Makam, rütbe, protokol ilişkilerini bütün dünya insanlarının tekrar düşünmesi gerekmektedir. Makam, rütbe içinde yetkiyi barındırır. Yetki koşulsuz yaptırım ister ve bu yaptırım da itaat bekler. Buraya kadar bir itiraz yok. Ama ya makam ve rütbe ile donatılmış kişi bunları taşıyabilecek nitelikte değilse o zaman ne olacak? Dikkat edin lütfen! Makam ve rütbe sahibi demiyorum. Çünkü hiç kimse makam ve rütbe sahibi değildir. Makam ve rütbe kendisine emaneten verilmiştir. Önemli mesele kendisine emaneten verilen bu makamları, bu rütbeleri taşıyacak nitelikleri, bilgisi, tecrübesi, dürüstlüğü, geçmişi, karnesi, eğitimi, uygun ruhsal yapısı olmayan insanların bu makamları ve bu rütbeleri nasıl kirlettikleridir. Diğer önemli mesele bu makamların ve bu rütbelerin, bu değerleri kirleten, layığı ile taşımayan kişilerden nasıl geri alınacağıdır ve ger alındıktan sonra nasıl temizleneceğidir. Bu fikrimi lütfen sadece resmi ilişkiler için düşünmeyin. Özel bir şirketin genel müdürü veya patronu için de bu söylediğim geçerlidir.

İşte bu yüzden hiçbir kişiye, Ona birçok yetki verecek kadar güvenmemelidir. Bu tamamen o kişiyi kral, padişah, imparator gibi benimsemek olur ve bu insanın fıtratına, çağın gerçeklerine aykırı bir durumdur. Bu nedenle insanlar birbirlerini denetlemelidir. Bunun için de farklı sorumluluklarla beraber kısıtlı yetkileri olan birçok insan görevlendirilmelidir.

Kral, padişah, imparator her ne kadar dürüst, becerikli, tecrübeli olursa olsun, bir sınırdan sonra kibrinin, egolarının, öz benliğinin, ihtiraslarının, çarpık hayallerinin, tutkularının esiri olur. Kralların, padişahların, imparatorların asla sorumlulukları yoktur. Tam tersi hükmettiği milyonlarca insanın Ona karşı binlerce değil, milyonlarca değil, sınırsız sorumlukları vardır. Bu ne demektir? Bu kulluk demektir! Ama biz ilahi bir güç tarafından yaratıldığımıza inanan insanlar sadece Allah kulu olduğumuzu biliyoruz veya Allah’a inanmayanlar var ise, hiç kimsenin kulu olmadığımızı söyleyeceklerdir. Allah kulu olmak insanlık onurudur ancak bir kulun başka bir kula kulluk etmesi haysiyetsizliktir, sürü hayvanı yada kümes hayvanı olmaktır.

İskandinav ülkelerinin (İsveç, Norveç, Finlandiya) yetki, rütbe modelleri incelenmelidir, analiz edilmelidir ve geliştirilmelidir. Sosyalizm, komünizm, faşizm, demokrasi demiyorum. Böyle siyasi, ideolojik kelimeler kullanmak istemiyorum ama İskandinav ülkelerinin modellerinin bir çok araştırmacıya, düşünüre, yazara, siyaset bilimciye, tarihçiye, sosyoloğa ilham verecek kadar örnek teşkil ettiğini kimse yalanlamayacaktır.

Elbette tüm sorun menfaat beklentilerinden kaynaklanmaktadır. Telefonla insanları dolandıran dolandırıcılar veya kadınların çantalarını çalan kapkaççılar, otobüste cüzdan çalan yankesiciler yada markete gidip silahla ve maskeyle soygun yapan hırsızlar ile bilinçli olarak yalan haber yapan , menfaatleri uğruna gerçekleri çarpıtarak yazı döşenen gazeteciler, yazarlar arasında hiçbir fark yoktur. Hepsi hırsızlıktır, hepsi soygundur. Mal çalmak, para çalmak, soygun yapmak, insanların umutlarını, huzurlarını, mutluluklarını, istikballerini, onların aile ve çocuk düzenlerini çalmak yada çalmaya teşebbüs etmek, insanların zekaları ile alay etmek, hepsi aynı kapıya çıkar.

Bu nedenle günümüzün en önemli mesleğinin medya, televizyon, gazete, İnternet haberciliği, yayıncılığı olduğunu düşünüyorum.

Medya denilen sistem ; makamları, rütbeleri ya yüceltecek, şişirecek, onlara itaati şart koşacak bir güçtür bu veya bu emanetlerin aslında halka hizmet için tesis edilmiş birimler olduğunu tüm bireylerin kafasına dank ettirecek bir güçtür.

Saygıya gelince! Makamlara, rütbelere saygı duymayacak mıyız? Makamlar, rütbeler saygı duyulması için değil, hizmet edilmesi için var edilmiştir. Saygıya gelince bana simit satan simitçinin de, bana ekmek yapan fırıncının da, beni taksisi ile yolu uzatmadan götüren şoförün de saygıya ihtiyacı vardır ve bu saygıya da layıktır.

Saygı, sevgi, itaat, güven çok ayrı konulardır. Ama hiçbir insana onu tüm yetkiler, tüm makamlar, tüm rütbeler ile donatıp ve diğer tüm birimleri onun emrine verip ona bu kadar güvenemezsiniz.

Bunu makul karşılayan bireyler bana göre kümes ve sürü hayvanı gibi muhakeme özelliklerini kaybetmiş kişilerdir.

Günümüzde padişahlık, imparatorluk, krallık gibi yönetimlere mevcut sistemleri en yakın ülkeler Kuzey Kore, Meksika, İran sayılabilir.

Geçmişte ise tüm ülkeler, tüm halklar böyleydi.

Mustafa Kemal Atatürk tüm imkanlara ve güce sahip olduğu halde krallık, imparatorluk, padişahlık istemeyen tek devlet adamıydı.

Saygıyı, güveni , sevgiyi daima hak etti. Ama O bu kendisine duyulan müthiş duyguları asla suiistimal etmedi, kesinlikle kullanmadı.

Onun istediği arkasında  bilinçli bir millet, akıllı bir millet ,huzurlu ve mutlu bir millet, refah bir millet, birbirine sevgi ve güven ile kenetlenmiş bir millet  bırakmaktı.