CHP ve ulusalcı kanadın, Esed iktidarını bu kadar desteklemesinin, cansiparane savunmasının, bununla ilgili Türkiye'yi uluslararası arenada zor durumda bırakacak şekilde açıklamalarda bulunmasının sebebi ne olabilir?


Bugüne kadar Türkiye'nin dış politik konuları karşısında neredeyse umursamaz bir tavır takınan CHP'ye ne oldu da Esed yararına böylesine şahin bir politika izler hale geldi?


Nusayrilerin Suriye'de iktidarı ele geçirmesi ve ülkeyi demir yumrukla yönetmesi, oradaki rejimi bazı çevreler nezdinde rol model haline getirmişti. Baas rejiminin Suriye'de yönetime gelmesiyle birlikte Nusayriler, askeri komite içinde de örgütlü bir şekilde hareket etmiş, daha sonra Hafız Esed'in askeri bir darbe ile yönetime el koymasına kadar giden süreç yaşanmıştı. Nusayriler askeriye ve devlet bürokrasisinde sistemli olarak örgütlendiler. Sünnilerin kendi içlerindeki bölünmeler iktidarı kaybetmelerine neden olurken, bu durum Nusayri kökenli Baaslı subaylara iktidar yolunda büyük bir fırsat sundu.


Sünni subaylar orduya tek kişi olarak girerken Nusayriler bir mezhebin üyeleri olarak gelip büyük bir dayanışma içinde diğerlerini bertaraf ettiler. Kısa zamanda ordu içinde en güçlü grup olmuşlardı. Nusayriler 8 Mart 1963 darbesinde çok etkin bir rol oynadılar ve ardından kurulan Baas rejiminde de kilit pozisyonlar elde ettiler. 1963 ve 1966 yılları arasında ordu ve Baas iktidarı içinde azınlıklar ve Sünnileri karşı karşıya getiren mezhebi kavgalar yaşandı. Ordunun subay ihtiyacının büyük kısmı Nusayriler içinden karşılandı. Alevi, Dürzi ve İsmaililer ülkenin politik açıdan en hassas mevkilerini tutarken Sünniler başkentten uzaklara gönderildi. Nusayriler diğer Nusayrileri getirdikçe Sünniler büyük oranda tasfiye edildi. İdeolojik Baas partisi, mezhebi bir birliğe dönüştü. 1970 yılında da Hafız Esed iktidarındaki Nusayriler, Baas partisi aracılığıyla ülkedeki bütün yönetimi ele geçirdi.


Demografik olarak Türkiye'ye çok benzeyen Suriye'de iktidarın el değiştirmesi sürecinin aynısını bizim ülkemiz için de hayal edenler olmadı değil. Kemalizm ve ulusalcılık kisvesi altında AK Parti hükümetini gerekçe ederek, asker içinde darbe yapmaya çalışanların büyük bir bölümü bu tarz bir örgütlenmenin peşindeydi.


Ancak bu tür örgütlenmelere karşı asker içinden de büyük reaksiyonlar oldu. 28 Şubat sürecinde bile askerler arasında yükselen bir ses vardı. 'Evet Türkiye bir şeriat devleti olmayacak ancak Suriye de olmayacak.' deniyordu. O dönemde Hasan Celal Güzel'in ve daha sonra rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nun konuyla ilgili açıklamalarını ve bu tür örgütlenmeleri deşifre etmelerini hatırdan çıkarmamak gerekir.


Suriye'yi azınlığın iktidar olması ve çoğunluğu demir yumrukla yönetmesi bakımından model bir ülke olarak görmek mümkündür. Ergenekon ve Balyoz iddianamelerini okursanız ve cuntacıları da tek tek incelerseniz, Suriye'de yapılanların aynısının uzun bir süreç doğrultusunda Türkiye'de de yapılmak istendiğini görebilirsiniz.


Bu tür yapılanmaların Türkiye'de ne denli ilerleme kaydettiklerini Suriye politikalarına verilen tepkilerde görmek mümkün. Ancak anlaşılmayan şey CHP'nin ve lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun bunlarla birlikte böylesine agresif muhalefet yapıyor olmasıdır.


Daha birkaç hafta önce din adamlarını ve yazarları toplayan CHP liderinin 'muhafazakar kesimle aralarındaki buzu eriteceklerini ve bu yönde politikalar üreteceklerini' söylemesine rağmen rol model ülkeyle gönül ilişkilerini aynı tazelikte koruyor olması bir hayli ilginç. Bir kişinin herhangi ülkeye gönül bağının olması gayet normal tabii ki! Ancak Suriye normal bir ülke değil ve bizim içimizde Suriye gibi bir ülke olmayı hayal eden çeteciler var. Kılıçdaroğlu bu tarz siyasete devam ederse korkarım ki CHP her geçen gün bir mezhep partisi haline gelecek.

(Zaman gazetesinden alınmıştır)