YURDAGÜL ATUN
LEFKOŞA

Ulusal Birlik partisi Genel Başkanı Hüseyin Özgürgün, CTP-UBP koalisyonuna yönelik eleştirilerin haklı olmadığını söyledi. Koalisyon kararının parti meclisince alındığını belirten Özgürgün, partisel çıkarları değil, ülke çıkarlarını düşünerek adım attıklarını ifade etti. Özgürgün, “Koalisyona girmeseydi UBP seçimden birinci parti çıkardı” sözlerine ise “belki UBP birinci parti olurdu olmasına ama olduğunda kiminle koalisyon yapacaktı? Veya tek başına gelse ne olacaktı? İki yıl önce gördük. 30 milletvekili olan bir parti, iktidarının iki senesini kurultay kavgasıyla geçirdi. Dört senelik iktidarının iki senesini kurultay kavgalarıyla geçirmiş bir hükümetten söz ediyoruz. Parti, iki sene kaos yaşadı. Neredeyse üçüncü parti durumuna düşüyordu. Şimdi bunu gören ve bilenlerin bugün tek başına geliriz demelerini hayretle karşılıyorum. Ya siyaseti bilmiyorlar, ya da gerçekten kötü niyetliler” yanıtını verdi.

 

CTP-UBP Koalisyon hükümetinin protokolündeki en önemli maddenin, iki partinin de ülke yönetiminde “eşit söz ve sorumluluk sahibi” olacağı maddesi olduğunu vurgulayan Özgürgün, “Bu hükümet eşit ve ortak yönetme düşüncesiyle oluşturulmuş bir hükümettir” dedi.

 

Son günlerde yoğun şekilde tartışılan mülkiyet konusuna da değinen Özgürgün, mülkiyet konusunun sulandırılmaması gerektiğini, mülkiyette izlenecek yöntemin tazminat ve takas ağırlıklı olması gerektiğini söyledi. UBP’nin Kıbrıs konusundaki kırmızı çizgilerinden vazgeçmesinin mümkün olmadığını ifade eden Özgürgün;  “2 Kesimliliği sulandıracak, 2 kurucu devletin oluşturmadığı, 2 halkın siyasi eşitliği ve Türkiye’nin fiili garantisinin olmadığı bir anlaşmaya UBP’nin evet demesi mümkün değildir” şeklinde konuştu.

 

Garantiler konusundaki hassasiyetlerinin altını çizen Özgürgün, Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Barış Burcu’nun sözlerini eleştirerek, “Sayın sözcü garantiler tabu değildir diyor. Kastettiği garantilerin konuşulması ise tabu değildir. Ancak garantilerin kaldırılması tabu değil diyorsa, ben de derim ki garantiler tabudur. Türk askeri burada kalacaktır” dedi.

Özgürgün, partisinin Ekim ayında yapılacak olağan kurultayına ilişkin olarak da,

“Partide birlik beraberliği sağlamak için çok uğraştık, gelinen noktada buna imkan olmadığını görüyorum. 22 ay önce ben bu görevi devraldığımda tek adayla çıkılması ve kurultay kavgalarıyla partinin yıpratılmaması konusunda arkadaşlarla hemfikirdik ancak geçmiş dönemden desr çıkarılmadığını görüyorum” şeklinde konuştu.

Ulusal Birlik Partisi (UBP) Genel Başkanı Hüseyin Özgürgün, kendisine yöneltilen eleştirileri açık yüreklilikle yanıtladı.

 

Soru: CTP-UBP koalisyonu UBP’liler tarafından, “koalisyona girmeseydik bir dahaki seçime tek başına iktidardaydık” sözleriyle eleştirildi. Ayrıca UBP’nin bakanlık için koalisyona girdiği iddia edildi. Siz koalisyonda görev almayan bir parti başkanı olarak bu iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Parti meclisinin 2’ye karşı 75 oy kullandığını gördük. Bu parti Meclisinin kararı ve tamamen tabanın sesi. Uzun süre de tartışıldı. Bunlar üzücü şeyler. Ülkede resmen siyaset ve siyasetçi yerlerce sürünüyor. Şimdi belki UBP birinci parti olurdu olmasına ama olduğunda kiminle koalisyon yapacaktı? Veya tek başına gelse ne olacaktı? İki yıl önce gördük. 30 milletvekili olan bir parti, iktidarının iki senesini kurultay kavgasıyla geçirdi. Şimdi bunu bilmiyormuş gibi davranıyorlar. Dört senelik iktidarının iki senesini kurultay kavgalarıyla geçirmiş bir hükümetten söz ediyoruz. İki sene parti kaos yaşadı. Neredeyse üçüncü parti durumuna düşüyordu. Şimdi bunu gören ve bilenlerin bugün tek başına geliriz demelerini hayretle karşılıyorum. Ya siyaseti bilmiyorlar, ya da gerçekten kötü niyetliler. Çünkü ülke meseleleri beklemez ki bunu söyleyesiniz… İki sene önceki seçimden sen üçüncü parti çıkıyorduk neredeyse. Tek başına iktidardan ne duruma düştük. 22 ay sonra “6 ay bekleyeyim de, tek başına iktidara geleyim” deme lüksün var mı?

 

“Tek başına geleceğini kim garanti etti”

 

 Ya da geleceğini kim garanti etti? İki sene önce 2 milyon TL borçla ve 30’dan 14’e düşmüş, bunların 8 tanesi de daha hayatında ilk defa vekil olmuş kişilerden oluşmuş, yeni parti gibi duran bir yapı… Dolayısıyla nerden karar verdiniz tek başına iktidar olacağına? Yeni partiler doğabilir. Oyların başka tarafa kaymayacağını nereden biliyorsunuz? Evet bir yükselme var ama ülke meseleleri bekler mi? Peki 6 ay bekleyelim çöksün bunlar da, halk çöktüğünde ne olacak? Halkın, yeni kurulan ya da kurulacak partilere yönelebileceğini düşünmüyorlar mı? Siz böyle bir görevden kaçtığınızda size sorumluluk yüklenmiyor mu? “Hayır ben CTP’yle koalisyon kurmayacağım, çöksün” deme lüksümüz var mı? Bunlar basit gibi görünen ama büyük sorumluluk gerektiren görevlerdir. Ben bu durumda “bekleyeyim de, tek başına geleyim” dersem, “tek başına geldiğinde ne yaptın” demezler mi?

 

“UBP partisel çıkarları değil, ülkesel çıkarları düşündü”


UBP bu noktada bencillik yapmadı, partisel çıkarları değil, ülkesel çıkarları düşündü ama eşit ortaklık. İki genel başkan kimsenin yardımcısı değil, dışarıdan partiyi yönetiyor ve CTP Genel Başkanı ile ortak bir protokole imza attık. Bu eşit yönetimli bir ortaklık. Başbakan CTP’den olsa bile tüm kararlara Bakanlar Kurulundan en az iki taraftan üç bakanın katılması gerekecek. Diğer bütün yönetim kurulları da iki partinin en az yüzde 50 katılımıyla kararlar alabilecek. Bu da eşit olmak demektir. Diğer parti katılmadan karar alınamıyor. Yardımcılık yok. İki başkan da dışarıda. UBP ülke sorunlarının çözümü için elini taşın altına koydu. Doğrusu da budur.


Soru: İlk kez bu denli geniş tabanlı bir hükümet kuruldu. 39 milletvekiliyle Anayasa’yı değiştirecek güce sahipsiniz. Her şey elinizdeyken, bu hükümetin başarısız olma lüksü var mı?


En mühim nokta o dur. Bu hükümeti kurmama gibi, bu hükümette yer almama gibi bir lüksümüz yoktu. Kurulmaması gibi bir şey söz konusu olmadığı gibi, başarılı olmama lüksü de yoktur. Başarılı olmak zorundayız. Başarısız olursak, o başta da söylediğimiz, hükümete girmeme konusundaki endişeler gündeme gelir. Bu eleştiriyi yapanlar doğru düşünerek yapıyor olabilir ama devlet kurmuş, devleti savunan bir partinin elini taşın altına koymama gibi bir durumu olamazdı. Başarılı olmama şansı da yok. CTP için de böyle. 39 milletvekiliyle oluşan bu hükümet, çok da geniş halk desteğine sahip.

 

Soru: Hal böyleyken, elinizi masaya vurup, radikal kararlar almayı düşünüyor musunuz?


Bunu yapacağız. Başka şansımız yok. Kamu Yasası’ndaki değişiklikle Müşavirlik sistemi, liyakat sistemi gibi konularda istenen değişiklikler yapılacak. Kamudaki değişikliklerin yanısıra, özel sektörde yatırımın önünü açacak çalışmalar yapılacak. Bu hükümet hiçbir yasayı geciktiremez. Tüm kararları cesurca alacak güce sahiptir. Almadığı takdirde birileri gelir bu boşluğu doldurur. Çünkü doğanın boşluk tanımadığı gibi, siyaset de boşluk tanımaz.

 

“Egemenlikten taviz verildiğini görürsek…”


Soru: Müzakerelerin ivme kazandığı şu günlerde geniş tabanlı hükümet, yekvücut olma anlamında bir görüntü sağlayacak mı? Kıbrıs sorununun çözümü noktasında iki parti ne kadar uyumlu?


Biz hükümet programında Eroğlu-Anastasiadis ortak açıklamasını koyduk. Orada tek egemenlik, tek vatandaşlık olduğu gibi, egemenliğin iki halktan eşit olarak neşrettiği ve iki eşit kurucu devletin olacağı yazılı. UBP’nin zaten kırmızı çizgileri iki kurucu devlet ve iki halkın egemenliği. Şimdi burada UBP sulandırılmamış iki kesimlilik ve Anavatan Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi. Yani bunlar kesinlikle olmazsa olmazlarımız. Dolayısıyla bunu sağlayacak anlaşmada varız. Ama Rum tarafı bunu kabul eder mi; Bana göre etmez. Bugün böyle referandum yapılsa o taraftan yüzde 70 hayır çıkar. O yüzden UBP, koalisyon yaptı diye bu görüşlerinden vazgeçmez. UBP’nin kurultay kararlarının dışında hareket etmesi net olarak mümkün değildir. İki parti de kurultay kararlarını savunmakta serbesttir ama hükümet, bakanlar orada oturdukları zaman, hükümet bu programa sadık kalırlar. Net söylüyorum, bizim Kıbrıs konusunda görüşümüz asla değişmez. Eşitlikten, egemenlikten asla taviz vermeyiz. Böyle bir anlaşmaya gittiğini görürsek, o konuda ciddi ciddi uyarılarımızı yaparız ve gerekli tavrı ortaya koymaktan çekinmeyiz.


“Garantilerimiz tabudur”


Şimdi Cumhurbaşkanlığı sözcüsü garantörlükler tabu değildir dedi. Konuşulması tabu değildir dediyse doğrudur,  konuşulur nasıl olacağı. Ama ‘garantilerden vazgeçilmez’in tabu olmadığını söylemişse; ben de diyorum ki, tabudur, vazgeçilmezdir. Kıbrıs Türk halkı anavatan Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinden, TSK’dan, çözüm olsa bile vazgeçmez. Nedir, yıllar geçer, yapılan anlaşma yıllar içinde çok iyi noktayla gelir, belki o zaman belli konular düşünülür ama bugün için, anlaşma bile olsa, Kıbrıs Türk halkı, kesinlikle TSK’nın garantisinden vazgeçme noktasında değildir, UBP hiç değildir. Bundan vazgeçmemizi isteyecek hiçbir anlaşmaya imza atmadığımız gibi tamamen karşısında oluruz.

 

“Karşılarında bizi bulurlar”

 

Soru: Rum basınında çıkan haberlere göre, mülkiyet konusunda 1974 öncesine dönüşte anlaşıldığı söyleniyor. Ayrıca 1974’ten sonra Türkiye’den gelenlerin geri gönderileceği iddia ediliyor. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?

Böyle bir anlaşmaya/ metne imza atan bizi karşısında bulur. Zaten böyle bir şey olamaz. İki kesimlik olacak, sulandırılmamış olacak. İçerisinde büyük çoğunluğu Kıbrıslı Türkler olacak, öteki tarafta da aynı şekilde… Mülkiyette aynı şekilde, büyük bir çoğunluğu Kıbrıslı Türklere ait olacak. Zaten tazminat ve takas vardı ama sınırlı sayıda. İki kesimliliği sulandırmayacak şekilde… Bu da çok küçük bir azınlığı etkileyebilir. Zaman içinde bazı açılımlar olsa bile bugün için uzun bir süre olması mümkün değil. Ne vatandaşlarımızdan, ne topraktaki hakkımızdan, ne de eşit kurucu devletinde mal ve vatandaşlık konularından taviz verilmesi mümkün değil. Biz Kıbrıslı Türklerden de, Rumlardan da geri dönmek isteyenler olabilir ama sınırlı sayıda… 80 bin, 100 bin geri gitmesi ve iki kesimliliğin sulandırılması gibi bir şey kaos doğurur, yapanları da ezer. Referanduma gittiğinde kabul edilmez.


Soru: Referanduma gidilmeyecek gibi iddialar var?


Öyle şey mi olur! Kendi başlarına karar veremezler. Yapsınlar da görelim! Öyle bir şey olamaz. Türkiye’den gelenler vatandaşlarımızdır ve çalışma izni, ikamet izni gibi konular da Kıbrıs Türk Kurucu Devleti’nin yetkisinde olacaktır. Burada kim çalışacak, kim oturacak Kıbrıs Türk Kurucu Devleti karar verecek. Bunun dışında bir anlaşma asla bizim tarafımızdan kabul edilemez. İnsanları en az rahatsız edecek şekilde sonuç üretmelidir. Anlaşma dediğiniz odur. Bunun aksi anlaşma olmaz. Bu neyin anlaşması olacak?


“Belli ki başkanlık sürecinde yaşananlardan ders alınmamış”

 

Soru: Son bir soru; Siz Başkanlığı istemedikçe hazır önünüze geldi. Bundan 9 yıl önce olduğu gibi, iki yıl önce de talip olmadan başkan oldunuz. Başkanlık kavgasının partiyi ikiye böldüğü göz önüne alınırsa sizin başkan olmanızda şans faktörü var mı? Ayrıca bundan dokuz yıl önceki başkanlık döneminizden daha farklı, partiyi daha sahiplenen bir Özgürgün görüyoruz. Ne değişti?

 

Bundan dokuz yıl önce UBP’nin başkanı olmayı istemediğim doğru. 22 ay önce arkadaşlarla konuştum. Parti, 30’dan 14 milletvekiline düşmüş, didişmekten usanmıştı… Tek adayla kurultay yapalım dediler. O zaman ben yaparım ama hiçbir konuda taviz vermem dedim. Tabiî ki bunu yaparken halkın sorunlarını, siyasetin yerde sürünmesini, siyasetçinin yerde sürünmesini göz ardı edip sadece birinci parti çıkaracağım demenin de bir anlamı yok. Yoksa ben bu hükümete girmesem, UBP birinci parti olabilirdi, hükümete tek başına gelebilirdi. Ama iyi bir şey yapsak kime yazılacak? UBP görev aldıktan sonra bir gelişme olursa kimin olacak? CTP’ye mi, UBP’ye mi yazılır. Ben bunu söyleyenlere hayretle bakıyorum. İlk seçim olsun, birinci parti çıkarmazsam ayrılırım dedim. Bu çerçeveyi çizdim. Tabi bu düşüncelerin yapay olduğunu şimdi görüyorum. Önümüzdeki kurultayda 4 aday var. Çok hatalar yapılıyor. 22 ay öncesinden ders alınmamış.

 

“Eskisinden çok daha tecrübeliyim”

 

Tabi ikinci nokta, aradan 9 yıl geçmiş. Tabi ki iki defa genel sekreterlik, iki defa genel başkanlık derken insan olgunlaşıyor. Bir de o zaman 40’lı yaşlardaydım, şimdi 50 yaşındayım. Milletvekilliğinde 18 senem doldu. Kesintisiz her görevde bulunmuşuz, Dışişleri Bakanı olarak Avrupa Konseyinde birçok üst düzey toplantılarda bulunmuşuz, üç başbakanla çalışmışız. Doğal olarak ben de iki dönem açısından çok fark olduğunu düşünüyorum. Tabi bu karakter anlamında değil. Şu an çok daha vakıfım, çok daha tecrübeliyim, çok daha hizmet verebileceğimi düşünüyorum. Tabi beğenen de var, beğenmeyende… Herkese kendimizi beğendiremeyiz ama neyi doğru biliyorsam öyle davranıyorum…