Londra’nın geri kalmış mahallelerinde toplamda 6 kadın öldürdüğü düşünülen Karındeşen Jack (Jack the Ripper) ilk kurbanınının canını 31 Ağustos 1888 gecesi alır. Bulunamayışı, yarattığı etki, spekülasyon, korku ve gizem hiç bitmez. Şimdilerde ise Jack’in izinde, onun yaşamış ve dolaşmış olabileceği ve kurbanlarını bıraktığı yerlerde turistik ve sansasyonel yürüyüşler yapılıyor. Ben de kim olduğunu, kraliyet ailesine kadar uzanan hikayesini, gerçekle hayalin karmakarışık olduğu 130 yılı aşkın süreci yazmak istedim. Londra’da müzesine ve izlerine rastlamak isteyenlere…

Londra’nın Whitechapel mahallesinde yaşadığı düşünülen Jack kurbanlarını gece vakti fahişeler arasından seçer. Hepsi fakirdir, ve Jack hepsini vahşice bıçakla boğazlarını keserek öldürür ve ardından organlarını çıkarır. İlk kurban Mary Ann Nicholis’tir, ardından 8 Eylül’de Annie Chapman ve 30 Eylül’de Elizabeth Stride ile Catherine Eddoweson. Mary Jane Kelly de 9 Kasım’da…

Kim olduğu hiç bilinemez ama doktor veya az bir ihtimalle kasap olabileceğine nerdeyse kesin gözüyle bakılır. Kurbanlarının organlarını deşerek muntazam bir surette çıkarması insan anatomisine hakim olduğu düşüncesini hakim kılar hala. Ayrıca az bir ihtimalle kadın ama yüksek olasılıkla erkek olduğu düşünüldü.

Kral 7. Edward’ın oğlu veliaht prens, olaydan kısa zaman sonra ölen Clarence Dükü Albert Victor olabileceği spekülasyonları da yapılır. Ancak kendisinin o tarihlerde Londra’da olmadığı gerçeğiyle bu spekülasyon sona erer.

Dördüncü kadının canını aldığı gece bir duvara tebeşirle ‘Bunun için Yahudiler suçlanamaz' diye bir not bırakır, bazı ünlü kişilere de mektup yazdığı bilinen fail hiç yakalanamaz, Kasım 1888’den sonra da kimseyi öldürmediği bilinir.

‘Sevgili Patron/Dear Boss’ diye polise mektup yazdığı da bilinir. Ancak ölümlerin sona ermesinden ve Jack’in yakalanamamasından sonra mektubunun dosyasından kaybolduğu bilinir. Mektuba da ne olduğu hiç bilinemez, çünkü polis bu ölümlerden dört yıl sonra da dosyayı kapatır. Modern zaman polisiye filmlerine ilham vermiş denilebilir. Mektubunda polisiye eserlerde rastlanan seri bir katili yakalamaya çalışan polis davranışları, katilin polis ile iletişimi ve polisle dalga geçen halleri ile bir sonraki adım için verdiği ipuçlarına dair benzerlikler görebilirsiniz.

İlginç bir husus da kendisinin aralarında Abdülaziz Han dahil birkaç hanedan mensubuna hayatlarına kast edeceğine dair mektup yazmasıdır. Hatta Hamit Han kendisine gönderilen mektup üzerine bu konuda bir tahkikat yapılmasını buyurur. Herhalde sebebi kendisinin polisiye hususlara ilgi duymasından kaynaklanır. Zira hem karındeşen erkeklerin kanını dökmeye ilgi duymaz ayrıca da Sultan’ın korkacak hali yok ya….Bu konu enteresan bir surette Londra Sefareti’nde görevli Makber isimli eser ile yakından tanıdığımız Abdülhak Hamit Tarhan’ın hatıralarını derleyen edebiyatçı İnci Engünün’ün eserinde aktarılır. Biraz eski dilledir ve baskısı tükenmiştir ama Nadir Kitap’tan hala temin edilebilir. Abdülhak Hamit Tarhan’ın da kadın düşkünü ve ölene kadar değişik aşkların peşinde koştuğunu hatırlatmak lazım. Kalbur üstü İstanbullu ve batı medeniyetinden etkilenerek centilmence…

Karındeşen Jack’in bir hafta içinde yarattığı korku ve dehşet olayı şehrin özellikle doğu tarafının fakirliği azaltılarak rehabilite edilmeye çalışılmasında etkili olur. Ürkütücü ve aydınlatılamadığı için gizemini koruyan Karındeşen Jack olayı halkın gözünde önemini kaybetmez, unutulmaz, birkaç yılda bir yeniden polisiye roman, televizyon programı veya film olarak ortaya çıkar. Bu gizem şimdi de müze ile daimi hale gelir. Müzeyi gezebilir, turuna katılabilir ve hatta hatıra eşya koleksiyonundan kaliteli ve bri o kadar da pahalı objeler alabilirsiniz.