Ben de bir ucundan duhul edeyim şu Levent Kırca-Hülya Avşarpolemiğine, eksik kalmasın.


Kültürlü bir tiyatrocu olan ve aynı zamanda solculuğuyla maruf Levent Kırca, meslektaşı (filmlerde oynadıkları ve sahneye çıktıkları için meslektaştırlar) Hülya Avşar için, galiz birtakım sözler sıraladıktan sonra, üyesi bulunduğu jüriden istifa etti.

Gerekçesi şuydu:

Hülya Avşar kalibre olarak, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde, Ulusal Uzun Metraj Film yarışmasında başkanlık yapabilecek biri değildir. Dolayısıyla, yetersiz biri olan Hülya Avşar’ın Başkanlık yaptığı bir jüride, Levent Kırca olamaz.

Levent Kırca’nın olması mesleğe, emeğe, kültüre, şuna buna, saygısızlıktır, filan...

Böyle laflar etti ve jüriden ayrıldı.

Kırca’nın eylemini haklı bulanlar, Avşar’ın “cehaletine” vurgu yapan yazılar yazdılar ve “kültür”le “sanat” arasında olması gereken ilişkiye dikkat çektiler.

Olabilir...

Böyle gereksiz tartışmalar her dönemde yaşanmıştır, yaşanır.

Kendilerinde marifet vehmeden seçkinci zevat, kültürel olarak yetersiz gördükleri kişileri eleştirir, aşağılar, hatta (her ne iş yapılıyorsa artık) mesleğe yakıştıramaz.

Derinlerdeki “sınıfsal tepişmenin” bir tezahürüdür bu.

Dert edilen şey, zannedildiği ve ileri sürüldüğü gibi, kültür, yeterlilik, liyakat değildir...

Hülya Avşar meselesinde de, görünüşte “kültür” üzerinden yürüyen bir tartışma var ama “aşağılama hakkını” elinde bulunduran kesimin dert ettiği konu başka...

Hem, ne kültürü?

Onca filmde oynamış, onca ödül almış, sahnede tek başına saatlerce devinmiş, binlerce televizyon programına çıkmış bir sanatçıya “kültürsüz” diyorlarsa, kendilerinin en azından Weber kıratında olmaları gerekir.

Bakıyoruz ve kuru gürültüden başka bir şey göremiyoruz.

Diyorum ya, mesele başka...

Mesele, Hülya Avşar’ın “mahalle”den uzak durması... Mahalleden, yani sol entelijansiyadan... Ve kendilerine “solcu” süsü veren birtakım pos bıyıklı adamları ciddiye almaması, bazı nevrotik ablalarla arasına “ironik mesafe” koyması.

Mesele bu.

Solcularla düşüp kalkmadığında cahil oluyorsun, “duyarsız” sanatçı sayılıyorsun, jüri başkanlığına yakıştırılamıyorsun... “Değerlendirme makamına” kurulmuş böyle vahşi bir klan var ve esasında üzerinde durmaya değmez.

Önemsiz insanlardır.

Küçük insanlardır da...

Solcu geçindiklerine bakmayın, darbe dönemlerinde devlete solcu ihbar edenler de bu klanın müntesibidir... Geçelim.

Levent Kırca’ya dönmek istiyorum...

İstifasını gerekçelendirirken sıraladığı sözler “ilgi” olarak kendisine döndüğü için, dün yeni birtakım ithamlarda bulundu ve Hülya Avşar’ın “sıfır kültür bir kadın” olduğunu söyledi.

Hülya Avşar’ın müdafii değilim.

Sıfır kültür bir kadın olduğuna inanmıyorum ama önce, “itham etme hakkını” elinde bulunduran Levent Kırca’ya bakalım diyorum.

Bakıyorum...

Söylemesi ayıptır, Aydınlık gazetesinde yayınladığı bütün yazıları okuyorum.

Dostlarıyla ilgili beyanlarıyla karşılaştığımda da üzülüyorum.

Çünkü, ayıp, çok ayıp şeyler yazıyor Levent Kırca.

Belden aşağı vuruyor... Bir sanatçıya yakışmayacak çirkinlikler yapıyor... İftira atıyor...

Kendisi gibi düşünmeyenleri de, “cumhuriyet düşmanı, vatan haini, hırsız, yalaka, çıkarcı” ilan ediyor.

Peki, kültür var mı yazdıklarında?

Hülya Avşar, tavrı ve söylemiyle daha nezih, daha seçkin, daha vicdanlı bir yerde duruyor. Ve söylediklerinde daha çok kültür var.

Buradan yapın kıyaslamanızı...

(Star gazetesinden alınmıştır)