Kadınların, pek sık dokunulmayan bir ruh halleri vardır. Çoğu zaman kendileri bile girip oralara sorgulamazlar kendilerini. Kendini dinleyip kendi istediğine karar verip onu yapıp haz alacak vakit yok cünkü. Aman günlük hayat aksamasın.

Kadınlar o yüzden çoğu zaman erteler mutluluğu.  

Bu ülkeye geldik geleli elden geldiğince uyum sağladık. Easter dediler bahçeye yumurta sakladık, Christmas dediler Roast Beef yaptık. Prenses ilk bebeğini doğurunca sevindik.

Çocuklarımız farklılıkları bilsin ama hissetmesin diye bayağı gayret ettik. Yani asimile olmadan epey uyum sağladık.

Ama kendimizi hiç kandıramadık. Türkçe, Türkiye bizim için, “seni çok özlüyorum ama sana dönemem” arabeski haline geldi. Nedenleri çokça... yıllar geçtikçe de artıyor.

Türkiye’de büyümüş ama bir sebeple buraya gelmiş anneler babalar, aslında arada kalmış nesil biziz. Ne buraya aitiz ne de orayı geçebiliyoruz. Gençliğimiz orda geleceğimiz burda. Candan sevdiklerimizi özlüyoruz ama burdaki gurbet dostlarımıza da bir başka bağlanmışız.

İngiliz gazetelerine göz atıyoruz ama Türk TV'sindeki haberleri kaçırmıyoruz. Politikada atıp tutuyoruz. Oy bile verip veremeyeceğimiz belli değilken fikirlerimizi arkadaş toplantılarında tartışıp duruyoruz.

Çocuklarımızın davranış şekillerine müdahele ediyoruz.

"Türk gibi davran. Ama bazen de davrama. Türkiye’de hiç yaşamadın ama damarlarında var, bilmen lazım. Ha burda da biraz İngiliz gibi davran. Tamam İngiltere’de büyüyorsun ama aslen Türk’sün, unutma...”

Yok.... onların kafası karışmıyor. Onlar gayet netler. Yetiştikleri sistem kafa karışıklığına fırsat vermiyor.  Kargaşaya düşen biziz.

 

Kavuşmayı isteyip istemediğimizden bile emin olamadığımız ama hasretin adam akıllı vurduğu bir akşam, “sapına kadar Türk olalım bu gece” naralarıyla 6 anne, kebap yiyip rakı içip Türk sanat müziği dinlemeye Korykos/Wallington’a gittik. Ertelediğimiz mutluluğumuzu yaşamaya karar vermişiz.

İçimizde bulutlanmış ama yok olmamış özlemler,

Ceplerimizde yıllardır sakladığımız anılarımız,

Ağızlarımızda büyük büyük kahkahalar,

40 yıllık meyhaneciler gibiyiz, Müzeyyen Senar söylüyor biz tokuşturuyoruz.

Rakıya övgüler yağdırıp, sohbetimizle mezelere meze katıyoruz.

Çok mutluyuz, çok doluyuz, çok seviyoruz, çok başkayız bu akşam.

 

“Gene yapalım kızlar, daha sık yapalım” dedi birimiz.

“Yapalıııımmmm. Hadi kızlar…Benzemez Kimse Sanaaaaa....”"

Alkolün manik devresi bir süre devam etti.

“Ellere havayaaaa”.

Sonra birden, buğulandı tüm gözler.

Sohbetler yavaşladı, kahkahalar gülümsemeye döndü, artık rakıdan mı yoksa, kendini kandırmaktan yorulmuş yüreklerin pes etmesinden mi bilinmez, herkesi ağır bir hüzün kapladı.

Kimi özlediğini hatırladı, kimi kızdığını, kimi sevdiğini, kimi kavuşamadığını....

“Kızlar hadi birer acı kahve içelim” dedi birimiz.

“Yok, bu akşam başka acı yaşamayalım, kahvelerimiz orta olsun” dedi gözü nemli diğerimiz.

Kahvelerimizi içtik.

Bir dahaki sefere fasıl çalan bir restorana gitmek üzere sözleştik ve ayrıldık.

Ve bu akşam “bizden” bir akşam yaşadığımız için hepimiz çok mutluyduk.

Can dostlarınızın varlığına hergün şükrettiğiniz bir hafta olsun hergün.