AYTEN ÇİFTÇİ DENİZ
LONDRA

İngiltere’deki Türk iş adamları son yıllardaki başarılı yatırımlarıyla dikkat çekiyor. Bunlardan biri, İngiltere ve Türkiye’nin ekonomik, sosyal kalkınmasına katkı amacıyla kurulan Business Network’ün anketinde  ‘The most succesful business man (en başarılı iş adamı)’ seçilen Mehmet Kocakerim. İnternet üzerinden yapılan ve 75 bin kişinin katıldığı ankette en çok oyu alan Kocakerim’in hikâyesi hayli ilginç. Zaten haberimize konu olmasının sebebi de komilikten başladığı iş hayatında Türkler kadar İngilizlerin de dikkatini çekebilmiş olması. Sadece İngilizlerin değil, Kocakerim’in Mem&Laz isimli restoranlarının müdavimleri arasında, dünyanın her köşesinden diplomat, sanatçı, siyasetçi ve sporcu bulunuyor. Genç girişimci, Londra’daki restoranlarıyla tanınsa da daha önce matbaacılık ve emlak sektörlerinde de başarılı işlere imza atmış. İngiltere’deki bazı sivil toplum kuruluşlarınca da ‘en başarılı Türk iş adamı’ ödülüne layık görülmüş.


KİLİS’TEN LONDRA’YA UZANAN YOLCULUK...


Mehmet Kocakerim’in sürprizlerle dolu bir hikâyesi var. 1971’de Kilis’te doğar, 9 yaşından itibaren ailesi İstanbul’a taşınır. Ortaokul ve liseyi İstanbul’da okur. Babasını küçük yaşta kaybettiği için ağabeyinin himayesinde büyür. Matbaacı olan ağabeyin düşüncesi Mehmet’in de bu istikamette devam etmesi ve aileden kopmamasıdır. Matbaacılık meslek lisesi müdürü de tanıdık, Mehmet’i bu okula yönlendirir. Ancak, evin üzerinden sürekli geçen uçaklar, Mehmet’in içindeki pilotluk hevesini kabartır. Zaten, küçüklüğünden beri ufku hep yükseklerdedir. Pilot olmasa da kendisini ‘yukarılara’ taşıyacak bir iş hayali kurmaktadır. Heyecanına rağmen ailesini kıramaz ve matbaacılık okuluna devam eder. Fakat  okulu da iyi dereceyle bitirir. Mezun olduktan sonra eğitimini İngiltere’de devam ettirmek ister. Bu düşüncesini paylaştığı öğretmeninden destek alınca konuyu ailesine açar. Ama aynı desteği aileden göremeyecektir, hatta evde neredeyse kıyamet kopar. Bütün aile karşı çıkmasına rağmen Mehmet’in azmi ve kararlılığı karşısında kerhen razı olurlar.


Sene 1989. Mehmet, Londra’da bir matbaacılık kolejine kayıt yaptırır. Ailesi biraz da ‘Hevesi geçicidir. Zoru görsün geri dönsün’ düşüncesiyle ekonomik destek konusunda ketum davranır. Mehmet ise okul sonrası, akşamları ve hafta sonları çalışarak kendi çözümünü üretir. O zamanlar Londra’daki Türk nüfus bugünkü kadar yoğun değildir. Başı sıkıştığında kapısını çalacağı ne bir dostu ne bir yakını vardır. Mehmet için en zor dönemlerdir...  


İlk çalıştığı yer bir Amerikan fast food şirketidir. Burada hamburger yapan Kocakerim, 3 ay sonra işi bırakır ve bir Türk restoranında komilik yapmaya başlar. Bu sırada kolej bitmiştir ve kritik bir karar aşamasına gelmiştir; ya Türkiye’ye dönecek ya da kalıp istediği meslekte başarı peşine düşecektir. Çalıştığı sürede restoran işletmeciliği konusunda Türklerin eksiklikleri olduğunu fark etmiştir. Örneğin, Yunanlar başarılı menüler hazırlarken, Türkler sadece meze, şiş kebap ve döner gibi sınırlı menülerin etrafında dönmektedir. Oysa yapılabilecek çok şey vardır. Kararını bu yönde verir ve bir gün İngiltere’de en iyi Türk restoranlarını işletme hayaliyle komiliğe devam eder.  


Genç adamın işine duyduğu saygı davranışlarından bellidir. Londra’nın önemli işletmelerinden birinde, müşteriyle kurduğu sağlıklı iletişim sayesinde herkesin sempatisini kazanır. Körpe komiyi, çalıştığı restoranın müdavimlerinden biri olan Türk konsolos da keşfeder. Konsolos, Mehmet’in Türkçesinden, müşteriye yaklaşımından yetenekli biri olduğunu anlar ama hâlâ eksikleri vardır. Patronuna, Mehmet’in eksiklerini tamamlamasını tavsiye eder. Hem patron hem de genç adam tavsiyeleri değerlendirir. Kısa zamanda ciddi değişimler görülür ve Mehmet komilikten müdürlüğe kadar yükselir.


Kocakerim, 5 yıl heyecanla çalıştığı Türk restoranında artık tıkandığını hisseder ve alanında yeni şeyler yapmayı düşünür. Tam bu sırada Osmanlı tarihi profesörü ve ünlü bir işletmenin sahibi olan Amerikalı bir Yahudi ile karşılaşır. Mehmet’in restorandaki sunumunu beğenen Amerikalı kendi restoranında çalışmasını teklif eder, tabii garson olarak. Onca emekten sonra müdürlüğe yükselen genç adam yeni keşifler uğruna yeniden garson olarak çalışmaya başlar. Başarısı sayesinde burada da kısa sürede önce asistan menajerliğe, sonra menajerliğe terfi eder. Onlarca kişinin çalıştığı koca restoranda tek Türk kendisidir ve türlü zorluklarla karşılaşmaktadır. Haftanın 6-7 günü çalışıp kendini geliştirir. Bilmediği envai çeşit yemekle, birçok sebze, meyve ve yiyecekle orada tanışır. Zaten aradığı da budur; yeni menüler keşfetmek, şiş kebabın, mezenin, baklavanın dışına çıkıp farklı tatlarla tanışmak...


MEM&LAZ IÇIN DÜNYAYI DOLAŞTI

İşletme sahibi, 9 ay sonra Türk menajerden İngilizlerin ‘hayır’ diyemeyeceği olağanüstü bir menü oluşturmasını ister. Kocakerim, İngiliz servislerini bir kenara bırakarak, İspanyol ve Fransız şeflerle Uzakdoğu ve Akdeniz mutfağını birleştiren bir menü hazırlar. Yeni menü çok tutulur, işler kısa sürede dört katına çıkar. Kocakerim ise artık işletme sahibinin baş tacıdır.  


Kocakerim Londra cemiyet hayatında artık tanınmaya, isim yapmaya başlamıştır. Aynı dönemde Kocakerim’in Türkiye’deki eniştesi tekstil işiyle uğraşmaktadır ve İngilizce bilen, Avrupa ülkeleri ile Uzakdoğu’ya ürünlerini pazarlayabilecek güvenilir birine ihtiyaç duymaktadır. Eniştesinin talebini geri çevirmeyen Kocakerim’in yolu bu vesile ile 1997’den itibaren Uzakdoğu ile kesişir. Tayland, Çin, Endonezya, Nepal, Hindistan, Kamboçya, Malezya, Kore, Japonya ve Singapur gibi ülkelerdeki fuarları dolaşıp, tekstil fabrikaları ile bağlantılar kurar. Elbette, orada kaldığı 3 yıllık süre zarfında çeşitli mutfaklarla tanışıp, kendi alanında derinleşmeyi ihmal etmez. Hangi mutfağa girse yeni yemekler, tatlar aramaya koyulur. Türkiye’de o yıllarda çıkan ekonomik kriz yüzünden eniştesinin işi bozulur. Kocakerim’in yolu da yeniden Londra’ya düşer.


Artık kendi restoranını açmanın vakti gelmiştir. Nihayet 2000 yılında hayallerini gerçeğe dönüştürür. Karadenizli bir arkadaşıyla ortaklık kurar ve Mem&Laz ismiyle ilk restoranını açar. ‘Mem’ adının kısalmış hâlidir, ‘Laz’ ise Karadenizli arkadaşının lakabından gelir. Daha sonra ortağıyla yolları ayrılsa da vefa gereği restoranın adını değiştirmez. Hatta aynı isimle 5 büyük şube daha açar. Yılların tecrübesiyle başarılı bir işletmecilik yapan Kocakerim, lezzetli yemekleri kadar restoranın dekorasyonu ile de dikkat çeker. Reklama ihtiyaç duymadan kulaktan kulağa yayılan anlatımla üne kavuşur. Yıllar geçtikçe Kocakerim kendisini büyük bir rekabetin içinde bulur. Birçok kişi onun restoranlarını kopya etmeye çalışır. Buna da bir çözüm arayan Kocakerim, ‘öyle bir şey yapmalıyım ki beni kopya eden en az benim kadar emek versin’ diyerek işletmeye yeni bir renk getirmek ister. Tayvan’dan Fas’a, Fas’tan Çin’e, Malezya’dan İspanya’ya, Madagaskar’dan Suriye’ye onlarca ülke dolaşıp, her ülkeden otantik aksesuarlar toplar ve restoranı o eşyalarla yeniden tasarlar. Mem&Laz, bugün Londra’nın en göz alıcı, şık ve otantik mekânlarından biri olarak dünyanın dört bir tarafından müşteri çekiyor.


Mehmet Kocakerim, bugün ailesinin de gurur kaynağı olmuş: “Annem bana zamanında ‘Asi oğlan, yaramaz çocuk’ derdi. Bugün her fırsatta, her toplulukta benden razı olduğunu söylüyor. Onların tüm korkusu benim buralarda manevi değerlerimden kopup, kumara, içkiye, diğer kötü alışkanlıklara alışmamdı. Allah’a şükür bugüne kadar öyle bir eğilimim olmadı. Aksine aileme ve değerlerime daha çok bağlandım.”

Kaynak: Aksiyon