Konferanslar serisinin ilkini, Cumartesi akşamı İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı ve Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mürteza Bedir verdi.

İnglitere Türk Diyanet Vakfı Merkezi salonunda gerçekleşe konferans, Türkiye’nin Londra Din Hizmetleri Müşaviri Mahmut Özdemir’in sunuş konuşmasıyla başladı.

Mahmut Özdemir konuşmasında, yakın geçmişte İstanbul ve Ankara’da meydana gelen terör saldırılarını hatırlatarak, her iki olayda hayatını kaybedenler için dua etti.

Özdemir son dönemde Batı’da artan yanlış İslam algısının nedenlerini anlatırken, “İslamiyet ve Müslümanlar açısından belkide tarihin hiç bir döneminde olmadığı kadar zor bir dönem geçiriyoruz. Adeta birileri malesef İslamiyet’e ve bu güzide dinin mensuplarına Ortaçağın karanlığı yaşatılıyor. Ortaçağın karanlıkları derken, bu ‘Ortaçağ karanlığı’ tabiri de bize ait değil. Ortaçağda hakikaten birileri karanlık içerisindeyken İslam medeniyeti aydınlık günler yaşıyordu. İlimde çığırlar açıyordu. Dünyanın belli bölgelerinde, dünyanın bir yerlerinde hasta olan önsanlar ‘acaba bu insanın içine cin mi girdi diye’ yakılırken, bizde hastalar su sesi ile kuş sesi ile tedavi ediliyordu. Yaşamadığımız bir karanlık dönemi birileri yine malesef, kendi içimizden birilerinin elleriyle bize yaşatmaya çalışıyorlar. Kimler bu birileri bunu izah edeceğim ama bu arada İslamiyet ve Müslümanlar açısından müthiş bir dezenformasyon, bilgi kirliliği; yani Müslümanın sahip olduğu o, ilim irfan hikmet özelliklerine sahip, hoşgörü kimliği, müsamaha kimliği, bugün adeta terörizmle, şiddetle, eş değer hale getirilmiş durumda” dedi.

İSLAM ALGISINI ZEDELEYEN GRUPLAR

Bu konunun arka planında olanlara da temas eden Özdemir konuşmasında, “Birkaç cümle ile ifade edeceğim; Yakın geçmişte ismi şu veya bu bazı terörist gruplar çıktı. Günümüzde DAEŞ denilen bir grup var. Bunlara üç grup insan katılıyor.

Tabii burada yapılan bir hata var; yanlışa düşenler, aldananlar sebebiyle, tüm bir dinin mensupları; Rahmet dini ve rahmet Peygamberinin ümmeti olan biz Müslümanların tamamı töhmet altında kalıyor.

Üç grup insan var; Batı’nın düştüğü yanlış, şöyle ki, kolaycılığa kaçarak doğrudan yanlışları tüm bir dinin mensupları ile özdeşleşen hale getiriliyor. Bu bir kolaycılıktır. Halbuki bunların içinde üç grup insan var; Arka planını analiz etmek gerekiyor. Ekonomik, sosyal ve psikolojik sebeplerini iyi tahlil etmek gerekiyor. Tabii bunun yanında hiç bir gerekçe şiddete mazeret olamaz bunu özellikle belirtmek lazım.

Birinci Grupta, Irak’ta öldürülen bir buçumk milyon insana şahitlik etmiş insanlar. Suriye’de bugün biliyorsunuz hala kan akmaya devam ediyor. Beş yüz bin insanın ölümüne şahitlik eden insanlar. Varını yoğunu, yakınlarını, her şeyini kaybetmiş, artık dünyada onu bağlayacak hiçbir şey kalmamış. Ümdini kaybetmiş insanların buralara gidip dahil olduğunu görüyoruz.

İkinci grupta, Amerika’ya, Batı’ya göç etmiş fakat buralarda bir şekil aradığını bulamamış, ayrımcılığa uğradığını düşünen, yalnızlık psikolojisine kapılmış, kendisine ayrımcılık yapıldığını düşünen bir grup insan var. Bunlarda malesef göz göre göre Batı’nın kendi sistemi içerisinde radikalizme itiliyor. Ve bunlardan da katılım olduğunu görüyoruz.

Bir diğer grupta, sonradan ihtida etmiş, ama malesef bizim geleneğimizde olan ilmi, irfanı, hikmeti reddetmiş, aklı bir kenara koymuş, salt metinlerle yetinmiş; bir grup insan var. Bunlardan da dini öğreden yeni ihdita etmiş insan var. Bunlardan da zede alan, yaralanan Müslüman kimliği oluyor, İslam imajı oluyor” ifadelerine yerverdi.

KENDİ İÇ HESAPLAŞMAMIZI YAPMAMIZ LAZIM

Konferans için Türkiye’den gelen İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı ve Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mürteza Bedir de kouşmasında ‘Yanlış İslam Algısı ve Müslüman Kimliği’ başlığının üzerinde durdu.

Avrupa’da  ve İngiltere’de yaşayanların bu yanlış algı ile daha erken tanıştıklarını belirten Bedir, “İslamofobianın veya oryantalist önyargıların bir tarihi var. Biliyoruz ki, bunların pek çoğuda siyasi ve bir takım amaçlar ve hesaplar sebebiyle kasıtlı olarak oluşturulmuş imajlar. Sömürge çağında İslam dünyasının işfal edilmesi ve o sömürgeci güçlerin sömürge yapılarını tekrar devam ettirmek için Müslüman toplumlar üzerinde bir takım algı operasyonlarını sürekli yaptıklarını ve bunu son yıllarda daha şiddetli bir biçimde dozunu artırarak devam ettirdiklerini görüyoruz. Öyle anlaşılıyor ki, bu algı operasyonunun biteceği de yok. Artacak ama azalmayacak öyle görünüyor. Çünkü burada bir takım hesaplar var. Tarihsel olarak sebepleri daha çok İslam dünyasının, ‘olmaması gereken bir bölgede’ dünyanın kalbinde yeralması en temel sebep. Bütün dünya medeniyetlerinin ortaya çıktığı coğrafyada hakimler ve dünyanın kalbinde yeralanların bir şekilde kendi başına bırakılmasının doğru olmadığı en azından şu andaki güçler tarafından hesaplanmış görünüyor.Bu yanlış İslam algısını oluşturmak için birilerinin, hesaplar yaptığı, stratejiler belirlediği, bir takım araştırma kuruluşlarında, think-tank kuruluşlarında çalışmalar yaptıkları doğru. Asıl olan Mülsümanlar olarak bizim kendi içimizde bunları mı konuşmalıyız? Bizi nereye götürecek bunları konuşmamız lazım. Bu, suçu dışarda arama, kendimize dokundurmama gibi bir durumu da ortaya çıkarıyor ama işin aslında pekde öyle olmadığını da biliyoruz. Sebepleri ne olursa olsun, İslam dünyası 18. Yüzyılın sonlarından 19 ve 20 yüzyılı büyük kayıplar yaşadılar. Kimlik problemi ve krizler ortaya çıkardı. Kendi iç hesaplaşmamızı yapmanın bizi daha da güçlendireceğini düşünüyorum. Neden bu kadar kolay tuzağa düştüğümüzü, kolay manipüle edilen ve fitne ateşine neden kolayca düşebilir hale geldik. Kendimize bunu sormamız lazım.” diye konuştu.

İngiltere Türk Diyanet Vakfı salonunda Cumartesi akşamı gerçekleşen konferansa ilgi yoğun oldu