‘Toplama kampı’ndaymış gibi dizildiler... Ayakkabılarına kadar arandılar, hiç de şikayetçi olmadılar... İktidarla ilişkilerinde Pravdalaşan tekel medyasının memurları, Türkiye’de gösterdikleri kibri, taşıdıkları ayrıcalığı orada yok saydılar...

Türkiye’de olsa kıyamet kopardı... Ama meslek örgütlerinden tık yok... Olamaz, çünkü meslek örgütü dediğiniz kurumlar, ya renksiz ve değer yargısız tiplerin ya da ideolojik saplantısı olanların elinde... Ahlâk, kendileri için çok büyük bir değer ifade ediyormuş gibi bir de ‘basın ahlâk ilkeleri’ var!..

Bizde medyanın ‘ahlâk’ durumu tıpkı hava durumu gibi değişkendir; zaman ve zemine göre uçtan uca savrulur... ‘Sağ’da belirleyici olan ‘iktidara yakınlık’tır... ANAP, DYP, şimdi de AKP destekçiliği yapan kuralsız yağcı/sağcı gazeteleri biliyoruz... Bütün hürmetleri iktidardayken geçerlidir, bir sağ parti iktidardan düşerse işi biter, “Kral öldü, yaşasın yeni kral” nârâları atılır... Selefinin akıbetine aldırmayan taze muktedir klasik sağ siyasetçi bundan haz duyar, anlık düşünür... Düştüğünde ilk tekmeyi bunlardan yiyeceğini hesaplamadan bu kurnazlara iktidarın imkânlarını bahşeder, diğeri de o imkânı okaliptüs yaprağı yiyerek yaşayan koalalar gibi tüketir durur... Ayrıca ramazan sayfaları ve kandil kutlamaları dolayısıyla da ‘İslâmîlik’lerine hükmetmek gerekir!..

Sol medyanın duruma da vahimdir... En başta ‘ne kadar sol’dur, tartışılır... Bunların ‘model’ gazetesinin tarihî her şeyi anlatır... Baştan Cumhuriyetçidir, Nazi Almanyasının rüzgârı sertleştikçe Nazi yanlısı kimliğe bürünür, sonra sıkı Demokrat Partili kesilir... Darbenin yaklaştığı anlaşılınca rotayı 27 Mayısçılara çevirir, olgunlaştırıcıların safına geçer... Soğuk savaşın etkisi Türkiye’yi sardıkça ‘sol’a yatar... Kemalizm bayrağını elinden bırakmaz ama 80’lerin ikinci yarısından itibaren katledilen askerlerimizin haberleri verilirken uzun yıllar ‘şehit’ kelimesi bile kullanılmaz... Bir türlü terk edemediği ‘soğuk savaş dili’ yüzünden üniversitelerdeki PKK saldırganlığını çarpıtmayı, milliyetçileri terörist göstermeyi tercih eder... Bir de ‘komünistlik’le ‘Kemalistlik’ arasında mevsimlere göre tercih şekli ortaya koyan türler vardır, dünya medya literatüründe eşi benzerleri yoktur!..

Ve tabii ki, ‘ana akım’ diye tanımlanan medya... ‘Demokrasi baharı’nda demokrasinin, ‘cuntacılık zemherisi’nde de cuntacılığın bazen emrinde, bazen önündedirler... Deri değiştirirken sıkıntı çekmeyen ‘canlı türleri’ne benzerler... Ayıpları, utanmaları yoktur, ülkeye ve dünyaya ‘menfaat penceresi’nden bakarlar... Gümrük Birliği’ne girdiğimiz gün bayram etmemiz gerektiğini attıkları manşetlerden anlarız... Yeri geldiğinde teröristbaşının idam kararının doğruluğunu onların sevinç çığlıklarıyla öğrenir, kısa süre sonra da idamın yanlış olacağını, aksi hâlde modern dünyadan dışlanacağımızı sayelerinde fark ederiz!.. Her tarafları ‘defo’dur... O yüzden kapıda bekleyen maliyecinin kılıcı, mazluma tercümanlıktan daha önemlidir... PKK mitingini ‘Kardeşlik kazandı’ başlıklarıyla verirken, açılıma karşı çıkanların İzmir’deki çok daha büyük mitinginde ‘tavuk karası’na tutulurlar!..

Budur ‘Türkiye medyası’nın kısa hikâyesi...’ Türkiye’de olsa ‘Susma, sustukça sıra sana gelecek’diye direniş gösterenlerin, teröristin kanlı elleri tarafından yoklanan kuzu pozisyonuna itiraz etmemiş olmaları ‘meslekî gurur’larına halel getirmemiştir!.. Aslında orada aranan ‘personel’in şahsında, bu muameleye tâbi tutulanın kendileri olduğu gerçeği, ilgili ‘büyükler’in zerre kadar umurunda olmamıştır...

En kalın deriye sahip canlının gergedan olduğunu sanıyordum... Geçenlerde bir belgeselde öğrendim, meğer su samuru ondan da kalın bir deriye sahipmiş... Ama son gelişmelerden sonra anladım ki su samuru da en kalın deri sıralamasında ikinci olabilir ancak!.. Yeryüzünde birinciliği kaptırmayacak ne ‘canlı’lar var!..