ANKARA  - Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, yönetmen Yavuz Turgul, sosyolog Nurettin Topçu, ressam Selahattin Kara, müzisyen Göksel Baktagir ve hattat Ali Toy, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri'ne layık görüldü.

Ödüller, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katılımıyla Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen törenle takdim edildi.

Prof. Dr. İlber Ortaylı, törende yaptığı konuşmada, Türkiye'nin dünyaya intibak etmeyi bilen bir tarih yaşadığını belirterek, "Biz çok çileli bir milletiz. Hayatımız, tarihimiz çok büyük sıkıntılarla geçmiştir ve çok büyük şan ve şerefli sayfalarla da süslenmiştir. Buna dikkat etmemiz lazım. Buna dikkat ettikçe bize yapılan hücumların ne olacağı anlaşılır. Türkiye kolay baş edilir bir ülke değildir." dedi.

Ödülün takdim edilmesinin kendisini onurlandırdığını ifade eden Ortaylı, şöyle devam etti:

"Birkaç sene evvel böyle bir ödülün bana lütfedilmesi beni bu derece onurlandırmazdı. Kendimi çok mutlu hissetmezdim. Cumhurbaşkanlığı ödülünün verdiği onur başka bir şey ama onu alanın kıvanç duyması başka bir şey. Birkaç yıldır bu ödülün daha iyi tevdi edildiğini düşünüyorum. Eğer bu ödül, bu platforma, Yaşar Kemal ile Alev Alatlı'yı bir yere getirebiliyorsa bunun bir anlamı vardır. Bütün dünyada bu gibi ödüller verilir ve en üst makamın verdiği ödül münevverleri birbirine kaynaştırmalı, milletin ortak malı olarak topluma takdim etmeyi bilmelidir."

Ortaylı, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayed'in tepki çeken sosyal medya paylaşımına değinerek, şu değerlendirmede bulundu:

"Birinci Cihan Harbi'nde, üç zaferimizin üstüne dördüncüsünü mütarekeden sonra yaptık. Medine-i Münevvere'yi namusu ve şerefiyle savunarak sahneden çekilen bir kolordumuz var. Fahrettin Paşa'yı ve şühedayı anıyoruz. Bunun ne olduğunu anlamayanlar sadece bu kültüre yabancı kalanlar değiller. İçimizde de anlamayanlar var ama anlamaları lazım. Bu gibi zaferleri eski eser hırsızlığı diye tavsif eden insanların etraflarında her an cereyan eden eski eser hırsızlığından haberleri olmadığı açık. Bu gibi taramaları, bu gibi savunmaları, bu gibi savaşları takdir etmesi gereken insanların hiç de takdir etmedikleri ve değişmeye niyetleri olmadıkları maalesef Ortadoğu'nun halinden de belli. Eğer biz olmasak adalet hiç ışığını gösteremeyecekti."

Konuşmasında, meslektaşlarının bir isteğini de dile getiren Ortaylı, "Tabii ki isteğim, kendi çalıştığım alan değil. Müzecilik benim hayatımda yeniydi. Onu sınıf arkadaşımın zorlamasına borçluyum ve çok müteşekkirim. Çünkü Türkiye tarihçileri müze kullanmayı bilmiyorlar, ben de dahil. Şunu gördüm o müze, bir müzenin ötesinde birkaç müzeyi barındırıyor. Çünkü orası bir saray, bir müze değil. O sarayın içinden çıkacak en büyük dünya müzesinin adı Çini Müzesi olur. 11 bin adet çini porseleni, en iyi cinsleri ve nadide örnekleriyle Çin'i bile kıskandırıyor. Saksonya porselenleri ve Sevr Fabrikası'nı bile kıskandıran nadide örnekleriyle... Çünkü 15. Louis bize çok Sevr porseleni yollamıştı. Bunların hepsinin bir ayrı müzede bulunması gerek. Düşünüyoruz ki bu müzeyi bizim bakanlıklarımızın mütevazi bütçesi kaldıramayacak. Cumhurbaşkanlığının bütçesine ve kadrolarına sığınıyoruz. Herhalde bu himayeyi bizlerden esirgemez." dedi.

- "Yüzlerce yeni müzeye ihtiyacımız"

Ressam Selahattin Kara, kültürel çeşitliliğinden, görsel zenginliğinden ve seslerinden büyülendiği İstanbul'un resimlerinin ilham perisine canlı model olduğunu belirtti.

Bir ressam olarak Türk resmine hizmet etmenin, izlenimci alanında kendisine özgü tarzıyla var olmanın ve ülkenin kültürel hazinesine katkıda bulunmanın ideali olduğunu dile getiren Kara, "Bu ödülü bana layık gören değerli şahsiyetlerin takdir duygularını kazanan eserlerimi şartlar elverdiği sürece severek yapmaya devam edeceğim. Toplumlar sanata, bilime, spora, edebiyata, tiyatroya, sinemaya, müziğe önem vererek gelişirler, yücelirler ve yüksek uygarlığa uzanırlar." diye konuştu. 

Kara, ülkelerin uygarlık ve gelişmişlik seviyelerinin sanatla olan ilişkileriyle ölçülmesi gerektiğini ifade ederek, müzelerin, gelişmişliğin çok önemli temsilcileri olduğunu vurguladı.

İleri toplumların aynı zamanda müzecilikte de gelişmiş olan toplumlar olduğuna işaret eden Kara, "80 milyon nüfusu olan Almanya'da 6 bin 400 müze bulunmaktadır. Aynı nüfusa sahip Türkiye'de 400 müze bulunmaktadır. Bu açıdan baktığımızda yüzlerce yeni müzeye ihtiyacımız olduğunu söyleyebiliriz." değerlendirmesinde bulundu. 

Müzik alanında ödüle layık görülen müzisyen Göksel Baktagir, kanunu uzun zamandır icra ettiğini, onun sırlarını çözme yolculuğunun kendisine heyecan kattığını, yıllar içerisinde büyük bir birikim edindiğini söyledi. 

Kainatta mevcut olan bütün seslerin Yaradan'ın hazinesi olduğunun altını çizen Baktagir, "Bu nedenle Allah lütfetti, Allah'a teşekkür ediyorum öncelikle." dedi. 

Bestekar arkadaşlarının bir isteğini de dile getiren Baktagir şunları kaydetti:

"Ben bugüne kadar devletimden bir istekte bulunmadım ancak çok değerli kazanımları olduğu düşüncesiyle uzun zamandır üzerine yoğunlaştığım ciddi çalışmalar yaptığım bir projeyi Sayın Cumhurbaşkanımızın şahsında sizlere aktarmak istiyorum. Çok kudretli bir müziğimiz var. Derya gibi bir musikimiz var. O ses perdeleri arasında makamsal müziğimizin ince tınılarını öğretmek için o temeli oluşturabilecek bir eğitime ihtiyacımız var. Açık bir piyano görünümünde olan kanunun mandal dediğimiz ses, az evvel bahsettiğim makamsal müziğimin referans seslerini verebilecek mandal tertibatı sayesinde hem makamsal müziğimizin icrasında hem de batı ezgilerinin icrasında çok önemli bir temel müzik eğitim aracı hüviyeti var. Dolayısıyla ben devletimize inşallah ilköğretim okullarımızın müzik sınıflarına makamsal müziğimizin de çok daha iyi aktarılması anlamında bir referans sazı olarak girmesini çok arzu ederim." 

Geleneksel sanatlar alanında ödül alan Ali Toy, bu ödülün şahsında hat sanatına verilmesini çok önemsediğini belirterek teşekkür etti.

Mimarlık eğitimiyle hat eğitiminin kesişmesi sonucu bir takım yeni fikirleri oluştuğunu aktaran Toy,  "Bu fikirlerle ben kendi tarihi köklerimize bakarak, ilk devir yazısına bakarak ve temel geometrik formları kullanarak yeni bir şeyler yapmaya çalıştım. Bunları yaparken yabancı sanatlardan akımlar ve Fikirlerden uzak durdum. Tamamen kendi köklerimizden hareketle bir şeyler yapmaya çalıştım. Bunların da beğenilip takdir edilmesi benim için çok önemli. Çok teşekkür ederim." ifadesini kullandı. 

Rahatsızlığı nedeniyle törene katılamayan yönetmen Yavuz Turgul da görüntülü mesajında, "Çok zorlu günler yaşandı. Bu ülkenin seyircisinin bir anlamda yaşam kaynağı olan filmler çekilemez oldu. Salonlar birbiri ardına kapandı. Yer göstericilerin el fenerleri karardı. Seyirci elini ayağını çekti ve gitti ama sinemamız her seferinde kendi küllerinden yeniden doğmasını bildi, şenlik tekrar başladı." dedi.

Bunun inanan insanların sayesinde olduğunu dile getiren Turgul, "Onlarla aynı mesleği paylaşmaktan dolayı gurur duyuyorum. Bu nedenle bu ödülü binbir zorlukla savaşarak geçmişten günümüze köprü olan, emaneti sadakatle taşıyan tüm sinema sevdalılarına adıyorum. Teşekkür ediyorum." şeklinde konuştu. 

Ödüle layık görülen sosyolog, merhum Nurettin Topçu'nun yerine ödülü alan yeğeni Ayşe Nermin Topçu ise ödül için Cumhurbaşkanı Erdoğan'a teşekkürlerini sundu.