İşte, Demirağ'ın, ‘İdealist Adam’ başlığıyla kaleme aldığı o yazısı:


Binlerce yıllık geleneği olan Türk Milliyetçiliğinin şehirli bir hareket olduğunu yaza yaza dilimde tüy bitti. Köylülükten daha beteri şark kurnazlığından sıyrılamayışının en büyük handikap olduğunu belirten "yolbaşçılarımız" ve günümüzün entelektüellerini bir türlü benimseyemedi bu camia. Roma'nın karanlık günlerinden bu yana "Beni bir tek sen anladın, sen de yanlış anladın" tekerlemesine sığınarak tevil ve kültürel gelişmedeki acziyeti halının altına süpürmekten öteye gidemedi siyasal temsilciler de. Tamam, sosyalist kültürün öz eleştirisini içselleştiremedikleri gibi sosyolojik sorgulamayı da benimseyemediler.  Ziya Gökalp'ten, Sadri Maksudi Arsel'e, Zeki Velidi Togan'dan, Erol Güngör'e kadar ki "ziyalı"lara nasıl anlatacağız bu hödüklüğü. Dünya müthiş bir hızla dönüyor. İletişim teknolojisine yetişebilmek mümkün değil. Dahası "orantısız zeka"ya sahip farklı bir nesil yetişiyor. Ve söz konusu o neslin hızına ve düşüncelerine değer vermediğiniz için onları saflarımıza katamıyoruz artık. O güzelim çocukları kazanamadığımız gibi dışlamamız ne acı... Yaşım o kadar da ileri değil. 80 öncesini ve sonrasını yaşadığım halde bir yeni şaire, romancıya, gönül sızımızı hikaye eden içli bir yazara rastlayamamanın acısını hissediyorum. Kıyısından, kenarından muktedir olunmasa da iktidara ortak olduğunuz günlerde bir sinema filmi, ayakları yere basan belgesel çektirdiniz de görmedik mi?

Lafa gelince Maturidi... İcraatta Eşarilik ruhunuza da işlemiş. Bir Allah'ın kulu çıkıp da 20 yıllık süreçte Türk kültüründe astronomi, tıp, edebiyat ve diğer bilim alanlarında bir eser ortaya koydu ve plazaların baronları bunu şu fakir millete de sundu da biz görmedik mi?

Bırakınız bir milyon satmayı 300 binlik tirajınız oldu mu gazetelerinizin?.

Üç-beş televizyon girişiminizden yüzde 10'luk seyredebilirlik oranı çıkardınız da millet farkına mı vardı! Tamamen iyi niyet ve fedakarlıkla yayınlanan Yeniçağ gazetesi ve televizyonuna trilyonluk bütçesi olan bir kuruluşunuz sahip çıktı da biz görmedik mi?

***

"Deli bir taydır Türk Milliyetçiliği hareketi..." Üzerinde usta bir binici, atın bakımını yapan tecrübeli seyis ve yardımcıları olmadığı müddetçe ehlileşmesi mümkün değildir. Cebren binen jokeyi atar yarışta. Alnından akanı, boynundaki yeleyi sevdirmediği gibi, nal bile çaktırmaz toynaklarına. Komünizmle mücadele derneklerinden bu yana, devletin resmi ideolojisinin inzibatı yapılmaya kalkışılan bu ülkenin en zeki-çalışkan ve soylu çocuklarının iğdiş edildiği yeter artık!..

Felsefenin temel ilkelerine, sosyalizmin alfabesine karşı ikame etmeye kalkıştığınız "sentez"in anti-tezinin bile yıllar sonra var olduğunu öğrenip tevil yolunu seçip vaziyeti kurtarmaya kalkıştınız! Batı dillerı anlamında "ülkü"nün idealizmden kaynaklandığını sakladığınız için  sinema filmleriniz olmadığı gibi yönetmenleriniz ödüle layık görülmedi. Canını dişine takan yazarlarınıza üç-beş kuruluşunuz bir araya gelip bir "mansiyon"u çok gördü. Anladık doğuştan askerdiniz, sivillik zor zenaatti. Gönüllü kuruluşlarınızın Türk Halk Müziği korosu ya da arslanlar gibi derleme yapan Türkücünüz oldu da biz dinlemedik mi?


"Vatan-Millet-Adapazarı..." üçgeninde Kartal Tibet, Serdar Gökhan, Tamer Yiğit ve Cüneyt Arkın'ın "Tarkan"ı, "Kara Murat" ve "Battal Gazi" filmleri bile bizim değildi. 80'den hemen önce yapılan "Güneş Ne Zaman Doğacak" filminin Boraltan Köprüsü'nden geçip, TBMM'nin gizli kayıtlarındaki belgelerini çıkaramayacak kadar amatörlükte geçtiğini siz itiraf edemiyorsanız çocukluğunda kısa pantolon bile giymemiş şu fakir idealist yazıversin...

***

Sahi bizim niye bir Tarık Akan'ımız olmadı? Sağ ile olan kavgamızı komünizm tehlikesi yüzünden erteleyişimiz yüzünden mi? Anadolumuzun yağız delikanlıları 70'li yıllardan itibaren Tarık Akan'ın yerine koymadı mı hiç kendilerini? O'nu hangi Türk genci kıskanmadı? Masum aşkına, haksızlığa karşı başkaldırışına içimizden destek vermedik mi? Kimilerinin Tarık Akın'ın ölümü umurunda olmayabilir ama ben kahroldum. Henüz 100. yılına ulaşamamış Cumhuriyetimizin sinema tarihinin 40 yılına mühür vurdu. Sadece sinema mı? Fikir ve düşünce dünyamızda iz bıraktı. Eylemleri ile bu ve sonraki nesillere iz düşümler bıraktı. Evet solcuydu... Ama millîydi. Atatürkçüydü... Kim bilir bugün kendilerini milliyetçi zannedenlerden daha da vatanseverdi.

Bakıyorum sosyal medyanın klavye ile tatmin olan şürekalarına... Tarık Akan yetiştiremeyişin kompleksi ile O'nun "Atatürkçü-Devrimci-Millîci" çizgisine çamur atmaya kalkışıyorlar. Ve gülünç duruma düşüyorlar. Tarık Akan ile yıllar önce Tercüman Gazetesi adına Hababam Sınıfı ve diğer karakterleri üzerine röportaj yapmıştım. Milliyetçiliği sağcılık zanneden kafa, "prim vermeme" adına yayınlamadı. O günlerde Ahmet Kaya'nın şarkılarını dinleyip, Ahmet Kaya ile söyleşimdeki "Şarkılarım Kürt faşizmine mal edilmeyecek kadar özgürdür" sözlerinin derinliğini fark edemeyerek O'nu da ötekileştirmişti sağcı kafa... Tıpkı Sebahattin Ali'yi, Kemal Tahir'i içselleştiremediği gibi bu toprağın "yerli" unsurlarını sindiremedi sağcılık...

Tarık Ağabey de şikayetçiydi yerli ve millî değerleri reddeden vatansız solculardan. O'nunla yıllar sonra Silivri önündeki ünlü gazlı-basınçlı sulu eylemde kesişti yolumuz. Barikatların gölgesinde! "Biliyor musun Yavuz, senin yüzünden eski arkadaşlarımızla tartışıyorum. Bu sağcı-Ülkücü'nün yazılarını niye paylaşıyorsun? diye kızıyorlar bana. Haksızlığa siz de O'nun kadar başkaldırın cevabını veriyorum. İyi ki varsın... Sayınız artsın" demişti.

Henüz benim saç-sakal onun kadar ağarmamıştı. Yürekten kucaklaştık... Şahitleri TGB'nin o dönemki yöneticileri ile Silivri Valisi olarak bilinen Hıdır Hokka'dır. Son yıllarda en çok okuduğu gazete Yeniçağ'dı Tarık Akan'ın... Bakırköy'de Zuhuratbaba'daki Taş Mektep'te bu memleketin çocuklarının FETÖ ya da başka cemaatlerin eline düşmemesi için verdiği mücadele de Cumhuriyet tarihine geçer...

Güle güle "Yakışıklı adam"... Görüşün farklı da olsa en az bizler kadar "İdealisttin vesselam"...