Dikkat ediyorum bir gazete KKTC'de sadece bir konuya odaklanmış durumda.

Her sabah aynaya bakıp "ayna, ayna söyle bana, benden daha böyyük gazeteci var mı?" sorusunu soracak kadar gazetecilikten uzak bazılarının güdümündeki bu gazete gerçekte "hem Küçük hem de Kaşif düşmanı"!

Ama sanki "tarafmışcasına" ve duygulara da hitap ettiklerini sandıkları tarzda köşe yazılarıyla kamuoyu yaratmaya çalışıyorlar.

Belliki hedefleri öyle ya da böyle karşısında oldukları hükümete ve partiye zarar vermek. "Başbakanın adı Küçük ya da Kaşif olmuş" aslında onlar için fazla farkeden bir şey yok. Ama "kızıştırmak" ve "karıştırmak" işleri.

Belki bunun için de AB'den "bir kaynak" bulmuşlardır.

Yakında daha önce Türkiye'nin bir bakanı hakkında yaptıkları gibi "sahte kamuoyu yoklamalarını da" devreye sokarlarsa şaşırmam. Adada bu yaptıklarına "solculuk" diyorlar. Namuslu ve dürüst insanlar ise bu gibilerini "başka kelimelerle" tanımlıyor. Gene de delikanlılık ben de kalsın diyerek ağzımı bozmamaktan yanayım.

Bu "gazeteci bozuntularının" konseptine uymasa da Kıbrıslı Türkleri ilgilendirdiğinden hiç şüphem olmayan başka ve de oldukça kritik konular gündeme gelmekte.

Sali Günü Ankara'daydım ve CHP Kurultayı'nda "yeni" CHP'nin "eski antidemokratik" CHP'den kurtulmak için verdiği çabaya tanık oldum. Maalesef bu konuda Kemal Kılıçdaroğlu'nun çok başarılı olduğunu iddia etmek mümkün değil. İsa Gök gibi CHP'lilerin konuşmalarının nasıl çoşkuyla alkışlandığını gören gözlemciler haklı olarak çok umutlu değiller. Ama gene de eski CHP Kurultayları ile kıyaslandığında çok daha disiplinli ve demokratik bir kurultaya tanık olmak sevindirici.

Çarşamba Günü İstanbul'da AB Bakanı Egemen Bağış'a Almanya'da yeni çıkan kitabımı hediye ederken bir yandan Rusya'dan iki ülke liderinin basın toplantısını canlı takip etme olanağımız oldu.

Sayın Bağış ile AB, Türkiye ve Kıbrıs üzerine bir çok detayı konuşma olanağım oldu ve benim için çok öğreticiydi.

KKTC dışında kiminle konuşsanız malüm gazetenin yaptığı gibi ortamı "Küçük mü, Kaşif mi" diye kızıştıranlar söz konusu olduğunda haklı olarak soruyor "Kurultay ne zaman?" diye ve "Aralık" cevabını aldığında şu anda kimilerince "koparılan fırtınaya" şaşırıyor.

Oysa bulunduğumuz coğrafya kaynamakta.

Öyle olayların ve gelişmelerin içinde bulabilirizki kendimizi birden bir partinin kurultayının hiç bir anlamı kalmayabilir. Aralık ayına daha çok var. O aya kadar en fazla lazım olan tek şey "istikrar". Zamanı geldiğinde demokratik bir şekilde seçerler delegeler başkanlarını.

Suriye çok uzağımızda değil. Kanlı bir diktatörlük son günlerini yaşamakta. İşte dün yaşanan patlama. Görülüyorki Suriye'de dışarıdan bir müdahale olmaksızın içeriden çökertilecek kanlı diktatörlük.

Suriye çok sert bir şekilde Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ve İsrail'i suçladı!

Suriye nedeniyle gündeme gelen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Putin arasında gündeme gelen ani zirve ve iki liderin çok gergin yüzlerle gerçekleştirdikleri basın toplantısı ortada.

O nedenle hatırlatmakta yarar var. UBP Kurultayı dışında da oldukça aktüel ve hassas konular var. UBP Kurultayı'na daha çok var.

Sıcak coğrafyada sıcak gelimelere hazırlıklı olmakta yarar var. "Küçük mü Kaşif mi?" sorusunun cevabını UBP delegeleri zamanı geldiğinde verecekler. Bugün ana konumuz değil bu soru!