Son aylarda KKTC'de garip davranışlar içinde bulunan bir "sözde anavatancı" çevre var. Nutuk çektikleri vakit "onlardan daha fazla anavatanını seven yok". Ancak pratiklerine baktığımızda "böyle dostlar düşman başına" dedirtebiliyorlar. 2002 öncesi Türkiye'nin artık iyi tanıdığımız malüm sivil ya da üniformalı yöneticilerine "kayıtsız şartsız itaat edenler" nedense günümüzde "AKP'li" diyerek adını bile ya bilerek kasıtlı ya da bilmeden yanlış söyledikleri AK Parti politikalarını benimsemiş  devlet yöneticilerine "itaat etmemek için akla karayı seçiyor ve kendilerini teşhir ediyorlar". Keyifleri bilir. Ben sadece gözlemlerimi kaleme alıyorum.


Kimi yayın organlarında "Doğan Medya" yazarlarının yazılarını basarak, kimi "Silivri mahkeme dosyalarından sanıkların dediklerini tam sayfa yayınlayarak", bazıları "ben çok AKP dostuyum" derken partinin adını söyleyiş biçimleri ile kendini ele vererek, başkaları akıllarınca konuştuklarının anlatılmadığını sandıkları ortamda günümüz Ankara Hükümeti aleyhine demediğini bırakmayıp ardından hükümet temsilcilerinin yüzüne güldüklerinde onları aldattıklarını sanarak, bir başka grup ise açık, açık tam doğru tanımlamayla "söverek" kendilerince açık ya da gizli Ankara'ya yani "anavatana" karşı her türlü muhalefeti etmekteler.


O beğenmedikleri ve "2002 öncesinin Atatürk'ün ülkesini korudukları iddiasıyla halkı inim, inim inleten kafayapısının Türkiye'sini kaybettikleri için ağıtlar yakıp" aleyehine konuştukları Türkiye ise dünyanın önde gelen liderleri tarafından övülmekte.


Almanya'nın eski şansölyesi sosyaldemokrat Gerhard Schröder, KKTC'ye özel uçakla direk uçuş yaparak gelen bir devlet adamı. Yani kimse KKTC söz konusu olduğunda ona "toz konduramaz". 1 Şubat 2008 tarihinde Ercan'da karşıladığımız Gerhard Schröder tam o sırada gündemde olan Güney Kıbrıs Başkanlık Seçimi'ni de etkilemiş ve 17 Şubat 2008'de yapılan seçimi faşist Tasos Papadopulos'un kaybetmesine destek olmuştu.


Günümüz Almanya Şansölyesi Angela Merkel Güney Kıbrıs'ta sağcı adaylar için koştururken bu farkı hatırlatmakta yarar gördüm.


11 Ocak 2013 Cuma Günü Hannover'deydim. İnşallah bu yıl Almanya'da iktidara gelecek olan Alman sosyaldemokrat partisi SPD'nin Türkiye kökenli Almanya vatandaşlarına verdiği yeni yıl davetinde ben de konuşmacıydım. Çok başarılı bu toplantının elbetteki tartışılmaz yıldızı Gerhard Schröder'di.


Gerhard Schröder, eşi Doris Schröder-Köpf Aşağı Saksonya Eyaleti'nde milletvekili adayı olduğundan ve akşamları hep toplantılara katıldığından şu sıralar evde çocuklara baktığını anlattığı keyifli bir konuşma yaptı.


Konuşmasında ana konu Türkiye ve TC Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'dı.


Tarafsız algılanması için ilk önce Sabah Avrupa'nın haberini size bir alıntı olarak sunmak arzusundayım: "ALMAN Sosyal Demokrat Parti (SPD), 20 Ocak’ta Aşağı Saksonya Eyaleti’nde yapılacak eyalet parlamentosu seçimi öncesi Türklere yönelik yeni yıl resepsiyonu verdi. Resepsiyona, eski Başbakan Gerhard Schröder, eski AP Milletvekili Ozan Ceyhun, SPD Hannover İl Başkanı Alptekin Kırcı, SPD Milletvekili Adayı Doris Schröder Köpf, SPD Neustadt Belediye Başkan Adayı Mustafa Erkan’ın yanı sıra yaklaşık 350 Türk katıldı. March Gölü’nün kenarındaki Coutyard Oteli’nde gerçekleşen resepsiyonda konuşan Gerhard Schröder, “Türkiye Avrupa Birliği’ne aittir. Bunun bir an önce kabul edilmesi lazım. Almanya’daki Türklere ve Türkiye’ye bir mesaj vermek zorundayız. Birlikte olduğumuz mesajını vermeliyiz. Türkiye AB’ye alınmalı ve “nasıl olursa olsun” şeklinde değil, öncelikli bir üye olarak alınmalı” dedi."


Gerhard Schröder bu kadarla da kalmadı. Aynı toplantıyla ilgili Anadolu Ajansı haberine göre de "Bir siyasetçi olarak her zaman Türkiye'nin AB üyesi olması için mücadele ettiğini anlatan Schröder, "Köklü kültürü ve gelişen ekonomisiyle birçok AB üyesinden daha iyi bir durumda olan Türkiye AB'ye alınmalıdır. Büyük AB projesi Türkiye olmadan işlemez." diye konuştu."


Gerhard Schröder, TC Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile sadece devlet adamları olarak iyi anlaşmadıklarını aynı zamanda çok iyi arkadaş olduklarını da belirttiği konuşmasında Türkiye'nin müslüman ama avrupalı modern bir ülke olarak Magreb ülkelerine, Ön Asya'daki Suriye, Irak gibi Arap cumhuriyetlerine ve Ortadoğu'daki müslümanlara ve de Mısır gibi ülkelere mükemmel bir "model" olduğunun da altını çizdi. Türkiye'nin 2002 yılından beri katettiği mesafenin çok önemli olduğunu da söylemeyi ihmal etmeyen Gerhard Schröder Türkiye'yi överken onu dinleyen ben KKTC'deki bazılarının "Türkiye hakkında neler dediklerini" düşünmeden edemedim.


İşte böyle. Schröder'lerin, Putin'lerin ya da Obama'ların her fırsatını bulduğunda övdüğü "anavatanın özellikle 2002 sonrası geldiği yerin ve parlak geleceğinin" değerini bilmeyenler "hadi ilk fırsatını bulduğumuzda Ankara'ya bir seçim yenilgisi tattıralım" derken nasıl oluyor da belki de tarihinde dünyada en fazla söz sahibi olduğu bir dönem yaşayan Türkiye Cumhuriyeti ile sıkı bir işbirliği halinde olmanın Kıbrıslı Türkler için nasıl bir kazanım olduğunu fark edemiyorlar, şaşırmaktayım.


Lefkoşa'ya "Lefkoşe" dendiğinde alınanlar AK Parti'ye "AKP" dediklerinde "hakaret ettiklerini" sandıkça o "küçük dünyalarının ufak oyunlarının batağında daha da battıklarını" inşallah bir gün görürler. Onlar için geç olmadan!