Açıklamada, “Nefret suçu ve hakaret kapsamına girmemek kaydıyla marjinal ve aykırı fikirlerin yine uluslararası normlara uygun biçimde dile getirilebilmesi demokrasinin gereğidir.” denildi.

        Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın yaptığı açıklamanın tam metni şöyle:

         “Demokratik toplumlarda ifade ve basın özgürlüğü vazgeçilmez temel haklardandır. Bu ilke, Türkiye’nin taraf olduğu Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin esaslarındandır.

        İfade özgürlüğünü evrensel ölçütlerde savunurken şiddet, nefret suçu ve hakaret kapsamına girmemek kaydıyla marjinal ve aykırı fikirlerin yine uluslararası normlara uygun biçimde dile getirilebilmesi demokrasinin gereğidir.

        AB normlarında da belirtilmiş olan basın özgürlüğünü kısıtlayan siyasi baskı, ticari ilişkiler, otosansür gibi her türlü pratik demokrasiye aykırıdır, tasvip edilemez. (AİHS10 ve İHEB19)
Medya sahiplerinin ticari faaliyetleri ve devlet ile olan ilişkileri basın özgürlüğünü kısıtlayıcı bir niteliğe sahip olmamalıdır.

        Siyasi aktörlerin medya üzerine baskı yapmaları, medya sahiplerinin ticari çıkarlarını ön planda tutarak bu baskıyla uyumlu bir tavır içine girmeleri ya da medyatik güçlerini bir şantaj aracına dönüştürmeleri; bunların hepsi basın özgürlüğüne müdahale anlamına gelir. Gazetecilerin, bu baskıların tümü karşısında mesleğin onurunu ve ilkelerini savunan bir duruş sergilemeleri gerekir.

        Basın özgürlüğünün gerçekleşmesi, başta siyaset ve medya olmak üzere sorumlu tarafların demokratik duruşuna bağlıdır.

        Basın özgürlüğü, demokrasiyi ortadan kaldırmaya yönelik faaliyetlere alan açamayacağı gibi, gazetecilere de hukuk karşısında dokunulmazlık sağlamaz. Ancak bu sınırlama, ifade özgürlüğü ve meslek ilkeleri çerçevesinde faaliyet gösteren gazetecilerin mağdur olmalarını önleyecek bir titizlikle hayata geçirilmelidir.

        Son yıllarda Türkiye'nin gerçekleştirdiği demokratikleşme çabalarının basın özgürlüğüyle bağdaşmayan gelişmelerle gölgelenmesi, uluslararası arenada Türkiye’nin imajını zedelemektedir.

        Türkiye’de yaşanan ifade ve basın özgürlüğü kısıtlamalarının ve oluşan sorunların ortadan kaldırılması, özgürlükçü reformların hızlandırılmasına ve hukuk mevzuatının AB normlarına göre düzenlenmesine bağlıdır. Bu çerçevede öncelikle Basın Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Kanunu evrensel hukuk ilkelerine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygun hale getirilmelidir.”