabilmek becerisinden geçiyor. Politikada bunu yapabiliyorsan her zorlu süreci aşıp mücadeleyi kazanıyorsun.

 

Yarışa erken başladığında veya da elindeki en güçlü kozlarını ya da yaptırım gücünü peşinen ortaya koyduğunda, karşındakine senin saldırına hazırlık ve savunma zamanı veriyorsun demektir. Ve doğal olarak da mücadeleye yarı yenilmiş olarak başlanıyor o vakit.

 

Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiades, daha müzakereler başlamadan, tarih bile tespit edilmeden ortaya birtakım koşullar koydu. Bana göre yarışı şekillendirmeye, koşullandırmaya ve inisiyatifi eline almaya yöneldi.

 

Anastasiades 17 Eylül günü BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’a bir mektup gönderdi ve içine de iki koşul koydu müzakerelere başlamak için.

- Müzakere zemini netleştirilecek,

- Kıbrıs Türk tarafı iki devlet veya konfederasyon düşüncesinden veya da isteminden vazgeçecek,

- Müzakereler başlamadan önce BM kararlarında çözüm zemini olarak nelerin belirlendiği  açıklığa kavuşturulacak,

- Türkiye ve Yunanistan'ın müdahale hakları yani "Garantörlükleri" iptal edilecek,

- Avrupa Birliği müzakerelerde taraf veya hakem olacak.

- Geçmişte Türk ve Rum liderler arasında yapılan müzakerelerde ortaya çıkan görüş birlikleri ve görüş ayrılıkları dikkate alınmayacak.

- Maraş'ın iadesi ve karşılığında Gazimağusa limanının AB gözetiminde yani günümüzde sınır kapılarında uygulandığı gibi Rum memurların denetiminde doğrudan ticaret yapmaya açılması ve Türkiye-AB Katılım Müzakerelerinde Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından dondurulan başlıkların açılması.   

Ve mektubunu da "Görev süresini tamamlamasından önce Kıbrıs sorununun çözümlenmesi " temennisinde de bulunarak sonlandırdı.

 

Bu temenninin açık ve net çevirisi "Benim bu müzakereleri bitirmek niyetim yok. Türk tarafı her koşulumuzu kabul eder ve de 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti'nin tek taraflı olarak Rum Milletvekillerinin oyları ile 13 maddesini değiştirerek kendimize uygun yeniden yarattığımız mevcut yapı içinde 'Azınlık haklarına sahip olmayı' kabul ederlerse müzakereler kısa zamanda biter, yok kabul etmezlerse bir kırkbeş sene daha gider" şeklindedir.

 

Son koşul ise çirkin bir senaryoyu seriyor gözler önüne. Adeta bir itiraf tutanağı.

Kıbrıs Rum Yönetiminin Türkiye-AB Katılım Müzakerelerinde açılmasını veto ettiği başlıkların, Avrupa Birliğinin çıkarlarına yönelik olmadığının ve tamamen kendi çıkarlarına yönelik olduğunun ispatı bu son koşul.

Bu istekle açıkça, dondurulan başlıkların açılmasının bir bedeli olduğu ve "Ya ödersin bu bedeli ve başlıklar açılır, ya da sen ağzınla kuş tutsan asla açılmayacaktır" deniyor.

 

Yarışa erken başladı Anastasiades. Kozlarını da ortaya koydu. Bence çok hata etti.

Süreç içinde Türk diplomasisinin altında ezilecek ve elinde tuttuğunu sandığı güçlerin ve kozların çoğunu kaybedecek.

 

Rum diplomatlar, Türkiye Rum müzakereciyi muhatap alacak diye dün sevinç gösterisi yaptı. Karşılığında Yunanistan'ın Türk müzakereciyi aynı koşullarda kabul etmek zorunda olduğunu hatırladıkları vakit sevinçleri kursaklarında kalacak.

Buna diplomasi diyorlar.