Yazımın başlığını ben bulmadım. Yahya Kemal Beyatlı’nın “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” şiirinden aldım. Yazar, siyasetçi, diplomat olan Yahya Kemal, aynı zamandaCumhuriyet dönemi Türk şiirinin en büyük temsilcilerindendir…  Tevfik Fikret, Mehmet Akif Ersoy ve Ahmet Haşim ile birlikte Türk edebiyatında "Dört Aruzcular" olarak bilinir. “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” şiiri de aruz veznindedir.

 

* * *

Süleymaniye Camisi de Kanuni Sultan Süleyman döneminde 1551- 1558 yılları arasında Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Klasik Osmanlı mimarisinin en güzel eserlerindendir. Osmanlının en muhteşem camilerinden biri olarak kabul edilir. Yahya Kemal’in şiirine isim olarak bu camiyi seçmesi sanırım tesadüf değil. Yahya Kemal, İstanbul’un her yerinden görülebilen bu muhteşem camiden yola çıkarak coşkulu bir bayram namazını anlatıyor. Ancak şiirin içeriğinden Ramazan mı yoksa Kurban bayramı mı olduğu tespit edilemiyor.

 

* * *

Yahya Kemal Beyatlı, şiirinde kendisini bir bayram sabahı Süleymaniye Cami’sinde bayram namazını beklerken bulur.

Camiye bu bayram sabahına kadar hiç bu gözle bakmamıştır.

Şiirinin bir bölüm mısraları şöyle;

Ulu mabed! Seni ancak bu sabah anlıyorum;

Ben de bir varisin olmakla bugün mağrurum;

Bir zaman hendeseden abide zannettimdi;

Kubben altında bu cumhura bakarken şimdi,

Senelerden beri rü'yada görüp özlediğim

Cedlerin mağfiret iklimine girmiş gibiyim.

 

* * *

Geçtiğimiz günlerde Köln’deydim… Trenden inip hemen yakındaki Kathedralin (Dom) yanından yine her zamanki gibi hızlı adımlarla geçmek yerine bu kez biraz durdum. Cami, kilise, havra, saray gibi tarihi mekanların tarif edilemeyecek tuhaf bir gizemi var… Sanki içeri giren veya yanından geçenleri tarihin derinliklerine doğru çekiyor… 1248 yılında temeli atılan bu katedral yüzyıllar boyu maddi imkansızlık ve diğer engeller dolayısıyla tam 632 yılda tamamlanabilmiş. Katolik mezhebine ait katedral Dünya Unesco Kültür Mirasları arasına alınmış…

 

* * *

 

İşte bu katedralin önünden geçerken bu kez bir başka gözle baktım. Yahya Kemal Beyatlı nasılki Süleymaniye Camii’ne bayram sabahı bir başka gözle bakar, bende katedrale bir başka gözle baktım… 3 Şubat 1965 günü kılınan Ramazan Bayramı namazını hatırladım. İçeri girdim, dolaştım. O günü gözümde canlandırmaya çalıştım.

 

* * *

 

Türkiye’den Almanya’ya göç tarihinin belki de kilometre taşlarından biri olan bu tarihi günün mimarlarından biri Sümer Akat. Şimdi İstanbul’da yaşayan Akat, bu olayı “Avrupa’da Anadolu Kaplanları” kitabında etraflıca anlatıyor. Bu tarihi olay Alman gazetelerinde büyük yankı uyandırır. Haftalık Die Zeit Gazetesi 12 Şubat 1965 günü “Muselmanen beten im Kölner Dom Aber in Kölner Lokalen sind Türken unerwünscht” (Müslümanlar Köln Dom’da namaz kılıyor. Ama Köln’deki lokallerde Türkler istenmiyor) başlığıyla duyuruyor. Kölnische Rundschau Gazetesi ise “3 Şubat 1965 dinler tarihine geçen bir gündü” diyor haberin başlığında... 

 

* * *

Sümer Akat’ın ısrarlı çabası sonucu Köln Katedrali Başpiskopusu Frings bayram namazının Köln Katedrali’nde kılınması için izin verir. Hemen bir marangoz bulunup bir minber ve mihrap yaptırılır. Herkese duyurulur. Bayram sabahı seccadesini alan 500 civarındaki Türk, Katedrale gelir ve Katedralin kuzey kısmında namazını kılar. Namazı da Köln Ford’da çalışan ve daha önce Bursa Ulucami’de müezzinlik yapan Mehmet Ali Karaman hoca kıldırır. Die Zeit Gazetesi, “1147 yılında İkinci Haçlı Seferi’nde dua edilen Katedral’de haç ve Meryem Ana sembolleri arasında Müslümanlar Allahü Ekber sesleriyle namazlarını kıldılar, giderken de Katedrali’n bakımı için yardım kutusuna para attılar” diye övgü ile söz eder. Gazetenin haberine göre, aynı günlerde Köln’deki lokallerin kapısında “Yabancı müşterilerimizle çıkan sorunlardan dolayı Türkler giremez” yazıyormuş. Gazete, “Kilise yüzyıllık duvarları yıkarken, insanlar bir taraftan da bu duvarları örüyor” diye bitiriyor haberini... 

* * *

Hıristiyan aleminin en kutsal yapıtlarından biri olup Avrupa’nın ikinci, dünyanın ise en büyük üçüncü katedrali olan Köln Katedrali’nde bundan 49 yıl önce bayram namazının kılınmasının, Kardinal Frings’in Müslümanlara yaklaşımı, günümüzde İslamın Almanya’nın parçası tartışmalarıyla kıyaslandığı zaman daha da büyük bir öneme sahip olduğu açıkça görülür. Bu tarihi olayı göç tarihinde bir nostalji olmasından çok Almanya’da dinlerarası ilk yaklaşım, diyalog olarak ele almak gerekir ve bu tarihi olaya tanık olanların, yani orada namaz kılanlardan hayatta sağ olanların duygularını anlatmaları tarihe tanıklıktır.