Kimsenin ne yapacağını bilmediği, herkesin topu bir başkasının üzerine attığı, sonuçları çok tehlikeli olacak bir tartışma yaşanıyor Türkiye’de...

Konu Fenerbahçe’yle ilgili Federasyon’un alacağı küme düşme veya puan silme konusudur...

Şike suçu bir defaya mahsus kaldırılsın diyorlar...

Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım Metris’ten Federasyon toplantısına açıklama gönderiyor...

-”Maddeyi bizim için değiştiriyor görünmeyin... Değiştirmeyin... Düşürün Fenerbahçe’yi!..”

Kimseye yaranamayan Federasyon Başkanı Mehmet Ali Aydınlar istifayı düşündüğünü söylüyor...

Süper lig kulüpleri birkaç parçaya bölünüyor...

Galatasaray, Trabzon “bir kereye mahsus olarak şike suçunun affedilmesine kesin karşı çıkıyor...”

Aziz Yıldırım, Fenerbahçe’yi düşmekten kurtarıp, kendisinin hapiste kalacağı bir süreci kabul etmeyeceğini ima edercesine “O maddeyi Fenerbahçe için değiştirmeyin... Düşürün Fenerbahçe’yi görelim” demeye getiriyor...

***
Federasyon Başkanı bu şartlar altında görevi bırakacağını söylüyor etrafındakilere...

İkna etmeye ve görevde tutmaya çalışıyor onu, futbolu yönetenler...

Oysa Fenerbahçe ve diğer kulüplerin küme düşmesi meselesi, oraya buraya zeytin dalı uzatılarak, orta yol bulmak için mekik diplomasisi yaparak, küme düşme cezasını kaldırarak ya da bir defaya mahsus işletmeyerek, çözülebilecek bir konu değil...

Hukuk, delinerek, ortayol bulunarak, ya da formül bulunarak yürütülecek bir alan değil...

***


Turgut Özal 15 yıl önce “Anayasayı bir defa delmekle bir şey olmaz” demişti...

Bu laf Özal’ın üzerine yapışıp kalmıştı...

Halen Türkiye’de, bir hukuksuzluk olduğunda milat olarak Turgut Özal’ın o sözü gösterilir:

“Özal demişti ki” denir; “Anayasanın bir defa delinmesiyle bir şey olmaz... Başbakanının bu sözü söylediği ülkenin durumunu varın siz tahmin edin!..”

12 Eylül darbesinin en koyu olduğu dönemde, Evren’in tek bir sözünün kanun yerine geçtiği günlerde, Ankaragücü takımı ikinci ligde oynarken Türkiye Kupası’nı kazanmıştı...

Kenan Evren, o günlerde başkentin Süper Lig’de hiç temsilcisi olmadığından hareketle, Ankaragücü’nü süper lige çıkartmak istemişti...

-”Ankara, başkent olmasına rağmen Süper Lig’de hiçbir takımla temsil edilemiyor... Çok talihsiz bir durum... Ankaragücü bu yıl Türkiye Kupası’nı kazandı... Bu yıl için Türkiye Kupası’nı kazanma başarısı gösteren Ankaragücü’nü süper lige alalım...“ demişti...

O günlerde sözü kanun yerine geçen Devlet Başkanı’na, çatlak da olsa tek tük ses karşı çıkmış, yıllar sonra Evren’in bu keyfi kararı alabildiğince eleştirilmişti...

Bu olaylardan çıkan sonuç şudur:

“Bir defaya mahsus olarak alınan kararlar, hukuk devletlerinin teamüllerine, müktesebatlarına, hukuk normlarına, hukuk etiklerine uygun düşmez...”

“Bir defaya mahsus şikeyi affettik” gibi kararlar ilerde bu kararı alanların başına çok işler açarlar...

Eleştirilerden ve ilerde sorulacak hesaplardan kimse kurtulamaz...

Onun için bu yol sağlam bir yol değildir...

***


Gelelim izlenmesi muhtemel ikinci yola...

Fenerbahçe, Türkiye ligleri kurulduğundan beri, süper ligde futbol oynayan, tam 17 kez şampiyonlukla kucaklaşan bir takım...

Türkiye liglerini sürükleyen, domine eden kulüplerin en başında geliyor Fenerbahçe...

“Şike, teşvik, şikeye ya da teşvike teşebbüs” hangi suçtan olursa olsun, Fenerbahçe’yi küme düşürecek bir mahkumiyet kararı, ancak adli yargının kararı sonucunda oluşabilir...

Bir başka deyişle mahkeme kararı “Fenerbahçeli yöneticilerin şike, teşvik veya teşebbüs suçunu işlediklerine kesin olarak hükmetmeden”, kanaat sonucu oluşan idari bir kararla Fenerbahçe küme düşürülemez!..

Nedeni gayet açıktır...

“Fenerbahçe gibi Türk futbolunu domine eden bir takımın küme düşmesi için alacağınız karar, Fenerbahçe ve Türkiye ligleri için bir daha telafisi mümkün olmayacak zararlara neden olacaktır...

Bu kararın alınması ancak nihai mahkeme kararının tesciliyle mümkün olmalıdır...

Bazı kararlar, taşıdıkları ağırlık, yaratacakları sonuçlar, etkileyecekleri alanlar ve verecekleri zararlar itibariyle, “telafisiz kararlardır...”

Ancak mahkemece karar kesinleştikten sonra alınıp uygulanabilirler...

***


Mahkeme kararı kesinleşmeden, federasyonun alabileceği bir karar değildir Fenerbahçe’nin küme düşürülmesi kararı...

Bu karara zemin olacak hüküm ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız mahkemelerinin vereceği nihai hükümden sonra olabilir, ya da o hükümlere göre olamaz...

Federasyon açıklamasını bu yönde yapmalıdır...

Mahkemeler birkaç yıl sürecekmiş...

Sürebilir...

O süre boyunca Fenerbahçe süper ligde mücadelesine devam etmelidir...

Üç yıl sonra mahkeme karar verdiğinde Fenerbahçe’yle ilgili alınacak karar gündeme gelir...

***
Hukuk bir kereye mahsus eşitsizlikler yaratmaz...

Hukuk telafisi sonradan mümkün olmayacak ve ağır hasar verecek kararlar veremez...

Kimse düşünüyor mu Fenerbahçeli yöneticiler iddia edilen suçlardan beraat ederlerse ne olacak?..

Fenerbahçe küme düştüğüyle mi kalacak?..

Bu zararın tazminini kim karşılayacak?..

Sonuçları ne olursa olsun mahkeme beklenmelidir...

Yargının nihai kararı Fenerbahçe kararında yol gösterici olmalıdır...

Kimse bu vebalin altında kalmamalıdır!..

*****


ÖZAL’IN SON KONUŞMASI...

Mart 1993’te ölümünden bir ay önce yaptığı konuşmayı izliyorum KanalTürk televizyonunda...

İlk kez yayınlanıyor bu konuşma...

Çok şişmanlamış bir görüntüsü var Özal’ın...

Bir ay sonra kalp krizinden vefat edecek...

-”Artık türbanlı gençlerin üniversitelere girip girmemesini konuşmamalıyız... Bu meseleyi bir inat meselesi haline getirmemeliyiz... Başı açık, başı örtülü herkes birbirini anlayışla karşılayacak, karşılamalı...” diyor...

***


-”Çocukken okul kitaplarını okurken, Kızıl Sultan diye adlandırılan 2. Abdülhamit’i okuyordum... Dedem o günleri yaşamış... ‘Size bu okutulan doğru değil... Ben o günleri yaşadım...’ demişti... Dedemi kaale almadım o günlerde... Çok sonraları yabancı kaynaklardan öğrendim, 2. Abdühlamit döneminde 1909’a kadar hemen hiç toprak kaybedilmediğini... İttihat Terraki’nin gelmesiyle 10 yıl içinde kaybediliyordu onca toprak... Tarih bize başka türlü okutulmuştu... Tarih nasıl olup da başka türlü yazılmış başka türlü anlatılmıştı bize?..”

Turgut Özal “Yepyeni bir nesil geliyor... Birbirimizi daha çok anlayacağız... Daha çok yakınlaşacağız... Daha fazla farklılaşmayacağız...” dediği o son konuşmasını 1993’ün 17 Mart’ında yapıyor...

***
Neredeyse 18 yıl önce...

O konuşmanın üzerinden bir 28 Şubat geçti...

O konuşmanın üzerinden dokuz yıldır süren Balyoz’lar Ergenekon’lar ve bitmek bilmeyen siyasi hesaplaşmalar sürüp gidiyor...

Turgut Özal’a çok şey söylendi Türkiye’de...

Bir lideri lider yapan, bir siyasetçiyi devlet adamı, bir yazarı ölümsüz, bir sanatçıyı klasik yapan zamana karşı dayanıklılığıdır...

Turgut Özal 18 yıl önceden gördükleriyle, bugün gözümde çok daha fazla büyüyor...

Sanki onu bu kadar erken kaybetmeseydik, böylesine büyük hesaplaşmaları yaşamazdık gibi geliyor...

Yazık oldu anlayamadılar onu...

Çok erken kaybetti Türkiye vizyonu bu derece güçlü bir liderini...

*****
BENİM 19 MAYIS’IM...

Okuldayken ben de dahil birçoğumuz gerçekten de katılmadı 19 Mayıs gösterileri için seçilen ekiplere...

Her sınıftan iki ya da üç öğrenci seçiyorlardı...

Birkaç hafta hazırlık çalışması oluyordu 19 Mayıs törenine katılacak gençlerin...

Doğrusu benimkiler de dahil birçok veli “Çocuklar o soğukta atletle Ankara soğuğunda saatlerce dışarda kaldıklarında üşütür hasta olurlar...” demişlerdi...

Zaten gönüllüydü 19 Mayıs törenlerine katılmak...

Katılmak istemeyen katılmıyordu...

Statta yapılacak gösteriler, “gönüllü ve seçilen öğrencilerin” katılımıyla olacaktı...

***
Gönüllü bir katılım gerektiren 19 Mayıs’a “Öğrenciler üşüyorlardı” gerekçesi göstermek doğru değil...

Esas neden bu değil...

Çünkü zaten zorunlu değil o gösterilere katılmak...

19 Mayıs’ı bitirmek, gözden düşürmek mi onu da pek sanmıyorum...

Lise çağındaki genç kızların sprotif kıyafetlerle, bacakları ve vücutları açıktaki görüntüleri, “muhafazakar dünyaları rahatsız ediyor...”

Meselenin özü buradadır...

Rahatsız ettiği için bu törenlere başka bir formül aranıyor...

Rahatsız etmesine ses çıkarmam...

Edebilir demokrasidir...

Fakat gönüllü katılımın esas olduğu 19 Mayıs törenini bazılarını rahatsız ettiği için kaldırmak, bana demokratik gelmez...

Benim aktif olarak sadece bir kez katıldığım, çoğunda seyirci olarak anılarıma kazıdığım 19 Mayıs’ımı niye elimden alıyorsunuz ki?..