Başbakan Erdoğan tarafından açıklanan 18 maddelik “demokratikleşme paketi” malum muhalefet tarafından burun kıvrılarak karşılandı. MHP paketi vatana ihanetle eş değer tutar, CHP paketi yetersiz ve kendilerinden çalınmış kopya olduğunu iddia ederken MHP ve CHP’nin kervanına katılan BDP ise “dağ fare doğurdu” diyerek paketi yetersiz bulduklarını açıkladılar.


90 yıldır silah ve kanun zoruyla bir halkın varlığını inkar eden, asimilasyon, katliam ve her türlü zulmü reva gören CHP’nin demokrasi anlayışı, Dersimde Kürt halkının üzerine bombalar yağdıran Sabiha Gökçe’nin reva gördüğü demokrasi anlayışıdır.


MHP yetkililerinin ellerindeki “vatan sevgisi” ve “ihanet suçu” metreleriyle önüne gelen insanların vatan sevgisini ve vatana ihanet suçunu ölçüp duruyorlar. Bin yıllık kardeşlik hukukunu yaşa ve yaşat diyen MHP bin yıl dediği kardeşinin dilini, tarihini, kültürünü ve her türlü haklarını bir çırpıda yok ediyor ve kardeşine bu zulmü reva görüyor.


BDP ise MHP gibi Türkiye’deki bütün Kürtlerin temsilcisi olduğunu iddia ediyor, Kürtlüğü ve Kürtlük aidiyetini kendi tekellerinden görüyor ancak Kürt halkının talepleri dışındaki her türlü talebi de dayatmaya çalışıyor.


PKK veya KCK’de Hükümetin attığı devrim niteliğindeki bütün demokratik adımlarını da küçümsüyor, “süreç biter ha!!! Savaş başlayabilir” diye tehdit ediyor.


Hatırlayalım TBMM’de Siyasi Partilerin kapatılmasını zorlaştıran 8 maddenin kaldırılması oylaması yapılırken BDP destek vermemiş ve parlamentoyu terk etmiştir. Oysaki en çok kapatılmaktan muzdarip olan ve destek vermesi gereken BDP idi ama destek vermedi. Yetmedi 12 Eylül referandumu yapıldığı zaman yine BDP karşı çıkmış ve paketi desteklememiştir.


Ne diyordu BDP; “bunlar Evreni mi yargılayacaklar? Hadi canım sende…”diye.


Ancak paket yürürlüğe girdikten sonra BDP Grup Başkanvekili Hasip Kaplan koşa koşa Cumhuriyet savcılığına gitmiş, 12 Eylül darbesini yapanlar ve Kenan Evren hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Bugün 12 Eylül’ün zalim darbecileri yargılanıyor mu? Yargılanıyor.


Peki niye karşı çıktınız diye Kürt toplumu BDP’yi eleştiriyor mu? Hayır. KCK/PKK ve BDP’liler; TRT Şeş açılırken, Kürdolojiler kurulurken, Üniversitelerde Kürsiler açılırken, Kürtçe isimler serbest edilirken, Kürt dili üzerindeki baskılar kaldırılırken, Kürtçe propaganda serbest edilirken, KCK savunmalarında Kürtçe savunma serbest edilirken, Kürtçe dili okullarda seçmeli olarak okutulurken ve polisler Kürtçe öğrenirken bile burun kıvırmış ve beğenmemişlerdi.


Bu pakette Kürtçe Anadilde eğitim özel okullarda serbest edilmesine bile karşı çıkıyorlar. Ayrıca Anadilde eğitim meselesi bir anayasal meseledir. Hükümet devlet okullarında Anadilde eğitimi verilebilmesinin önünü açabilmesi için anayasal değişiklik gerekir. Buda hükümetin tek başına yapabileceği bir iş değildir.


Hükümetin açtığı yeni paket yetersiz bulunabilir ancak tüm maddelerde ülkenin demokrasisi açısından son derece önemli maddelerdir. En önemli maddelerinden biride kuşkusuz “andımız” yeminiydi.


Yıllarca bizlere ve çocuklarımıza yalan söylettirildi. Aidiyetini taşımadığımız bir etnik gruba ait olduğumuz bize Kur’anın ayeti gibi okutturuldu ve varlığımız o etnik aidiyete armağan edildi. Yine hatırlayalım bu andın kaldırılması için BDP tarafından bir hafta okullarda eylem yapıldı. Bu pakete karşı çıkmak ikiyüzlülüğün daniskası olacaktır.


BDP’nin yaptığı en önemli eleştirilerinden biri de KCK tutuklularına yönelik TMK ve TCK’daki değişikliğin olmamasıdır. İyi de bu ülkede sadece KCK’liler/PKK’liler ve BDP’liler yaşamıyor ve Anayasal değişiklikler hükümetin tek başına yapabileceği bir şey değil ki…


BDP’nin en çok şikayet ettiği konularından biride Hazine yardımıydı. Pakette yüzde 3 alan partilere hazine yardımı yapılacak diyor. Eee hani çok istiyordun, feveran ediyordun. Bu hakta verildi. O zaman bu itirazın niye diye sormak gerekir.


Peki PKK’nin, KCK’nın ve BDP’nin isteği nedir? Alternatif bir çözümleri var mıdır? Özerklik mi? Eyalet mi? Devlet mi? Federasyon mu?


Şimdi gerek KCK anayasasına, gerek KCK’nin devlet içinde bir devlet modeli olduğuna ve gerekse KCK’nin PKK’nin de üstünde bir güç olduğuna göre o halde bütün eylemlerin emrini veren kimdir diye sorgulamak gerekmez mi?


PKK KCK’nin askeri gücü olduğuna ve bütün eylem emirleri verdiğine göre biz KCK’nin sütten çıkmış ak kaşık olduğunu söyleyebilir miyiz?


Geçmişte KCK tarafından emir verilen ve gerçekleştirilen bütün silahlı ve bombalı saldırılarından KCK’yi masum görebilir miyiz?


KCK kurulduğu günden bugüne değin gerçekleştirilen bütün eylemlerden KCK sorumlu olmuyor mu?


Belediyelerde yapılan bütün ihalelerin, alınan bütün işçilerin, gerçekleştirilen bütün projelerin ve hazırlanan bütün taslakların emri KCK tarafından verilmiyor mu?


Örneğin Diyarbakır Newroz alanının ihalesi 7 firma teklif veriyor. Verilen en düşük teklif 3 milyon TL, en yüksek teklif 4,5 milyon TL’dir. Teamüllere göre ihale teklifi en düşük firmaya vermesi gerekirken yani 3 milyon TL teklif verene vermesi gerekirken ihale en yüksek teklifi yapan firmaya veriliyor. Yani 4,5 milyon teklifi yapana veriliyor. Arada 1,5 milyon TL fark var.


Peki bu aradaki 1,5 milyon TL farkı nereye gidiyor? Kandil.


Şimdi sorarım size; sizce dünyanın hangi ahmak ülkesi böylesi bir uygulamaya göz yumar ve “gel kardeş kökümü kaz, kaz gibi yol beni” der?


Türkiye ve 75 milyon insanın demokrasisi, barışı, birlikteliği adına yapılacak her türlü demokratik açılım alkışlanacak bir durumdur. Aynen 12 Eylül Referandumu gibi; YETMEZ AMA EVET diyorum.