Ülkelerinin içinde bulundukları mali krizin  avrupalı siyesetçileri tuhaflaştırdığı görülüyor son zamanlarda. Tuhaflaşmaktan çok, belki de asıl yüzlerinin ortaya çıkmasını sağladı bu durum demek daha olur.

Özellikle göçmenlere karşı hoşgörü sınırlarını bir hayli zorlayan çıkışlarına bakınca, insan hakları konusunda “gerçek” düşüncelerinin ne olduğunı anladık.

Angela Merkel, Nicolas Sarkozy gibilerinin göçmen karşıtı, yabancıya tahammülsüzlük içeren tavırları biliniyordu ve doğrusu pek de yadırganmıyordu...

Ama adeta bir hastalık halini alan bu tutum Avrupa’nın batı yakasına da bulaştı  yakın dönemde.

Örneğin İngiltere’de göçmen karşıtlığı, iktidar ortağı Liberal Demokrat Parti’nin aksi yöndeki vaadlerine aldırmayan Britanya Başbakanı David Cameron’un da iç politika malzemesi haline geldi.

Partisinin yıllık sonbahar kongresinde, halkı ekonomik kriz ve tasarruf kesintilerine karşı cesaretlendirici nutuklar atan Cameron, ülkenin başka derdi kalmamış gibi göçmen karşıtlığıyla gündem oluşturdu kongrede...

İçişleri Bakanı Theresa May, suç işleyen yabancıların sınır dışı edilmesini kolaylaştıracak düzenlemelere gidileceğini açıkladı önce.

May, Avrupa İnsan hakları Sözleşmesi’nin “Aile hayatı hakkını” düzenleyen sekizinci maddesinin istismar edildiğini savundu.

Bakan May’e göre suç işleyen bir ya da birkaç göçmen evinde beslediği kediyi gerekçe gösterdiği için sözkonusu madde nedeniyle sınır sınırdışı edilmekten kurtuldu.

Nüfusu neredeyse yetmiş milyon sınırına varan bir ülkenin İçişleri Bakanı’nın göçmenleri ülkeden çıkarmak için sığındığı bu gerekçe ilk önce kendi bakan arkadaşı tarafından yalanlandı.

Bakan May’ın “suç işleyen yabancıları” sınır dışı etmek için Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin kimi maddelerini rafa kaldırma hazırlığına en sert tepki aynı partiden Adalet Bakanı Kenneth Clarke’den geldi.

Adalet Bakanı Clarke’ın, ülkede böyle bir olayın yaşanmadığını açıklamasıyla hükümetteki aynı partinin bakanları arasındaki uyumsuzluk ortaya çıktığı gibi May de medyada “kedi kavgası” haberleriyle alay konusu da oldu.

Tartışma kara mizaha konu olacak “kedi kavgası” tartışmalarıyla bitmedi tabii. Topa bu defa Theresa May’ın verdiği pasla bizzat Başbakan David Cameron girdi ve halkı muhburliğe çağırdı.

Avrupalı siyasetçiler tuhaflaştı diye boşuna söylemedim...

Aynı hükümetin hem de aynı partili iki bakanı göçmen suçlular konusunda zıt görüşler savunurken, bizzat ülkenin başbakanı, kadın bakanın yanında yer alıp diğer kabine üyesini zor durumda bırakıyor.

Zor durumda kalan da Muhafazakar Parti içinde bir dönem çok etkili olmuş bir politikacı üstelik.

Halkın parti kongresi sonrasında önemli icraatlar beklediği Başbakan David Cameron, göçmenlik yasalarının sıkılaştırılmasına ilişkin alınacak önlemleri anlatmayı sürdürdü... “Hep birlikte sınırlarımıza sahip çıkacağız ve kaçak göçmenleri memleketlerine geri göndereceğiz” diyerek, halktan, kaçak olduğundan kuşku duyulan göçmenleri güvenlik yetkililerine ve Birleşik Krallık Sınır Dairesi’ne ihbar etmelerini istedi.

Bakan May ile Başbakan Cameron’un çizdiği bu tehlikeli fotoğrafta bir tek, elde Britanya bayrağı, dilde ulusal marş hep birkilte göçmen avına çıkmış saldırı kareleri yer almadı.

Cameron, göçmen karşıtlığında geniş kitleleri yanına çekmek için de, “zorla evlilik” gibi konuyla çok alakalı olmayan gerekçeler sıraladı.

İçişleri Bakanı Theresa May’ın kedili gerekçesini andırdı bu hal tabii ki.

Başbakan ve İçişleri Bakanı’nın göçmenleri geldikleri memleketlerine geri gönderme naraları attığı tam da bu günlerde Britanya’nın en üst mahkemesinden hükümete tokat gibi bir karar çıktı.

Britanya’nın yazılı Anayasası olmadığı için bu adla ifade edilmeyen ama bizdeki Anayasa Mahkemesi konumundaki Supreme Court, Çarşamba günü, AB vatandaşı olmayan 21 yaş altındaki eşlerin İngiltere’ye girişlerine izin verilmemesinin “yasa dışı” olduğu kararını verdi.

İşçi Partisi hükümeti döneminde İngiltere'de kalmak için yapılan sahte evlilikleri önlemek amaçlı 2008 yılında çıkarılan kanunda, AB üyesi ülkeden olmayan kadın ya da erkek, 21 yaşın altındaysa İngiltere'de eşleriyle birlikte kalamıyordu.

Bir tarafta mevcut hükümetin göçmenleri kapı dışarı etmek için iç hukuk arayışları sürerken, Yüksek Mahkeme’nin verdiği bu karar, mağdurlara “iyi ki hukuk var” dedirtti adeta.

Mahkemenin kararı Türkiye’den yapılan evlilikler içinde emsal teşkil edeceğinden önemli...

Bu gibi kararlar İngiltere-Türkiye ve hatta Türkiye - Avrupa Birliği ilişkileri için de doğrudan ilgili çünkü.

Çünkü, AB ülkeleri, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında 1963 yılında yapılan ortaklık anlaşmasını uygulamamak için türlü engeller çıkarıyorlar.

Avrupa’da iş yapan veya Türkiye’den evlenen Türk vatandaşları ise kamuoyunda “Ankara Anlaşması” diye adlandırdığı ortaklık hukukundan doğan haklarını hukuk sürecini kullanarak geri alıyor.

Hak ihlalinin “kedi örneğine”ne kadar indirgendiği bir süreçte İngiltere Yüksek Mahkemesi’nin kararı hükümetin suratına bir tokat gibi indi doğrusu…

İyi ki hukuk da var...  yoksa sadece politikacılarla yaşıyor olsaydık çok mutsuz bir dünyada yaşıyor olurduk.