İşte Reha Muhtar'ın "İçki ve sigarayı bırakmasam hayatım zorlaşırdı!..." başlıklı yazısı...

Hayatı hiçbir zaman salt kendim, alışkanlıklarım ve hayat tarzım açısından düşünmedim...

Bir başkasına direkt zarar vermiyorsa, herkesin istediklerini yapabilme özgürlüklerine hep açık oldum...

Sigara ve içkiyi çok zaman önce bıraktım...

Sigara içen arkadaşlarımla sadece “açık mekanlarda” buluşuyoruz...

Kapalı olup sigara içilen mekanlarda pek bulunmuyorum...

***


İçki meselesi ise daha farklı...

“İçki” sonuçta bir “muhabbet vesilesi”... İçkili muhabbetle, az içkili ve içkisiz muhabbet birbirinden kesin çizgilerle ayrılıyor...

“İyi içki içmiyorsan” uzun içkili muhabbet seni bayıyor...

Arka arkaya kadeh tokuşturmuyorsan, uzun içkili muhabbet ortamlardan, tokuşan kadehler esnasında “uzuyor”sun...

Lafın fazlaca dibine vurulup ortam ağırlaştığından “varolmanın dayanılmaz hafifliğinde” başka esintiler arıyorsun... Hayatı farklı yaşıyor, farklı keyif alıyorsun...

Geceyi devirdiğin saatlerde, bir miktar daha duygusal, biraz daha obsesif, keyiflendi mi de biraz daha ekspresif oluyor insan... Bir sakıncası yok içenler arasındaysan... Ancak “içmeyen”le “içen” arasında çok da uzak olmayan bir saatten sonra dalga boyu denk düşmüyor fark ediyorsun...

***


“Uzun içki muhabbetlerinin yaşandığı masalarda artık görünmüyorum...” Şişenin dibine vurulduğu ortamlarda hiç yaşamıyorum...

Bir kadeh kırmızı şarabı süs niyetine önüme koysam da şarabi bir hayatın çok uzaklarında kaldım...

Kadehteki kırmızılık tuvaldeki bir renk olarak kalmakta hayatımda...

Masadakiler üçüncü kadehin ötesine geçerlerse, ben başka dalgalarla sörf yapıyor, başka denizlerde dans ediyorum... Yine de dün “Alkollü içeceklerle mücadele yasa tasarısı”nı görünce biraz içim buruldu...

“İyi ki...” dedim “içkiyi sigarayı toptan bırakmışım...”

Fark ettim ki “Aksi halde hayatım gittikçe zorlaşacaktı...”

***


Artık burada mesele ben değilim, kişisel özgürlükleri kullanabilme meselesidir... Alkolle ve sigarayla mücadelede alınan önlemlerin hiçbirine karşı çıkmıyorum...

Bir çoğunu kendi hayatımda benimsiyorum ki bizzat yapıyorum...

İçki reklamlarının ulorta yapılmasını, içki lobisinin hayata egemen olmasını, “karizma”nın içki lobisince belirlemesini, sigara lobisinin zaptedilmez cüretkarlığını reddediyorum... Fakat yine de kişisel tercih olarak “içki ve sigara kullansaydım hayat alanımın gittikçe küçüldüğünü ve etrafımın çepeçevre çevrildiğini” hissedip, rahatsız olacaktım,bunu biliyorum...

Alkol ve sigarayla ilgili düzenlemeler arka arkaya çok geliyorlar...

Kullananlarda “iyice sınırlanmışlık ve hapsedilmişlik” hissi yaratıyor... Oysa buna gerek yok...

Hayat özgürlükleri tazeleyecek nasılsa... Sağlıksızlığın özgürlük olmadığı, miktarlar git gide azaldığında anlaşılacak...

Doğal akışın, gideceği mecrayı, sıkboğaz etmeye gerek yok...

Alemi de yok!..

GANİ MÜJDE ARKADAŞA HATIRLATACAKLARIM...

Hiç eleştirmeyeceğim Gani Müjde arkadaşı...

Galatasaray bayrağının çöpe atılmasından, yerine Fener bayrağı konmasından falan filan...

Yayındır... İstemediğiniz bir anda basiretiniz bağlanır...

Fark edemezsiniz durumu...

Sonçularını kestiremezsiniz...

Siz öyle yapmak istememişsinizdir, olaylar öyle gelişmiştir...

***


Bence olayın “şifresi ve ibret”i orada değil... Yıllar önce, bir gün bir dergiyi açmış, Gani Müjde’nin bir köşe yazısına denk gelmiştim...

Alakasız bir konuda, benim yayınımda olduğunu varsaydığı olaylarla ilgili ironi yapıyor, alay ediyor ve kafasından “böyle olmuştur nasılsa” diye sallayıp duruyordu...

O günlerde, “ticari ve siyasi güç merkezlerinin oluşturduğu kartel, tek bir başına ayakta kalmaya çalışan SHOW TV’ye” yönelik korkunç bir ticari itibarsızlaştırma kampanyasına başlamıştı...

Güç merkezlerinin kararı bu olunca, eline kalemi alan sallıyordu...

Nasıl olsa, gücün rüzgarı “vuracak herkesin” arkasından güçlü esmekteydi... “Vur abalıya” o günlerde, kartelin ticari ve siyasi gücünü arkasına alan her “kurnaz” yaratıcının ilgi çekme aracıydı...

***


Yazısını okumuştum...

Haksız ve yazarken aslında haklı olup olmadığını umursamayan yazı üslubunu fark etmiştim...

Yıllarca mesafeli durdum aramızda onca ortak arkadaş olmasına karşın Gani Müjde’ye...

Sanıyorsan ki sevindim “takdir-i ilahinin tecellisine...”

Hayır arkadaş sevinmedim...

Ne kadar zor saatler geçirdiğinin farkındayım...

Bu yazıyı şundan yazdım...

Yaşadıklarımız, vakt-i zamanında orda burda yaptıklarımızın “karmik bedelleridir...”

Hepimiz için böyle...

Bu gerçeği bilirsek rahatlarız...

Çok önemli değil arkadaş...

Geçecek!..