Bugün 28 Şubat\'ın 15. yıldönümü... Ama bakmayın tarihinin kısacıkmış gibi gözükmesine, 28 Şubat bir kuşağı paramparça etti...


İmam hatiplilerin üniversiteye girişinin önü kesildiği, başörtülüler üniversitelere alınmadığı için, mütedeyyin kesimlerin çocukları okuyamadı. Fişlenen yüzlerce subay ordudan sudan sebeplerle atıldı. Saklanma istidadı olabilenler kendilerini görünmez kıldı ama gümüş yüzüğünü çıkarmayan, cumaya gitmekten vazgeçmeyen binlerce insan işinden atıldı. Bir avuç yürekli işvereni saymazsak özel şirketlerde durum aynıydı. 28 Şubat\'ın laiklik bekçileri, yıllar yılı dindar avladı...


Bir mensubu olarak gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, medyada da durum çok feciydi. Muhafazakar yayın organlarının emniyet güçlerince basılıp irticai faaliyet gösteren yasadışı örgüt muamelesi çekildiği; dindar/muhafazakar gazetecilerin davetlerde kıyıda köşede bekletildiği/aşağılandığı; Ankara gazetecilerinin bırakın Başbakan\'ı, bir Bakan\'la görüşme imkanının olmadığı, Genelkurmay nezdinde akredite olamadığı günler üstümüzden silindir gibi geçti...


Güçlü olanın konforuna uygun olarak dizayn edilmiş bir medya düzeneği içinde, muhafazakar basın yıllarca saygı görmeyi bekledi. Ama umduğunu bulamadı.


Bugün sivil dikta olarak niteledikleri hükümete talim durmakla suçladıkları medya mensuplarını bizzat itip kakan, bizzat kendileri yani asker karşısında talim duranlardı. Medyadaki değişikliklere bakıp \"12 Eylül ve 28 Şubat\'ta dahi böyle bir baskı ortamı oluşmamıştı\" diyenler, meslektaşlarını umursamazlık, nefret ve aşağılama silahıyla vuran ve vurulmasına göz yumanlardı.


Bugün olan şu; muhafazakar medya zıddına dönüştü. Alkışlarla karşıladıkları, güçleri yettiğince destek oldukları, dilleri döndüğünce savundukları ve manşetleri, köşe yazıları ve manipülatif haberleriyle dindarlar bu ülkede yokmuş ve hiç yaşamamış gibi davrandıkları 28 Şubat, işte bunu yaptı.


Roller değişti, sahneyi \"Bize yer aç bakalım\"cılar aldı. Bunu yapanlar, belki biraz da hoyratça yapanlar, haksızlar mı? 28 Şubat döneminde aktif gazetecilik yapan birinin tecrübelerine dayanarak söyleyebilirim ki, hayır...


Kaldı ki, zeitgeist denir bir mevzu var; zamanın ruhu... Bir zamanlar, askerin önünde el pençe divan duranların; demokrasiyi Avrupa\'ya öykünme seanslarında ama Türkiye\'ye yakışmayacak yalnızca Avrupa için geçerli olabilecek bir kriter olarak ananların; toplumsal barışı değil, \"okulda namaz\" başlıklı haber örneklerinden görüldüğü üzere ayrımcılığı körüklemiş olanların bugün, yani muhafazakar demokrat bir partinin ezici bir çoğunlukla ve üç kez üst üste seçim kazandığı böylesi bir zamanda, o eski popüler günlerini aramaları tuhaflıktan öte, vaktiyle içinde bulundukları utanç verici durumu görememelerinin, utanma erdeminden bi-haber olmalarının resmidir.


28 Şubat sürecinde ana akım medya Türkiye\'nin hemen hiçbir kurumunun olmadığı kadar hoyrattı ve 28 Şubat muhafazakar medyayı da zıddına dönüştürdü. Bugün \"susturuluyoruz\" diye iç çeke çeke baktıkları da, kendilerinin bir yansıması, aynasıdır.


28 Şubat çünkü, sadece medyada değil, farklı iş kolları dahil olmak üzere hayatın tüm kompartımanlarında, kurucu ideolojinin bahşettiği üstünlük vehmiyle gelen \'acımasızlığın\' da adıdır. Medya da zıddına dönüştü, ama bir farkla; askere destek veren darbeci kafaların ortalama vatandaşın inanç göstergelerine karşı yürüttüğü sürek avıyla, vatandaşın inancına ve seçimlerine saygı duymayı o kesimlerin içinden geldiği için bilenlerin ama medyada ama başka kurumlardaki darbeci kafalara karşı tavır içinde olmasının niteliği aynı değildir. İki konumlanış terazide aynı çekmez. Aynada kendi acımasızlıklarını izleyenlerin, bunu da hesaba katmasında fayda mülahaza ediyorum.


HOCALI KATLİAMI VE 20 YIL


Hocalı katliamının 20. yıldönümünde Taksim\'de yapılan eylemde, katliamı yapanları bir ırkla özdeşleştiren ve Ermeni toplumunun tamamına yönelik hakaretler içeren pankartların açılması kabul edilemez bir durumdu, yanlıştı. Ancak bu, \"Hocalı katliamını, Fransızların kararına ve Ermenilerin tezlerine karşı bu derece büyütüyorlar\" demeyi de haklı çıkarmaz. Sonuçta 613 sivilin öldürüldüğü bir katliamdan sözediyoruz. Elbette 20. yıldönümünde katliamda hayatını kaybeden siviller anılacak, elbette katliam gösterilerle, eylemlerle kınanacak.


Bu kınamaya katılıyor, katliamda hayatını kaybedenleri hüzünle anıyor ve Allah\'ın rahmetinin üzerlerine olmasını temenni ediyorum.

(Yeni Şafak)