Başta tüm İslam aleminin ve 78 milyon milletimizin mübarek ramazan ayını kutlar, oruç ayının ülkemize ve tüm dünyaya barış, adalet ve özgürlük getirmesini Cenab-i Allah’tan niyaz ederim.

            Hatırlanacağı gibi “barış süreci” başlamadan ve PKK ateşkesi ilan etmeden önce mübarek ramazan aylarında genelde biz iftarımızı kurşunla, gözyaşıyla, asker ve militanların ölüm haberleriyle açıyorduk.

Ramazan ayında yaşamak istediğimiz barış, kardeşlik, birlik, maneviyat duyguları ve huzuru bir türlü bulamıyor ve toplumsal barışın bir toplumsal adaletle inşa edilmesi için Allah’a dua ediyorduk.

Emperyalist devletlerin elleriyle yaratılan silahlarla ölülerimizi dengelemeye devam ediyor, devlet erkanı ve milliyetçi kesim, vatan, millet, Sakarya naraları, “şehitler ölmez, vatan bölünmez” nakaratlarıyla özünde Kürtlere kin kusulurken, PKK ve PKK’nin tabanı da gerilla cenazelerinde “vur gerilla vur, Kürdistanı kur, şehitler ölmez…” gibi sloganlarla da Kürtleri kitlesel olarak yanına çekmeye çalışıyordu.

Aslında devlet de, PKK’de şunu yapıyordu. Yürüttükleri savaşta yanlışta ısrar ederken bir taraf Türklerden, diğer taraf Kürtlerden destek almak için psikolojik savaşı edepsizce devam ettiriyorlardı.

İtalyan gibi batı devletleri Türk devletine tank, PKK’ye mekap satarak milyar dolarları cebe indirirken gariban Türk ve Kürt çocukları dağlarda birbirini boğazlıyordu.

Bir hiç uğruna bin yıllardır bu topraklarda birlikte yaşayan ve bütün sancılara rağmen dünya üzerinden başka milletlerin yapamadığını yapan, bir devlet nüfusu kadar kız alıp kız veren, kanı birbirine karışan, Çanakkale gibi bütün savaşlarda destan yazan ve Cumhuriyeti beraber kuran Türkler ve Kürtler ne acı ki oyuna geldiler.

Bizler ahmakça ve akıldışı yöntemlerle birbirimizle savaşırken dünyanın en önemli petrol şirketleri Türkiye’nin kanını emiyordu.

Son 2 yıldır başlatılan barış sürecinden ve PKK tarafından ilan edilen ateşkesten ötürü ramazan aylarını daha huzurlu, mutlu ve maneviyatımızı yaşamak için daha rahat bir ortamdan geçiriyoruz.

Yaşanan bütün sıkıntılara, kısır döngülü çekişmelere, siyasetçilerin toplumda yarattıkları olabildiğince kutuplaşmalara, yıkıcı, ayrıştırıcı ve nefret söylemlerine rağmen halkın sağduyusunun egemenliğinden dolayı, kör topal da olsa, ezik buruk da olsa mutluyuz.

Kendi payıma söyleyeyim ki, ramazan aylarında annesiz ve yalnız iftar açmak ve sahur yemek canımı acıtsa da iftarımı kurşunla ve gözyaşıyla açmadığım, vicdanen huzurlu olduğum, asker ve militan cenaze haberlerini okumadığım için mutluyum.

Bu nedenle Doğu’dan Batı’ya, Güney’den Kuze’ye kadar herkesin ama herkesin bu günlerinin değerini ve yürütülen “barış süreci”nin kıymetini bilmesi lazım.

Hepimizin Ortadoğu’da yaşanan kaosu kavramamız ve emperyalist devletlerin bölgede neler yaptıklarını okumamız lazımdır.

Şimdi gelelim MHP’ye:

Cumhuriyet tarihinden yani 1920’den bu yana ilk defa 7 Haziran 2015 seçimlerinde Kürtler Kürt olarak ve Kürt partisi ama Türkiyelileşen bir partiyle parlamentoya giriyor ve tarih bu kazanıma tanıklık ediyor. Kuşkusuz bu kazanım sadece Kürtlerin katkısıyla değil Türklerin ve bilumum bu ülkede yaşayan bütün farklı etnsitelerin değerli katkısıyla oluyor.

Yaklaşık 15 yıllık Ak Parti iktidarına kırmızı kart veren, farklı gerekçelerle Ak Parti hükümetini cezalandıran bu millet farklı koalisyon hükümetinin kurulmasına karar vermiş ve başkanlık sistemine onay vermemiştir.

Lakin dört ayaklı saçtan biri olan MHP’nin geliştirdiği söylem ve uyguladığı stratejiyle Kürtlerin ezici çoğunluğunun destek verdiği HDP’yi hedef tahtasına koyarak olabildiğince kin, nefret, ayrıştırıcı bir dil kullanmakta ve adeta HDP’yi düşman ilan etmektedir.

MHP, HDP’yi düşman ilan ederek aslında Kürtleri düşman olarak ilan etmektedir. Çünkü HDP’yi parlamentoya taşıyan ezici çoğunluk Kürtlerdir.

Tarihte hiçbir halk durup dururken teröre başvurmamıştır. Devletler halka yönelik şiddet, baskı ve terör uygulamış, halklar da şiddet, terör, baskı ve insanlık dışı uygulamalara karşı savaş açmıştır.

İnsanlık tarihi bunun gibi sayısızca örneklerle doludur.

İkide bir MHP’nin HDP’ye yönelik söylediği “40 bin kişinin katili, terör uzantılı parti, bunların hükmü yok, yok sayıyoruz…” gibi söylemleri de, gerçekle, ahlakla ve reel yaşananlarla hiçbir ilgisi alakası yoktur.

PKK’nin savaşa başladığı günden bugüne değin 40 bin kişiden fazla insan hayatını kaybetmiştir ama 40 bin kişinin katili PKK’dir diyemeyiz. PKK’nin işlediği cinayetten on kat fazla Türkiye Cumhuriyeti devleti Kürt halkına yönelik işlemiştir.

Şimdi MHP’ye soruyorum:

Öldürülen 40 bin kişiden 17500 faili belli cinayetleri devlet işlemedi mi?

3 bin Kürt Cumhuriyetin gözlatılarında kaybolmadı mı?

İnsanların kemikleri asitli kuyulardan çıkmadı mı?

Devlet 4500 köyü yakmadı mı?

Devlet 4 milyon insanı zorla göç ettirmedi mi?

Bu örnekler çoğaltılabilir. Burada önemli olan acıları yarıştırmak, kan davasını gütmek, intikam ve öç duygularıyla hareket etmek değil geçmişe sünger çekerek, haysiyetli, onurlu ve adil bir toplumsal barışı sağlamaktır. Çocuklarımıza onurlu ve barış dolu bir miras bırakmaktır.

O halde eğer MHP bu ülkede barış, kardeşlik ve adalet istiyorsa bu nefret söyleminden acilen vazgeçmelidir.