Merkez Bankası, 17 Aralık tarihinde başlayan yolsuzluk ve rüşvet soruşturması ve sonrasındaki siyasal krizle birlikte rezervlerinin yüzde 10’unu kaybetti. Bu tam olarak 14 milyar dolarlık döviz rezervi demek.

FED’in tahvil alım programını kısma işaretini verdiği Mayıs ayı sonrasında mali piyasalar hareketlenmiş, Merkez Bankası döviz satış programı başlatmıştı. 18 Aralık tarihinde de FED kısma kararını resmen açıkladı.

16 Aralık’tan bu yana her iki takvimin üst üste gelmesiyle Merkez Bankası 40 günde hızla rezerv kaybetti. Merkez Bankası, döviz satış ihaleleri ile 6.2 milyar dolar, geçen haftaki doğrudan döviz müdahalesiyle de 3.4 milyar dolar satış yaparak toplamda 9.6 milyar dolarlık bir döviz satmış oldu.

Merkez Bankası’nda zorunlu karşılık olarak tutulan döviz ve altın karşılıklarında da azalış yaşandı. Döviz karşılıklardan 2.9 milyar dolar, altın karşılıklarda ise 1.5 milyar dolarlık azalış oldu. Altın karşılıklardaki erimenin yarısı, fiyat düşüşünden kaynaklanan değer azalışı.

Böylece 40 günde döviz rezervi 12.4, altın rezervi de 1.5 milyar olmak üzere brüt rezerv 14 milyar dolar azalırken, net döviz rezervi de 42.8 milyar dolardan 33.8 milyar dolara geriledi.


40 günde 14 milyar dolar kaybeden Merkez Bankası, bunun kabaca 5 milyar dolarını geride bıraktığımız hafta eritti. Bunda, Merkez Bankası’nın ‘hayalet’ faiz artırımı yapması etkili oldu. Piyasa analistleri, ne zaman ne sıklıkla kullanılacağı belli olmayan bir faiz artırımını ciddiye almıyor. Bunun da rezerv kaybını hızlandıracağı öngörüsünde bulunuyordu. Nitekim Merkez Bankası’nın etkili bir faiz kararı almaması Türk Lirası’na hızla değer kaybı getirdi. Hatta öyle ki; Türk Lirası’nın aldığı hasar, diğer ülkelere bulaşarak gelişen ülkelerin paralarında da değer kaybı ve mali piyasalarında çalkantı yarattı.

İşin doğrusu, Merkez Bankası etkili bir parasal sıkılaştırmaya eşlik edecek kuvvetli bir müdahale ile hem sert değer kaybının önüne geçer, hem de ciddi bir itibar sağlayabilirdi. Yüklü bir doğrudan döviz müdahalesine karşın TL’nin değer kaybı önlenemediği gibi, tersine çok yüksek bir kur seviyesinde bile böyle yüksek bir döviz talebi olduğunu herkese göstermiş oldu. Tabii ki beklentileri daha kötü bozdu; TL’deki kanama daha şiddetlendi.

Geçmişte yaptığımız tüm hatalar, böyle kötü günlerde bir bir önümüzde resmi geçit halinde; Merkez Bankası’nın tüm brüt rezervleri kullanılabilir döviz rezervidir. Merkez Bankası açık döviz pozisyonu (varlıklarının yükümlülüklerinin altına düşmesi) taşıyamaz diye bir kural yok. Ne yazık ki Erdem Başçı’nın o 26 Ağustos tarihli konuşması bir talihsizliktir; net döviz rezervine atıfta bulunarak, rezervler konusunda hem bir ‘çıta’, hem de kötü günlerde kullanılabilecek bir kozu piyasaların eline tutuşturmuş oldu. 


Azalmış olsa da, Merkez Bankası rezervleri denilince; piyasada, brüt döviz rezervi olan 102 milyar dolardan değil, net döviz rezervi 33 milyar dolardan bahsedilir hale geliyor. Rezerv kaygıları arttıkça da, en eski silah olan faizi çok etkili ve de sert biçimde kullanmak kalıyor Merkez Bankası’na.
 
(Radikal'den)