“Tanrı, sana yakarıyorum: İyi bir insan göster bana!.. Lütfun on katına çıkarsın doğal güçlerimi; çünkü bu canavarı görünce şaşkınlıktan ölebilirim: Daha azı için bile ölünebilir.”  

Yavaş yavaş, soğukkanlılıkla, insanı kendinden utandıracak kadar naif bir yıkım yaratıyor ruhunuzda. Sıra dışı cazibesi hayranlık bırakıyor her satırında. Zehirlenmekle tehdit ediyor okuyucusunu, ardından ayaklarını yerden kesiyor melankolik ruhunda dokunaklı yaralar açılan okurunun. Adeta sanrılarını yüzdürüyor bu yüce sularda; zavallı ölümlülerin kavrayamayacakları bir umutla… Efüzyona uğramış beyinlere lirik uçuşlar vadediyor sevgili Lautreamont.

Kimine göre dahi liseli, kimine göre hasta ruhlu bu sivri genç adamın yenilmez öfkesi sanki bir demir yumruk gibi mısralarında ışıldıyor. Duygusuzluğun duygusunda, cesaretin öfkesinde, yalnızlığın huzurunda efsaneleştirdiğim bu erken ölümlü, bu asi genç şair, her türlü pohpohlanmayı ve övgüyü hak ediyor.

Annesizliği tatmasına rağmen hıncını sadece kağıtlardan alan Ducasse, aynı zamanda bir E. Allan Poe hayranı idi. Karanlık sularda temkinsiz hislerin saldırgan duygulara dönüştüğü yerlerde onun izlerine de rastladım zaman zaman. Bu inatçı memnuniyet, beni diğer altı şarkıyı da okumak için yeterince kamçıladı.    

            Nitekim ilk şarkıdaki tehditkarlığı işe yaramıştı; zehir artık kanımdaydı. Şarkıların yazınsal habisliği artık bir illüzyon gibi ele geçirmişti sizi. Bundan sonra ne satırların arka planı ne kullanılan teknik ne de yazarın sanatı konuşuyordu; geriye kalan, bir erken ölümlünün sonsuz okyanusunda, onun seçtiği bir balığın ağzında körü körüne celladına susamış, ama bir yandan da gerçekliğin şeytani zirvesinde-gerçek dünyada-yaşamış ve onun sahte balını tatmış bir zavallının olanca gücüyle çırpınmasıydı.

            Şarkılar sonsuza dek sürecekmişçesine oradaydı. Geriye kalan sadece var olmaktı. Ötesi ancak onu ilgilendirecekti.

POESIES den Kısa Bir Giriş:

Bu yüzyılın şiirsel sızlanmaları safsatadan başka bir şey değildir. Tartışma dışında kalmalıdır ilk ilkeler. Euripides'i ve Sophokles'i kabul ediyorum, ama Aiskhylos'u hayır. Yaratıcı'ya karşı en temel görgü kuralları ve ince beğeni eksikliği göstermeyin. Reddedin inançsızlığı: Beni sevindireceksiniz.

İki tür şiir yoktur; bir tek şiir vardır. Sözsüz bir anlaşma vardır yazar ile okur arasında; buna göre, birincisi kendine hasta adını verir ve ikincisini hasta bakıcı olarak kabul eder. İnsanlığı avunduran şairdir! Zorla değişti roller.

Kasılgan unvanıyla dağlanmak istemiyorum. Anı bırakmayacağım arkamda.

Ne fırtınadır ne de burgaçlı kasırgadır şiir. Görkemli ve verimli bir ırmaktır.

Geceyi ancak özdeksel olarak kabul ederek, tinsel olarak benimsemeyi başardık. Ey Young'ın Geceleri nice yarım baş ağrıları armağan ettiniz bana.