Sosyal medya pencerelerinde kapı kapı geziyor bu duvar yazısı. Yedi kelime, herkesin derdi kendine. Kim bilir kimin gözü buğulu kaldı, kiminki cin-biberi yemiş gibi açıldı... Kim bilir ne umutlar vardı da yıkıma uğradı o canlar, o kaleme gelen damlalarda.


“Elifim ben, Elif “ dedi biri... Fısıldadı usulca kulağıma. Kadife sesiyle, lale kokusuyla ruhumu okşar gibi hikâyesini fısıldadı. Gözlerim kapalı dinledim; sessiz ve sorgusuzca. Söz verdim yargılamayacağıma.


“Tek umutum, tek... Parmakları pespembe, daha saçları uzamamış Elif’im ben. Sevgi dolu, sevgiden habersiz. Annemin gözbebeğiyim, babamın da sadece sevgisinin biberiyim” dedi. Sonra devam etti:

“Annem kendi halinde çalışip, kendini okumaya adadığı sıralarda tanışmış babamla. Sarışın, yeşil gözlü, uzun boylu, yanağında siyah bir beni var. Hafif kumral, güneş iyi gelmez ona. Gözleri küçülür, güneşe bakamaz, inatçı bir çocuk gibidir kendisi. Geçenlerde ‘karıncalara su verdim’ dedi. İşte benim annem...

Hoş, babamın gerçek yaşını, tahsil durumunu bile bilen yok. Hiç konu olmamış ki. En azından tanısaydım ya da resmini görseydim ona benzeyip benzemediğimi öğrenirdim. Bir umut işte… Hayallerimdeki sır babam.

Baba yoksuluyum ben. Babamı seviyor muyum? Bu tattan bile yoksun ben, hep tebessüm edeceğim. Bir de annemin babama toz kondurmayan hali varken, yokluğuna rağmen. İnadına tebessüm edeceğim.

Babamın en son sözü ‘canımın içi gitme’ olmuş. Annem beklemiş belki arkasından gelir diye. Oysaki babam, sadece tül perdesini sıyırıp, penceresinden annemin gidişine uzun uzun bakmış; o gözyaşlarıyla dolu ağır adımlarına. Pınarlarından yaşlar akarken, akşamki yağmuru bile hissetmemiş annem. Tâ ki arabasına binip silecekleri çalıştırana kadar. Otuz dakikalık yolu iki saatte dönebilmiş. İşte o gün, babamın beni bildiği gün, son gün olmuş.

Annem ‘ödeşmeden bitmezmiş ömür, ben ödeşmeyeceğim’ demekte... Siz, bana ödeşmek nedir onu anlatsanıza. Kimle ödeşeceksiniz? Ufacık benim yüreğimle mi yoksa koca çınar olan annemin mi, yoksa dörde bölünmüş babamın kalbiyle mi?...Kimin kalbiyle?”

Derken, Elif yanağıma şekerpare bir öpücük kondurdu. “Melekler hep benle biliyor musun?” dedi. Sonrası onu hiç görmedim. Büyük bir hızla kalemimi ve not defterimi çıkarttım çantamdan; kalemin mürekkebi bitmeden yazdım.

Şimdi gidin ve yetimhaneleri ziyaret edin. Sığınma evlerini ziyaret edin. Annesiz babasız çocuklara kitap okuyun; daha bebek olanlara mamalarını verip ninniler söyleyin. Birilerine rüyada olsa anne-baba olun. Tebessümleriniz sevinç gözyaşlarıyla eşlik etsin. Elif’leriniz olsun. O Elif’leri babasız bırakmayın... Hele annelerini hiç... Gidemezseniz de bir türkü söyleyin, o yürekler duyar duymak istediklerini. Delirtmeyin bebeleri... Ses olun, nefes olun... Elif’lere gün, annelere kır çiçeği, gül olun...

Gidin söyleyin yârine
Anam taş basmış bebesinin yerine
Gidin söyleyin yârine
Anam al asmış beşiğinin üstüne

Gidin söyleyin yârine
Tepeler pullanmış yürekler korlanmış
Gidin söyleyin yârine
Elif lal olmuş canının içi vav...