Her geçen gün dinin etrafının duvarlarla çevrildiği, her köşe başında hurafelere, menkıbelere dayalı şeyhçiklerin din pazarlama dükkanı açtığı bir dünyada Kur’an’ın ve Sünnetin evrensel mesajını kime nasıl anlatabiliriz açıkçası bilemiyorum.

Pakistan’dan Bangladeş’e, Afganistan’dan İran’a, Türkiye’den Yemen’e kadar neredeyse bütün İslam toplumlarında insanların zihninde öylesine bir din algısı oluşmuş durumda ki, dünyadaki hiçbir aklı başında insanın böyle bir din anlayışının yanına bile yaklaşması mümkün değildir.

İslam dünyasının halihazırdaki resmine dikkatle baktığımızda gördüğümüz manzara ürkütücüdür. Dini bilgi ve eğitimde esas olan hoşgörülü, sivil ve özgür ortam kaybedilmiş, dini düşünce giderek içine kapanan, çatışmacı bir dile teslim olmuştur. En dramatik olanı da, dini düşünceye derinlik kazandırması gereken tasavvufi düşünce tarikat oligarşisinin aracı haline dönüşmüştür.

Manzara şudur; temel İslami ölçüleri kaybeden bu tarikat oligarşisi, tasavvufi düşüncenin derinlikli ve gizemli iklimini kullanarak avam üzerinde müthiş bir manevi otorite tesis etmiş bulunuyor. Neredeyse bütün İslam dünyasını “Kutup, aktap, ehlullah, Allah dostu, evliya, mehdi” gibi gizemli kavramları kullanan kutsal otoriteler kaplamış durumdadır. Maalesef kısa yoldan kurtuluş arayan geniş kitleler için bu iklim kelimenin tam anlamıyla bir cazibe merkezidir.

***

Çoğu zaman İslam’ın akaid esaslarıyla örtüşmeyen manevi otorite merkezli bu kapalı sistem, özgür ve sivil bir iklimden mahrum olduğu için çok doğal olarak toplumdaki İslam algısını da tahrip etmektedir. Dolayısıyla sağlıklı İslami anlayışın boşalttığı alanı, bilgiyle bağları kopmuş ve sadece vesayetle, Sıhrıyetle iş gören kutsal otoriteler işgal etmiştir.

Gelinen noktada ortaya çıkan tablo, son derece iç karartıcıdır. Çünkü dinin esas zemini kaybolduğu için, ortalığı dini duyguları pazarlayan kutsal otoriteler kaplamış durumdadır. Kabul edelim ki Hz. Peygamberi kamyonete bindiren ve memleketin başına bela olan Pensilvanya papazı tam da bahsettiğimiz bu zeminde yetişmiştir.

Ve bugün “şeyhin kibrit kutusu ile ihvanlarını cennete götüreceğini ve o kutu içinde muhafaza edeceğini” söyleyenler de, sivil ve özgür düşüncenin olmadığı yine aynı hastalıklı iklimden beslenmektedirler.

Ne yazık ki gelinen noktada Hz. Peygamber’in sünneti varit olduğu ortamdan koparıldığı için İslam’ın herkesi kuşatıcı birleştirici zemini kaybolmuş ve bu boşalan alanda kendisini din adına otorite kabul edenler tarafından gecekondular inşa edilmiş bulunmaktadır.

Biraz dramatik bir durum ama, dinin akide esaslarıyla çatışma halinde olan günümüz tarikat ve cemaatleri elde ettikleri ekonomik ve siyasal güçle insanları cennete götürme sektörü haline dönüşmüşlerdir.

Eğer dinin evrensel mesajını dünyanın değişen şartlarına göre yeniden yorumlayıp, yeni bilgiler üretemezsek korkarım bu çamurlu ortamdan kurtulmamız mümkün olmayacaktır.

***

Oysa insanlık tecrübesi göstermiştir ki, yaşanan sosyal değişimler ilahi olandan asla kopuk değildir. Çünkü din her zaman insanın önünü aydınlatan ve rehber olandır. Böyle olduğu içindir ki, Allah peygamberleri vasıtasıyla vahiy göndermiştir. İnsanın Allah’ın bahşettiği özgür iradesiyle doğruyu ve yanlışı bulabilmesinin hikmeti de budur.

Maalesef dinle hayat arasındaki bağ giderek zayıfladığı için, günümüz İslam toplumlarının hem Kur’an ve sünnetin rahmet mesajı ile aralarındaki mesafe açılmış, hem de gerçek dünyanın dışında kalmışlardır. Bu yüzden de İslam ülkelerinin hemen hepsinde insan hakları ihlalleri, hukuksuzluk, adaletsizlik diz boyudur.

Modern dünyada Müslümanların esas yapması gereken; “Muhammed’ül-emin” vasfını yeniden kazanmalarıdır. Bunun için de öncelikli olarak adaletin, iyiliğin, doğruluğun, liyakatin esas olduğu ve herkesin emin olduğu bir yönetim modelini inşa etmek zorundadırlar.

(Karar'dan)