Tamamen yalnız kalıp dışlansam da kendi bildiğim doğrudan şaşmam: Bu yönüyle Köşe Karantina, kimselere tam olarak yaranamaz...

Kimseler de tam olarak diyemez ki 'bu da bizdendir'.

Zira tarafgirliğin her türlüsünü hastalık görürüm. Bu hususiyetimle çoğunuzdan daha anarşist sayılırım...

Çünkü gerçekten “demokrat olmak” bu coğrafyada çok zamandır “anarşist” bir duruş gibi görünmektedir…

Türkiye'de olduğu gibi Kıbrıs’ta da böyledir.

Bunun bir coğrafya hastalığı olduğunu, tüm orta doğuyu da kapsadığını düşünmekteyim.

Bu köşeleri insanlardan sevgi bekleyen şairler, toplumdan merhamet isteyen romancılar, haber merkezlerinde onaylanma kaygısı taşıyan muhabirler gibi yaşayıp yazmıyoruz…

**

Sloven Marksist sosyolog Slavoj Zizek’in ünlü fıkrasını, Nazi Almanya’sı ile ilgili birkaç versiyonu olan ‘Kırmızı Mürekkep’ adıyla bilinen hikâyesini hatırlamalıyız;

Naziler başa geçince Sol’cular ülkeyi terk etmişler tabi… Geride bir tane ‘eleman’ bırakmışlar ama…

Olan olayları haber etsin, diye…

Olur da ‘yakalanırsa’ ya da ‘izlendiğini’ düşünürse yazdıklarının yalan olduğu anlaşılsın diye kırmızı mürekkep ile; Doğru ise siyah mürekkep ile yazması konusunda anlaşmışlar…

‘Eleman’ bir süre sonra Nazilerden sonra ekonomi de iyileştiği için yazmış:

Siz, demiş gittikten sonra buraya bahar geldi, çiçekler açtı…

“Kadınlar her zaman ki gibi neşe içinde. Kahvenin yanında şeker bulabiliyoruz. Her şey yolunda, her şey var ama bir tek kırmızı mürekkep… O’nu bulamıyoruz…!”

**

Değerli mahkemenin kararıyla ilgili söven sayan yanında, "had bildirenler" de dahil bugüne kadar her şey tartışıldı.

İÇERİĞİ HARİÇ!

‘Emek en yüce değerdir’ denerek sendikalar üzerinden sağlanan hareketlilik, artık yerini “yargı bağımsızlığına” bırakmış görünüyor…

KKTC’de sol tıkanmış ve kadim müntesiplerinin de baş başa sohbetlerimizde -dostça itiraf ettiği üzere- tükenmiştir…

Türkiye’de Kemalizm can çekişirken sırtını yargıya dayamıştı…

Üzücü ama "yavrusunda" da farklı olacak değil!

**

HANGİ BAĞIMSIZ YARGI PEKİ?

Mesele budur…

Dar ve elit bir kesimin hâkim olduğu; Avukat olmak için bile sınav istenirken, Yargıç olmak için ‘belirli yıl şartı’ dışında bir gerekliliğin aranmadığı bizim yargının bağımsızlığından mı söz ediliyor?

Tuhaf bir şey bu!

Yargının en bağımsız olduğu O AN’I sizlere söyleyeyim; Yargı ailesine 'kimin alınacağının' belirlendiği, kararının yazıldığı O AN…

Bu ‘bağımsız’ aile içinde ‘hangi ailelerin’ çocukları var?

En çok demeç verenlere bakmak yeterli...

"Bağımsız" yargıda bir partinin genel sekreteri var mesela... 

Ne yani YDP Genel Sekreteri'nin Yüksek Adliye Kurulu üyesi olması meselesine mi girelim?

Hem 'Göç Yasası' diye sendikaların dilinden düşürmediği yasada, yargı camiasi “yasa kapsamına” alınmayınca mahkeme görmezden gelmiş ve yasayı "anayasaya uygun" bulmuştu. 

Ancak şimdiki cumhurbaşkanının hazırladığı ve herkesi kapsayan “emeklilerden vergi alınması” yasasını iptal etmişti!

Bunlar da 'bağımsız' gerçekler...

Türkiye'de dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer başta olmak üzere -ulusalcı elitlerle katıldığı çalıştaylarda- KKTC'de "YARGI REFORMUNDAN" bahseden CTP Genel Başkanı Tufan Erhurman da sanırım çok iyi bilir yargımızın bağımsız bu hallerini...

**

Yargının kampanya yaptığı referandumda –hala hazmedilemeyen- hezimet de göstermektedir ki siyasiler dâhil halkın önemli bir kısmı yargının sorunlarıyla ilgilenmemektedir…

Ne yalan söyleyelim, bunca sene Juritokratik-aristokratik takılıp, halktan bir şeyler beklemeleri de ilginç aslında!

Sendikaların yerini yargı almaya çalışmakta...

Ve fakat 367 kararının Türkiye’de nelere yol açtığını SİYAH MÜREKKEPLE hatırlatmak isterim…

Ne fotoğraf ama...

Her şey tamam, bir şapka eksik!

(Kıbrıspostası'ndan