1871 yılında Londra merkezli Vanity Fair isimli hiciv ve karikatür dergisi 118. sayısında Osmanlı elçisi Kostaki Musurus Paşa’nın karikatürünü yaparak onun ülkedeki diplomatlar içinde en ilginç kişiliğe sahip olduğunu yazar. Bu ilginçliğin altında deneyimli diplomatik geçmişi, uzun sefirlik görevinin yanında olaylara yaklaşımı, çözüm kabiliyetinin yattığını ve uğraştıran bir diplomat olduğunu herkes bilir.

Osmanlı Devleti’nin Londra’daki 35 yıl aralıksız, ilk ve en uzun süre görev yapan elçisi Kostaki Musurus Paşa’yı ölüm yıldönümünde anmak yerinde olur diye düşündüm.

Girit Adası’nda, Kırım Savaşı’nda, Paris Barış Konferansı’nda, Osmanlı’nın ilk borçlanmasında, Macar siyasi sığınmacıların Osmanlı topraklarına yerleştirilmesinde, 1851 Londra Sanayi Sergisi’nde, Eflak ve Boğdan meselesinde, Viyana Kongresi’nde, 1867 yılında Aziz Han’ın çıktığı Avrupa Seferinde, Sırp İsyanı’nda, Bulgar Ayaklanması’nda, 93 Harbi’nde ve Ayastefanos Anlaşması’nda onun adı ve etkisi vardır.

Bazı kaynaklar Yunanistanlı veya Yunan kökenli olduğunu yazsa da Rum asılı olmasını dini inancıyla alakalı birşey olarak algılamak gerekir. Gerçek bir İstanbul beyefendisi, Fenerli soylu ve diplomat aile mensubu…

Kostaki Musurus olaylı Yunan isyanı ve bağımsızlığının ardından ilk Yunan büyükelçisidir. Daha sonra Viyana elçisi olur ve sonra da en uzun süre görev yapacağı ve iz bırakacağı Londra’ya atanır.

Her ne kadar Vanity Fair’deki bir eli cebinde, diğeri de göğsünde, fesli ve sakallı karikatürü ile ünlü olsa da Londra’daki Ulusal Galeri’de değişik tipte pozları vardır. Görülmeye değer…

Kumral tenli, kısa boylu, dar omuzlu, hafif kilolu, geniş yüzlü ve seyrek sakallı olarak tanımlanır. Ayrıca sebatkar, azimli, karizmatik, sosyal ve entelektüel bir kişilikti denir. Hatta Dante’nin İlahi Komedi eserini Türkçe ve Yunanca’ya çevirerek çeviri ve edebiyat dünyasına da katkıda bulunmuştur. Pavlaki isimli oğu ressamdır ve Avrupa’da sergi açan ilk Osmanlı ressamıdır.

Elçi Musurus Abdülaziz Han’ın Avrupa seferi sırasındaki 10 günlük Londra seyahatinde de önemli bir şahıstır. Hatta eşi Anna bu seyahat esnasında Kraliçe Victoria ve Abdülaziz Han şerefine verilen resepsiyonda vefat eder. Yıllar evvel tarihçi İlber Ortaylı’nın bu ölümü espri de katarak Anne hanımın şişman olduğunu, dar balo elbisesi içine sığamayıp öldüğünü anlattığını hatırlayan olabilir.

Ben ise kendisini Türkiye’de Efes Antik Kenti’nde bize kalan, müzeye koyabildiğimiz veya antik kentte sergileyebildiğimiz birşey var ise İngiliz kazı heyetine kafa tutan ve eserlerin Britanya Müzesi’ne taşınmasına çomak sokan diplomat olarak hatırlamanın daha yerinde olduğunu düşünüyorum.

Bir diplomatın ülkesinin zenginliklerinin götürülmesini engelleme hususunda çırpınması kadar duayı hak eden birşey olabilir mi? Sadece mensubu olduğu devletin hükümetini temsil eden sıkıcı ve ilgisiz bir bürokrat olmaması kadar şahane birşey olabilir mi?

Osmanlı Devleti sınırları içerisinde konsolosluk yapan veya demiryolu imtiyazı alan Avrupalılar bulundukları bölgelerde kazı çalışmalarını yürütürler, bunu British Museum izni, teşviki ve bilgisi dahilinde gerçekleştirirler. Öldüklerinde de bu kar amacı ve şahsi ilgi faaliyeti neticesinde biyografilerine arkeolog veya antikite uzmanı yazar. Bu kişilerin nüfusları, eğitimleri ve etkileri sebebiyle de kimse eser kaçakçısı demez veya diyemez.

1863-1874 yılları arasındaki Efes Harabeleri Kazısı’nı yürüten kişi İzmir Aydın Demiryolu imtiyazını alan Ottoman Railway Company adına bölgede çalışan bir mimardır. Kendisine daha sonraki yıllarda arkeolog denilecektir. Bölgenin topografyasına hakimdir, ilgisi ve para kazanma merakı da vardır. Bir ferman alır ve Britanya Müzesi adına kazmaya başlar. Fermana göre bulduğu her eseri listelemeli, Osmanlı Hükümeti’ne bildirmeli ve İngiltere’ye gönderdiği her parçanın bir kopyasını da gene İstanbul’a göndermelidir. Fermanın her yıl yenilenme şartı olduğu için daha sonraki yıllarda buluntuların yarı yarıya paylaşılması şartı konulur. İşte Kostaki Paşa da bu noktada devreye girer ve kuruluna bir mektup yazarak ‘fermana aykırı hareket ettiniz, eserleri kaçırdınız, üstelik de Efes Artemis Tapınağı’nı tahrip ettiniz’ der ve İstanbul Hükümeti’nin emriyle Efes’ten götürülenlerin listesini ister. Yardımına da Osman Hamdi Bey yetişir. Çünkü kazı şartı olan İstanbul’a buluntu gönderme işi gerçekleşmez.

Müze de cevap olarak tahrip etme işinin mübalağa olduğunu, tahribatın zamanla gerçekleştirildiğini, kazı izni verilen John Turtle Wood’un ise 6 sene boyunca birşey bulamadığı yazsa da Efes Artemis Tapınağı parçaları bugün British Museum’da en şahane parçalar arasında sergilenmektedir. G22 nolu Artemis odasında sergilenen Hermes Kabartmalı Elbiseli Kadın figürü nerdeyse 2 metre yüksekliğindedir, geliş tarihi 1872’dir, geldiği yer de İzmir’in Efes’idir deniliyor. Bize de antik dünyanın yedi harikasından kaçı Türkiye’dedir diye gevrek sorular sormak düşüyor.

Görev yaptığı devletlerden aldığı üst düzey nişanların yanında Türkiye’de de birinci derece Mecidiye Nişanı ile onurlandırılan paşa hazretleri Londra’daki görevini tamamlayıp İstanbul’a döndükten sonra Arnavutköy’deki Musurus Konağı’na yerleşir. Elçilik hayatındaki tecrübe ve kıdemden dolayı kendisine Şeyh’üs Süfera denildi; Sefirlerin Şeyhi…

10 Şubat ölüm yıldönümüdür, Arnavutköy ́de Aya Taksiarhis Kilisesi ́nde gömülüdür, uğrarsınız belki diye…hemen vapur iskelesinin arkasında.