Yaşlanmanın belirtilerinden en basit gibi görünen ama hayatımızı en çok etkileyen durumlardan biri ne biliyormusunuz?

Hani bize ait zannettiğimiz küçük bir dünya var ya, işte o daha da küçülüyor. 

Mesela hava güzel olduğunda ‘açılıp saçılıyım herkes bana baksın, beni beğensin’den çok, bahçede kurayacak çamaşırlar için heyecan duyuyorsun. 

Düşünsene toplayıp ütüleyip dolaplara yerleştirmek yerine hoppacık gerisin geriye takıyorsun.

Yazarken bile insanın yüzü gülüyor.

Bu hafta güzel bir ekmek keşfetmişsin; kilo yapmıyormuş, gençleştiriyormuş ! Bir kaç tane fazladan alıp hazine bulmuş gibi buzluk bölümünde saklıyorsun.

Cuma gününü iple çeken genç insanlarla aynı fikirde olman mümkün değil, senin için pazartesi ile cuma sanki 1 saat uzunluğunda, günler öyle çabuk geçiyor ki, bu hızdan ister istemez ürküyorsun.

Onun için seni mutlu eden gün; salı. 

Çünkü salı günü, haftanın yani ömrünün hızla bitmediğini hissetiriyor sana, derin bir nefes alıyorsun. 

Hastaneye gidip kan tahlili yaptırmak hobi haline geliyor. Sonuçları dosyalıyorsun, bir daha ki ölçümlerle karşılaştırıyorsun. 

Küçücük hastalık olaylarını bile uzun uzun anlatmaya başlıyorsun.

Dinleyen ‘vah vah’ dedikçe daha da uzatıp en küçük ayrıntılarına kadar anlatıyorsun.

Fotoğraflarda gördüğünle senin hatırladığın yüzün çok farklı. En dürüst ve acımasız şahit ise aynalar...

Fotoğraflarda, filtre ile gençleştirdiğin yüzünü aynalardan bir türlü saklayamıyorsun. 

Sabahları yüzünü yıkarken ayna ile karşı karşıya gelmemek için lavaboya öyle bir eğiliyorsun ki bu sefer belin ağrımaya başlıyor.

Yeni yüzüne alışmak zor.  Tam alışmaya başlamışken, bir bakıyorsun,  bir kaç yıl içinde yenisi gelmiş. 

Kaşına botox yaptırsan alnın kırışıyor, yanağına yaptırsan çenen küçük gözüküyor. Sonra mecbur yüzünün tamamına yaptırıyorsun, bu sefer de kafan büyüyor koca suratlı bir yaratık oluyorsun.

Paran gidiyor, zamanın gidiyor, yüzünün ifadesi gidiyor. 

İşin en acı tarafı da ne biliyor musun? 

Ne yaparsan yap yaşından bir yaş bile genç göstermeyi başaramıyorsun.

Ama yakın arkadaşların, arkadaşlığı yalakalıkla paralel yürüttüğü için seni pohpohlayıp duruyor. Geçici bir ağrı kesici gibi, bir süre sonra yok olacak ve sen yine nüfus cüzdanında yazan binli rakam ile başbaşa kalacaksın. 

Canın, ciğerin  sıraya girmiş dünyayı alelacele terk ediyor. Sadece senden bir önce ki nesil...

Elin, kolun, yüreğin bağlı bakıyorsun arkalarından.

Her gidenle daha da büyüdüğünü hissediyorsun, daha doğrusu bir ömür daha yaşlanıyorsun...

Onların yerini aldığını biliyorsun, bir sonra ki giden nesil sana dair. 

Onlar azaldıkça senin zamanının da yakında geleceğini anlıyorsun, bir yandan seni burda bırakıp gidenlere kavuşacaksın diye seviniyorsun ama bir yandan da geride bırakacakların için hüzünleniyorsun.

Bilirsin ki aynı acıları şimdi senden sonraki nesil yaşayacak.

Zormuş büyümek...

Bunları düşününce, fiziksel yaşlanmanın aslında  işin en kolay kısmı olduğunu anlıyorsun.

Eee bu böyle ne kadar sürecek? 

Kabullenene kadar...

Güzel olma sevdasını bir kenara koy şimdi. Yarı yaşında insanlarla aşık atmaya çalışıp güldürme insanları kendine. Işte ne yaparsan yap yaşlanıyorsun.

Kendine hobi bul. Yazı yaz, resim yap, yeni bir spora başla.

Öğrenebildiğin kadar öğren, elinden geleni yap ama illa da en iyisi olmaya çalışma, eğlen yeter. Paranı, genç gözükmek için kurgulanmış profesyonel tuzaklara harcamaktan vazgeç.

Sürekli gitmenin mümkün olmayacağı ve zevk almadığın spor merkezlerine yazılacağına çık sokaklarda yürü. Kaldırımlar hem bedava hem de orda çok  özgürsün.

Bugün aldığın zevkler bir gün azaldığında; Umarım hayatında hiç ilgini yitirmediğin bir hobi, 

Ve geriye dönüp baktığında  da, mükemmel olmayan, bol yanlışlı bir hayata göz kırptığın, bir ömrün olur...