Birkaç gündür, Türkiye\'nin boğucu gündeminden uzakta, güzel işlerin içindeyim. Yetimlere yardım etmek üzere Bosna\'da bulunan IHH ekibiyle birlikteyim. Onlar; Salih Gültekin, Mukadder Tanovic ve Türkiye\'den gelen gönüllüler, IHH\'nın Bosna\'daki partner kuruluşu İstanbul Eğitim ve Kültür Merkezi çalışanları ile birlikte yetim çocukları sevindiriyor, biz ise bu sayede dünyanın en güzel yüzlerini uzun uzun izleme imkanı buluyoruz. Hem yetim, hem Boşnak; iki sevilenli denklemidir kalbimizin, siz de bilirsiniz.

Tamam Vrelo Bosna, Başçarşı, tamam Karadeniz\'e nal toplatan bir coğrafya ama, Bosna gündeminin de, Türkiye\'nin ağır mevzularından aşağı kalır yanı yok. Sadece Bosna\'nın yetimlerini görmenin tuhaf duygulanımından ya da Srebrenitza\'nın, insanın üstüne kederi nemli bir tülbent gibi örten kasvetli havasından, elle tutulur hale geleyazmış somut acısından sözetmiyorum. Şehitlikteki binlerce sessiz mezarı görünce, Sırpların eline esir düşmüş 40 Hollanda askerine karşılık 45 bin müslümanın yaşadığı Srebrenitza\'yı teslim eden Birleşmiş Milletler Barış (!) Gücü\'nün, bu vahşete en az Sırplar kadar ortak olduğu bilgisinin verdiği bıkkınlık da değil sözünü ettiğim...

Mesele çok daha taze. Saraybosna\'nın, başından geçenleri \"bir eski keder\" gibi anmaya fırsat bulamadığını anlayabilecek kadar taze. Anlaşılıyor ki, bu ülkede yas tutmanın bile imkanı bulunmuyor; çünkü yeni acı, eski acının üstüne biniyor.

Şöyle: Bosna\'da bugünlerde, savaş sırasında İgman Dağları\'nda ve Saraybosna girişindeki Haciçi köyünde ülkelerini savunan Boşnak komutanlar bir bir tutuklanıyor. Suçları ise, Saraybosna\'nın Sırpların eline geçmesini önlemek ve binlerce masum sivil insanın katledilmesini engellemiş olmak!

Geçtiğimiz yıl Sırpların baskısı sonucu, savaş dönemindeki Boşnak Devlet Başkan Yardımcısı Eyüp Ganiç Londra\'da, Boşnaklarla birlikte Saraybosna\'yı savunan Sırp asıllı general Jovan Divjak ise Avusturya\'da tutuklanmıştı. Bu tutuklamalara geçtiğimiz haftalarda yenileri eklendi. Savaşta Saraybosna\'yı savunan, Haciçi Emniyet Müdürü Fadil Çoviç, Belediye Başkanı Mustafa Celiloviç, Emniyet Müdür Yardımcısı Mirsad Şabiç, Bosna-Hersek Ordusu 109. Tugay Komutanı Nezir Kaziç, eski polisler Beçir Huyiç, Halid Çoviç, Şerif Meşanoviç ve Nermin Kalember evlerinden alınarak Bosna Hersek mahkemelerinin verdiği kararla tutuklandı.

Savaş sırasında Sırpların Saraybosna\'nın dış dünya ile irtibatlarını kesmeleri üzerine Haciçi\'de organize olup polisleri yöneten bu 8 kişinin önderliğindeki birlikler, İgman Dağı\'nı tutarak Saraybosna ile koridor oluşturmayı başarmıştı. Anlayacağınız Saraybosna\'nın düşmesini, yani \"ikinci Srebrenitza\" olmasını engelleyenler bu 8 adamdı. Lahey\'deki Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi de, Sırpların şikayeti üzerine Haciçi olaylarını araştırmış ancak Boşnakların kendilerini korumak dışında hiçbir şey yapmadığına hükmetmişti. Ancak, bugün Sırpların siyasi baskısı altında olan Bosna Hersek mahkemeleri bu 8 kişiyi tutuklamakla kalmadı; savaş zamanında Müslüman Boşnak kadınlara tecavüz etmiş, çocukları ve yaşlıları öldürmüş Sırp çetniklerin cezasını çektiği koğuşlara yerleştirdi. Aliya tarafından ödüllendirilmiş komutan Nezir Kaziç ve arkadaşları, sırp tecavüzcülerle aynı koğuşta yatıyor anlayacağınız...

İnanabiliyor musunuz? Ben inanıyorum, Srebrenitza\'yı gördükten sonra her şeye inanabilirim...

Sırp çetnikler, savaşta alamadıklarını şimdi Bosna Hersek mahkemeleri kanalıyla alıyor. Çünkü Bosna\'da yüzde 48 Boşnak, yüzde 37 Sırp ve yüzde 14 Hırvat yaşamasına rağmen, savaşı bitiren Dayton anlaşmasına göre, yönetimde her üç etnik temsilcinin ortak hakkı var. \"Üçlü Cumhurbaşkanı Konseyi\" sayesinde ülkede taş üstüne taş konulamıyor. Çünkü, birinin yapmak istediğine öteki itiraz ediyor. Kaldı ki, Bosna Hersek, Sırbistan ve Hırvatistan\'la çepeçevre kuşatılmış bir ülke. Boşnakların yalnızlığının ve Bosna Hersek\'te azınlıkta olan Hırvat ve Sırpların moral üstünlüğünün sebebi de bu. Mahkemeleri etkileyip, Saraybosna\'yı mutlak bir soykırımdan kurtarmış olan gazileri hapislere tıktırıyorlar. Buna karşılık birkaç göstermelik yargılama dışında, binlerce sivili gözünü kırpmadan katletmiş Sırp savaş suçluları da serbest geziyor. Üstelik bu gelişmeyi Anadolu Ajansı\'nın Balkanlar Bölge Müdürü Ömer Çetres haber olarak geçiyor; biz haberciler de, üstünden atlayıp geçiyoruz...

Sözün özü Bosna Hersek, pimi çekilmiş bir bombanın üstünde hareketsiz şekilde oturuyor. Geçtiğimiz günlerde, Sırp bölgesinde bulunan ama Müslüman Boşnakların da yaşadığı Srebrenitza\'da, ilköğretim okullarında, \"Bosna Savaşı\'nda öldürülen Müslümanların \'bunu hak ettiği ve Sırpların birer kahraman olduğu\" yolunda tarih dersleri işlenmeye başlanınca, Müslüman Boşnak öğrencilerin ebeveynleri çocuklarını birer hafta okula göndermeyerek durumu protesto etmişler. Sonuçta, Sırplar, Boşnaklar ve Hırvatlar, Bosna Savaşı\'nı çocuklarına farklı öğretiyor. Yani, Bosna\'da hayal kırıklığı, gerginlik ve nefret asla azalmıyor, günbegün artıyor.

Dayton Anlaşması, savaşı bitirmek için imzalanmıştı ve bugün bir haksızlığın nişanesi anlamına geliyor. Bu anlaşma adil biçimde yenilenmediği müddetçe, yani Bosna Hersek, çoğunlukta olan Boşnakların yönetimine bırakılmadıkça, ülkede ne istikrar görülebilecek ne de kalkınma-büyüme hamlesi sözkonusu olabilecek...

Tamam, belki bu duruma kısa vadede bir müdahale imkanı olmayabilir. Ancak, Türkiye 8 Boşnak savaş gazisinin tutuklanmasına karşı bir irade ortaya koyabilir ve koymalıdır. Çünkü Türkiye Dayton Barış Anlaşması\'nın garantörü olan ülkeler arasında bulunuyor ve sözünü ettiğim tutuklamalar Dayton\'ın maddeleri gerekçe gösterilerek yapılıyor.

Türkiye\'nin dikkatinin Suriye üzerinde olduğunu biliyorum. Suriye Baas\'ının, masumları patır patır öldürdüğü, daha yakıcı Suriye sorunu acil çözüm bekliyorken, Bosna\'yı hatırlatmak bir lüks müdür, bunu da bilemiyorum.

Ancak adaleti söylemek ve Hakk\'ı hatırlatmak görevim; vacibim... Türk hükümetine, Uluslararası İnsan Hakları örgütlerine ve Avrupa\'nın mahcubiyet duyması gereken vicdanına...

(YeniŞafak)