İşte Adnan Berk Okan'ın sözkonusu yazısı...

Tevfik Diker'
i bilhassa sanal medyada tanımayanınız yok sanırım...
Aslında o bir "gazeteci/yazar" değil...
Medyaya siyaset dünyasından geldi...
Siyasete de TSK'dan katıldı...
Emekli Hava yarbayı idi;
1991 seçimlerinde DYP'den milletvekili aday adayı oldu...
Ön seçimlerde ilk sırayı aldığı halde dönemin DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel onu son sıraya attı...
O seçimlerde "tercih sistemi" vardı...
Diker çalıştı çabaladı; delegelerden sonra Manisalı'ların da kalplerini fethetti ve tercih oylarıyla ve hem de birinci sıradan girdi parlamentoya...
Demirel'in ve çevresini sarıp sarmalamış "tüccar terzi" tipi siyasetçilerin yapabilecekleri bir şey yoktu...
Çok geçmeden parlamentoda da DYP içinde de yıldızlaşmaya başladı...
Tansu Çiller DYP genel başkanı seçilip de başbakanlığa gelince bir ara onu içişleri bakanı yapmak istedi...
"Amman ha!" dediler "tüccar terzi" tipi siyasetçiler...
"Çok dik kafalıdır; başımıza iş alırız, kendi bildiğini okur"...
"Turizm bakanı yapalım" dedi Tansu Çiller aynı "tüccar terzi" tipi siyaset erbabına:
"Kontrol edemeyiz efendim, arazi tahsisi gibi çok önemli konularda lâf geçiremeyiz"...

Ben nereden mi biliyorum bütün bunları?..
Bizzat onu bakan yapmak isteyip de köhnemiş ama bir o kadar da çelikleşmiş eski siyaset zihniyetini yıkamayanlardan dinledim de oradan biliyorum...
Neyse...
Sonradan DYP Genel Sekreterliğine getirildi...
"Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu Başkan Vekilliği" yaptı...
Ve o komisyonda görev alan herkes gibi "çok şey bildiği için" bir daha milletvekili bile seçilemedi...
O kadar çok şey bilip belâlarla gark olması yetmezmiş gibi bu defa da tuttu; Türkiye'de siyaset yapmak isteyenlerin asla dalmayacakları "Yolsuzluk" konularını araştırmak için "çalmayan, çaldırmayan" arkadaşlarıyla birlikte "Yolsuzlukla Mücadele Derneği"ni kurdu ve kurucu genel başkan oldu...
Türkiye'de "siyaset" mutlaka "yolsuzluk" ile birlikte anıldığı ve yolsuzluğun bir diğer ucunda da mutlaka kocaman kocaman iş adamları, gazeteciler ve üst düzey bürokratlar olduğu için, "tekerimize çomak sokuyor" denilerek "aforoz" edildi...

Bir ara bilhassa TSK içinde düşük maaş kadrosundan henüz yukarı çıkamamış subay ve assubaylar üzerinde çok etkin olduğu için Doğan Gurubu'na ait Gözcü (Sözcü'nün merhum pederi) gazetesinde yazdı...
Yazdı ama gördüğü her pis kokunun üzerine gidiyor, nereden ve kimden geldiğini kamuoyuna duyurmaya çalışıyordu...
Şikâyetçileri hemen patronu Aydın Doğan'a gittiler ve "yahu patron bu adam ipliğimizi pazara çıkarmak üzere; bizi rezil ediyor, eğer buna daha fazla izin verirsen biz de seninle ilgili bildiklerimizi kamuoyuna açıklarız" dediler...
Tabii ki patron o eski bakanları tercih etti;
Diker kapıya kondu...
Hem de yazdığı 850'ye yakın köşe yazısı için "tek kuruş" ücret bile alamadan...
Ki;
aynı patron (Aydın Doğan) aynı gurubun yazarlarından Emin Çölaşan'a tehdit ve şantajlarından korktuğu için defalarca ve yazmadığı yazılar için "300 - 500 bin dolarlar ödediğini itiraf ettiği halde...
Diker, Aydın Doğan
'ı mahkemeye verip yayımlanan yazılarının telifini istedi...
Doğan mahkemeye "o yazılar hatır yazılarıydı" diye cevabi mektup gönderdi...
Emin Çölaşan'a yazmadığı yazılar için milyonlarca Dolar "sus payı" ödeyen Aydın Bey mehkemeye gönderdiği cevapta; Tevfik Diker'in anasının ak sütü gibi helâl olması gereken alacakları için;
"benim ona borcum yok; onlar hatır yazılarıydı" diye yazabiliyordu...

Hâsılı;
Patron, şikâyetçi olan bakan eskilerinin isimlerini de vererek: "bunlar hakkında yazmayacaksın" diye talimat gönderdi...
Aydın Bey'in haklarında "eleştiri" istemediği bakanlardan biri Hazine'den ve haliyle bankalardan da sorumlu ekonomi eski bakanıydı...
Bir diğeri maliye eski bakanı;
ikisi ise içişleri eski bakanları falan...


Efendim;
Bu Tevfik Diker 2013 yılı Ocak ayı başından beri medya dünyasında olan bitenleri yazıyor...
Ocak'ta başladığı medya ocağındaki külleri deşme işi bütün hızıyla devam ediyor...
Yazıyor ha yazıyor...
Ama ne yazmak...
Genellikle bizzat yaşadığı, tanık olduğu, çok güvenilir kaynaklardan öğrendiği olaylar olduğu için okudukça tüylerimiz ürperiyor...
Meğer medyada öyle bir çeteleşme var ki aklınız durur...
Ve görüyoruz ki Diker'in ipliklerini pazara çıkardığı medya çetesinin kafasında tek düşünce var: Para, para, para...
Bu arada "devlet, millet, halkın geleceği" gibi yüce duygular bu çete için "romantizm"...
Milletin ve devletin geleceğinin perişan olacağı; birilerinin 73 milyonu soyacakları bu medya çetesinin umurlarında bile değil...
Hatta o kadar ki;
bunların kimileri siyasi görüşleri (sözde) birbirlerine yüzde yüz ters olan meslektaşlarımız...
Yani; "kalıcı barış şart efenim" diyenlerle, "ne barışı ulan; bunların yaptığı barış değil satış kardeşim satış" diyenler...
Ama...
İşin içine para girdi mi; ne Türkiye, ne halk umurlarında...
Beş yıldızlı otel lobilerinde ve barlarında karşılıklı kadeh tokuşturup kahkahalar atanlar köşelerinde ve TV ekranlarında ise birbirleriyle "kayıkçı kavgası" yapıyorlar...
Meselâ;
bir Ülkücü eskisi yazar, bir Komünist eskisi yazar ile Kuzey Irak'ta, Barzani'nin manevi(!) desteğinde ortak matbaa kurup paracıkları cukkalayabiliyorlar...

Efendim uzatmayayım;
Yazdıkları merkezi Londra'da olan www.eurovizyon.co.uk sitesinde yayımlanan Tevfik Diker birkaç gün önce "Maaşa bak maaşa" başlığı altında bir yazı gönderdi...
Müthişti yine...
Konu; TSK'daki maaş skalasıydı...
Hani var ya;
kendileri günde bir saat harcayıp ona buna küfreden ve bu küfürleri "köşe yazısı" olarak yayımlandığı için ayda en az 15 hatta 20 bin dolar maaş alan köşe yazarlarının eleştirdikleri ve çok yüksek buldukları TSK'daki maaşlar...
Diker işte o "çok yüksek"(!) maaşların dökümünü gönderiyor...
Maaşları on bin dolarlarla ifade edilen bazı yazarların isimlerini de veriyor...
"Çok yüksek" olduğu söylenen maaşları beğenmeyip de istifa ettikleri için bu tür yazarlar tarafından "orduyu boşaltmakla; vatan görevini bırakıp kaçmak"la suçlanan subayların maaşlarını az sonra okuyacaksınız...
Bu kaçış(!) genellikle pilot teğmenler tarafından gerçekleştiriliyor(!)...
Neden?..
O halde önce, on binlerce dolarla ifade edilen maaşları alanlarca tenkit edilen subayların maaşları bakın ne kadarmış.

Orgeneral : 8 bin TL
Albay :4 bin 500 TL
Teğmen :3 bin TL
Astsubay KDM. BÇVŞ :3 bin 200 TL
Astsubay Çavuş :2 bin 200 TL
Uzman Çavuş :2 bin TL

Neymiş efendim?..
Kırk senesini orduya vermiş bir orgeneralin maaşı sekiz bin lira imiş...
Peki;
"orduyu bırakıp kaçıyorlar" diye eleştiri yapan köşe yazarının maaşı kaç para?..
Benim bildiğim aylık 20 binin üzerinde...
Pilot Teğmen'in maaşına baktınız mı?..
Bir daha tekrarlayayım: rakamla 3.000.-- Lira...
Yazıyla Üç bin Lira...
Bozdur bozdur harca...

İşte bu pilot teğmen aylık on bin lira maaş için özel havayollarından birine geçince bizim "vatan" ve "ordusever" yazarlar "demokrat"(!) yazarlarla ağız birliği yapıp ortalığı ayağa kaldırıyor:
"Orduyu boşaltıyorlar!"...

İyi de ne yapsın bu genç adamlar?..
Sizin bir ayda aldığınız maaşı altı ayda ancak kazanıp yaşlanmayı ve posası çıkınca bir kenara atılmayı mı beklesin?..

Hâsılı;
Bu memlekette orduyu "darbeci" diye suçlayıp saldıranlarla;
kendi aldıkları maaşları ve avantaları unutup; ya da gözlerden saklayıp pilot teğmenlere "üç bin lira alsan da otur vatanı bekle" diyen vatanseverler(!) arasında ahlâk açısından bir fark olduğunu zannetmiyorum...
Ellerine sağlık sevgili Tevfik Diker...


[email protected]

(Kaynak: gazeteciler.com)