Uzun bir süre önce bana Almanya’dan bir mail gönderen Erzurumlu Kürt kökenli ses sanatçısı Doğan Doğan’ın başından geçen olayları okuyunca doğrusu üzüldüm. İşleyecektim ama araya hep başka gündemler girince erteliyordum. Hazır fırsat bulmuşken yazıyım dedim.


Erzurum’un Tekman yaylasında dünyaya gelen ve 1978 doğumlu olan Doğan çok küçük yaşlarda müziğe ilgi duyar ve müzikle uğraşır.


İlkokulu Tekman Yatılı Bölge okulunda okuyan ve okul yöneticileri tarafından vücudunda sigaralar söndürülmek suretiyle işkenceden geçirilen ve işkencelere dayanmayan Doğan; okulu bırakır ve ailesinden gizlice İstanbul’a kaçar.


Kaçak yollarla Almanya’ya kaçan ve iltica eden Doğan yaklaşık 20 yıldır Almanya’da yaşamaktadır.


İltica etmiş olduğundan dolayı vefat eden babasının, ablasının ve abisinin cenazesine gelemeyen, daha sonra Alman vatandaşı olan Kürt sanatçı Doğan orada da müzikle uğraşır. Maddi sıkıntı yaşadığı için klip yapamayan, kaset çıkaramayan ve sesini duyuramayan Doğan, zamanını beste yazmak ve Newroz’larda yapılan şenliklere katılmakla geçirir.


Bu sırada da Kürtçe Pop ve Rock müzik için kafa yoran ve bu yolda epey yol kateden, Almanlara “Supertalent” diye bir şey yapan Doğan, yazdığı “Şev Çu Bıra (gece gitti kardeş)” adlı ilk eserle ve 400 kişinin katıldığı yarışmada 11’nci olur. Zaten yarışmada da 11 kişi seçilir.


“Şev Çu Bıra” adlı klibini Roj Tv’ye yollayan ve kendisiyle dalga geçilen Doğan’ın karşılaştığı cevap çok ilginç.


“İyi işte… Bari APO’unun bir fotoğrafını kullansaydın. Birde dans etmişsin. Çok modern olmuş. Biz yayına koymuyoruz.”demişlerdir.


Doğan “Cüneyt abi, ben o kelimeleri duyduğumda dünya başıma yıkıldı. Sanki bu bir fikir değil, sanki bu bir demokratik hak değil, sanki suç işlemişim gibi yaklaştılar. O tavırlarından ötürü müzikten soğudum. Uzun bir süre ara verdim.


Ama sonra düşündüm. Ben hiç kimseyle Kürt olmadım. Ben ezelden beri Kürdüm, benim annem Kürt, babam Kürt. Ben APO’yla ya da başka biriyle de Kürt olmadım. Ben Kürtlüğümle gurur duydum hep. İyi ki de ben Kürt doğmuşum ve ben bazı insanlar gibi sonradan da Kürtçe öğrenmedim.


Ama bana Nuçe TV’de bu sözleri sarfedenler Kürtçeyi de bilmiyorlardı ve sonradan öğrendiler. Ve halende doğru dürüst Kürtçeyi bilmezler.

Eğer demokrasi için mücadele ediyorsak önce içimizde, kendi evimizde demokrasinin araçlarını kullanmalıyız. Daha sonra başkasının kapısını çalmalıyız ve demokrasi istiyoruz diye bir yüzümüz olmalı abi.


Ana dil diyorlar ama anadillerini bilmiyorlar.
Pek sen anadilini bilmiyorsun, annene saygın yok ama anadil diyorsun. Bu nasıl oluyor anlamıyorum abi. Sen kardeşinin, arkadaşının hakkını yiyorsun, hukukunu tanımıyorsun ama demokrasiden söz ediyorsun.


Bu kadar insan öldü, ne için öldü?


Anadil için değil miydi?


Bunlar sana da çelişkili gelmiyor mu abi?


Burada Kürtçeyi öğrenmiyor, İngilizceyi öğreniyorlar ama tutup Kürtçe anadil diye meydanlara çıkıyorlar. Bu bana ikiyüzlülük geliyor. Kürtleri kullanıyorlar. Halkımız zaten saf, kullanılmaya da müsaidiz.


Bir ara bunu Şiwan Perver dile getirdi. Onu linç ettiler. Yanlış yapıyorlar. Şiwan gibi bir sanatçı bir daha gelmez bu dünyaya. Şiwan’a alçak dediler. Niye ki doğruyu konuştu diye.


Peki bu nasıl bir demokrasi?


Yok sen sus, biz konuşalım, sen sen ol doğruları dile getirme. Buysa demokrasi, ben o demokraside yokum arkadaş. Herkes kendi fikrini özgürce dile getirebilmelidir. Gerçek sanatçı temel insan hak ve özgürlükleri dile getiren sanatçıdır.


Benim şarkımda slogan yoktur diye klibimi yayına koymuyorsun. Eğer ben müzik yapıyorsam bağımsız yapmalıyım. Herhangi bir şahsın arkasına saklanarak müzik yapılmaz. Onun bunun adını anarak başka sanatçılar gibi tek klipleri yayınlansın diye ben asla yapmam. Bir sanatçı bağımsız olmalı. Tüm halkların sanatçısı ve kardeşi olmalıdır. O halkların yanında yer almalıdır.


Koltukları için, rantları ve çıkarları için her şeyi yapıyorlar. Onların umurunda mı gençler, çocuklar, Agitler, Mazlum’lar, Sakine’ler, Şeyh Saidler, asılmış, asılmamış? Deniz’ler kimin umurundadır? Asil ve asıl gerçek adam gibi adamlar onlardı.


Abi, ne gerillanın bir suçu var, ne de askerin bir suçu var. İkisi de emir altındadır. Ama baştakilerin işine geliyor. Koltuk yumuşak, cepte para dolu, kendi ailesinde de kimse ölmemiş. Devlet Bahçeli de evlat acısını bilmez ki, yüreği yansın.


İnşallah bu barış olacak. Bun rantçılar şimdi çok korkuyorlar Türkiye’de barış olacak diye…


İşte barış olursa biz parayı nasıl kazanacağız diye telaşa kapılmışlar. Böyleleri iki tarafta da vardır.”diye noktalıyor e-mailini.


Doğan’ı daha sonra Diyarbakır TRT Şeş’de “Bı Fate Re (Fatma ile)” adlı programa konuk olurken izledim. Şimdiye kadar Kürt müziğinin pek alışık olmadığı, farklı ve Avrupa-i bir tarzı gördüm Doğan’dan.


Ben her ne zaman Fati’nin programını izlersem aklıma Kürtçe bir atasözü geliyor. “Ayşo çu mala Fati, Fati çu cıvati (Ayşe Fatman’ın evine gitti, Fatma’da başka toplantılara, sohbetlere gitti)”diye. Fati’nin de çok güzel, yanık ve etkileyici sesi var.