KKTC'de maalesef iki kelime Türkçe konuşma özürlü adamlara TV kanallarında program yaptırılmakta. Konulara vakıf olmayan ve ağızlarını açtıklarında "cahilliklerini saklama" şansları bulunmayan kimi Türkiye kökenli şahıslara televizyoncu denilmekte.


Yine KKTC'de doğru dürüst bir mektup ya da dilekçe yazmaktan aciz kimi Türkiyeli şahıslara gazete köşelerinde yazı yazma olanağı sunulmakta.


Daha da acısı bir de maaş veriliyor bu adamlara!


25-30 yıldır yaşadıkları Kuzey Kıbrıs Gerçeği'nden bile habersiz ve de "2002 öncesi Türkiye'sinin tüm hastalıklı statükocu bakış açılarına batmış" bu tip "sözde" gazeteci ve televizyoncular konuşmaya başladıklarında söyleyebilecekleri bir tek "laf" olmadığından ya da arzuhal yazar gibi yazılar yazmaya kalktıklarında "dertlerini anlatma özürlü" olduklarından tek yapabildikleri iş "çamur atmak".


Hoş onu bile adam gibi yapmaktan acizler.


Gazeteci ya da televizyoncu olmadan önce "adam olma" becerisini gösteremeyen bu gibileri KKTC siyasi yaşamı için büyük bir talihsizlik. Araştırma yapma becerisine sahip olmadıklarından duydukları ile yetinen ve kendi uydurduklarına bir süre sonra kendileri inanan bu tipler "ahkam kesmeye" başladıklarında
medyayı da varlıklarıyla kalitesizleştirmekteler.


İlk önce Türkçe yazma ve konuşma dersi almaları gereken kimi Türkiye kökenli "gazeteci" özentilerinin meydanı boş bulmasının ana nedeni ise onlara medya organlarında gazeteciliği ucuza getirmek amacıyla olanak sunan patronları.


Geçen gün şahsıma yönelik tek kelimesi bile doğru olmayan ve de lütfedip telefon edip sormadığından  kendi "attığı ve salladıklarına" en başta kendi inanan ve de büyük bir ihtimalle komplekslerinin esiri bir "gazeteci" özentisinin patronu ile konuşurken haklı olarak "bu tip adamlara gazetesi ve televizyonunda nasıl yer verdiğini" sorduğumda bana "Ozan, sen bilmiyor musun, ben neler çektim ve bana nasıl saldırdılar" idi cevabı.


Oysa "çamur kampanyalarına hedef olduğunu" söyleyen bir medya patronu gazetesinde ne yazıldığına ve de televizyonunda ne anlatıldığına en çok dikkat etmesi gerek kişi olmamalı mı? O özen göstermeyecek de kim gösterecek?


Maalesef öyle değil.


Üç kuruş tasarruf etmek için gazeteciliğin "g'sinden" anlamayan kadroları tercih edenler medya kirliliğinden şikayet etmemeliler.


Bu nedenle Haberdar' da yazmayı gönüllü tercih ettim. Gazetecilikten, politikadan anlayanların ve "çamur kampanyalarına" izin vermeyen basın ve ahlak kriterlerine değer verenlerin gazetesi olduğu için.


Sağdan soldan duydukları ve belki de şahsıma yönelik kompleks sorunları olduğu için bana "en ucuz" şekilde çamur atanlara cevabım açık: "Benim bu adaya geldiğimden beri tek bir çizgim var. Bayrağım belli. Elbette anlayana!"


Yazılarımda çeşitli değerlendirmeler yaparken ve durumu okuyup okuyucuma aktarırken benim "İrsen Küçük yandaşı ya da karşıtı olduğum" tarzında sonuçlar çıkartmak için gerçekten "okuma özürlü" olmak gerekir.


KKTC zor bir coğrafyada çetin bir varoluş kavgası vermekte. Bu kavga Türkiyesiz olamayacağına göre KKTC ile ilgili tüm yorum ve analizleri anlayabilmek ya da yazabilmek için Türkiye'yi iyi analiz etmek gerekiyor.


Örneğin "KKTC'de bir erken seçim olabilir mi?" sorusunu soran "Türkiye'nin öncelikleri nedir?" sorusuna da cevap vermek zorunda.


Suriye ve İran gibi "dinamit fıçıları" ile meşgul Ankara Hükümeti'nin iktidar partisi AK Parti'nin Kurultayı yapılmaksızın UBP Kurultayı ya da Lefkoşa Hükümeti'nin geleceğine yönelik yeni bakışlar sunmak çay bahçelerinin "falcı kadınlarına" özgü bir iş olur.


İster gazeteci ister politikacı olalım iyi ve doğru analizler yapmak ve yapılan analizleri iyi değerlendirmek zorundayız. Tespitimiz ne ise onu okurlarımızla paylaşmak en doğalı.


Ama dediğim gibi bunu yapabilmek için önce Türkçe bilmek, sonra gazeteci olmak gerekmekte. Ayrıca "adam gibi adam" olmak da şart.