Yedi yıl önce Las Vegaslı kumarhane sahibi Steve Wynn Picasso’nun ‘Düş’(Le Rêve) tablosunu 139 milyon dolara satacakken dirseğiyle yanlışlıkla deldiğinde yüzündeki dehşet ifadesini tahmin edebilirsiniz. Bu tablo Picasso’nun 1932’de metresi Marie-Thérèse Walter ile yaşadığı ihtiraslı aşk döneminde yaptığı duyumsal tablolardan biriydi. Bu satışla Picasso eserlerinin fiyatı yeni bir rekor kıracaktı. Ta ki milyarder işadamı Steve Cohen delinen tabloyu satın alma işini iptal edinceye kadar. Başarılı bir tamir işleminin ardından tablo daha sonra 150 milyon dolara satılarak yine rekor kırmış oldu. Bu Amerika’da sanat koleksiyoncularının ödediği en yüksek fiyattı. Geçen yıl Edvard Munch’ın ‘Çığlık’ tablosu da New York’ta 120 milyon dolara alıcı bulmuştu.

Dünya ekonomisi zorlu bir dönemden geçerken, sanki paralel bir evrende yaşayan sanat piyasasında, fiyatları milyonları bulan resim ve heykeller alıcı bulmaya devam ediyor. Düş, sanat dünyasında fiyatların nasıl tırmandığını gösteren örneklerden sadece biri. Yeni para, gelişmekte olan ekonomiler, spekülasyon, lüks tüketim alanına giren sanat modası gibi etkenlerin beslediği bir fiyat tırmanışı.


Bu sanat piyasası günümüz zenginliğinin özelliklerini de yansıtıyor. Bireylerin sahip olduğu devasa zenginlikler, milyarderlerin en iyi sanat eserlerini kendi özel koleksiyonlarına katma çabasını körüklüyor. Forbes’in son verilerine göre dünyadaki toplam milyarder sayısı 1426. Öte yandan Rus milyarder Roman Abramoviç gibi bir yata bir milyar dolar harcayabiliyorsanız birkaç milyon doları da bir tabloya harcamamanız için hiçbir neden yok. Üstelik kendinize yeni bir yat yaptırmak mümkün, ama yeni bir Manet, Cézanne ya da Raphael yaptırmanız mümkün değil; bunların herhangi bir eseri piyasaya sürüldüğünde diğer koleksiyoncularla rekabete girmeniz gerekiyor.

Değişen tablo

Sanat piyasası son 25 yılda büyük bir sıçrama yaşadı. Sanat ekonomisti Dr Clare McAndrew’in 2012’de yayımladığı bir rapora göre, 1990’da müzayedelerde satılan sanat eserlerinin toplam tutarı 27,2 milyar dolar iken bu piyasanın zirve yaptığı 2007’de bu rakam 65,8 milyar dolara fırladı. 2012’de ise 56 milyar dolar civarında seyrediyordu. Sanat piyasası büyüdüğü gibi sanat eserlerinin satışı da son yıllarda yeni ekonomilerin ortaya çıkmasıyla büyük bir değişim geçirdi. Sanat piyasası artık küresel bir piyasa; ne ABD’nin ne de Avrupa’nın tekelinde; ne de bu bölgelerin sanatçılarının. İki yıl önce Çin bu alanda en yüksek harcama yapan ülke konumuna yükseldi. Hong Kong ile birlikte Çin bugün ikinciliğe düşmüş olsa da hâlâ sanat piyasasının yüzde 25’ini elinde bulunduruyor. ABD ise yüzde 33 ile başı çekiyor.


Özel ve devlet destekli müzeler de sanat piyasasında itici bir güç durumunda. Başta Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere Körfez ülkeleri müze programları kapsamında sanat eserlerinin hevesli alıcısı konumunda. Katar kraliyet ailesi, özellikle Emir’in kızı Prenses Şehika El Tani bugün dünyanın en büyük sanat eserleri alıcısı olarak biliniyor. Peki ne alıyor? Daha çok modern sanat eserleri. Bugüne kadar satılmış sanat eserleri içinde en yüksek fiyatı Katar 2011’de 250 milyar dolar ile Cézanne’ın ‘Kağıt Oynayanlar’ tablosu için harcamış.

Kutuplaşma

Günümüz yeni zenginleri için sanat eserleri satın almak ayrıca göz kamaştırıcı bir yaşam tarzına da kapıları açıyor. Bugün sayısız sanat fuarları, bienaller, müzayedeler en pahalı partilere ev sahipliği yapıyor. Moda dergileri, lüks tüketim eşyası satıcıları, lüks kol saati şirketleri bu etkinlikleri kaçırmıyor. Bankalar da sanat etkinliklerini yeni fırsat alanları olarak görüyor. Çin ve Hindistan gibi ülkelerde sanat eserleri hobi ya da özel ilgiden ziyade yatırım amacıyla satın alınıyor.

Bu gelişmelerin olumsuz yanı ise kutuplaşmayı artırması; bir avuç aşırı zengin piyasada fiyatları yukarı çekiyor, birkaç galeri ve müzayede evi bu işin kaymağını yiyor. Aşağılara inildikçe, piyasanın orta ve alt katmanlarında olanlar açısından bu kadar hareket söz konusu değil. Yani tablo genel olarak pembe görünse de aslında zenginlik açısından artan orantısızlığı gizliyor.

Sanat piyasasının orta katmanlarında yer alan bazı galeriler ya kapanıyor ya da zor bir dönemden geçiyor.

Sanat ne yazık ki zenginlerin faaliyet alanı haline gelmiş durumda. Picasso gibi büyük ressamların Düş gibi ünlü eserlerine olan talebin sonu yokmuş gibi görünse de, daha genç ve daha az tanınmış ressamlar açısından durum pek de düşler dünyasındaki gibi değil.