Müzakelerde bundan sonraki sürecin çok daha zor ve kritik olacağına vurgu yapan Özersay, harita ve rakamların son ana kadar müzakere edilmeyeceğini belirtti.
‘NEW YORK SONRASINDA TABLO DAHA BELİRGİN’
New York Greentree görüşmelerini genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz, beklentilerimiz karşılandı diyebilir miyiz?
Sayın Cumhurbaşkanımızın toplantı ertesinde açıkça söylediği üzere, biz bu toplantıdan memnun ayrıldık. Tabii ki çok daha iyi sonuçlar alınabilirdi, özellikle Kıbrıs Türk tarafının yapmış olduğu somut önerilere daha olumlu şekilde yaklaşılmış olunsaydı, bugün çok daha iyi bir yerde olabilirdik. Ancak ilerlemeyi tek başınıza elde edemezsiniz, süreci ve muhatabınızı zorlarsınız ve elinizden geleni yaparsınız ama sonuçta diğer tarafın da rızasını almak durumundasınız. Biliyorsunuz Kıbrıs Türk tarafı New York toplantısına hem hazırlıklı hem de pozitif bir tutum ortaya koyarak gitti. Ana hedefimiz belirsizliği ortadan kaldırmaktı ve şunu özellikle vurgulamak istiyorum ki, New York ertesinde, bu toplantı öncesine göre daha belirgin bir durum söz konusudur. Ancak bunu her şeyin yolunda olduğu ya da çözüme çok yakın olduğumuz şeklinde yorumlamak yanlış olur. Açıkçası bundan sonrası çok daha zor ve kritik olacak. Gerek Kıbrıs Türk tarafının gerekse Rum tarafının bundan sonra alması gereken kararlar çok daha zor olacak.
‘İLERLEME TARAFLARDAN SADECE BİRİNE AİT DEĞİLDİR’
-Birleşmiş Milletler ve Türk tarafına rağmen Rum tarafı Greentree’de ilerleme olmadığını söylüyor…
New York’ta bazı önemli konularda yakınlaşma olduğu bir realitedir. Zaten BM Genel Sekreteri’nin bu toplantıda “cesaret verici ilerlemeler” elde edildiğini söylemesi tesadüf değildir. Ancak bunu “Kıbrıs sorunu çözüldü, çözülüyor, bitti bitiyor” anlamında söylemiyorum. İki taraf eskiye göre bazı konularda birbirlerine daha yakındırlar ve bunu söylemekten korkmamak gerekir, cesaret göstermek gerekir. Muhatabımızın elde edilen ilerlemeyi yeterli görmemesinin ya da yetersiz göstermeye çalışıyor olmasının farklı nedenleri olabilir. İç siyasi sıkıntılar bazı şeylerin açıklıkla söylenmesini mümkün kılmayabilir, biz de bunu anlayışla karşılayabiliriz. Bu tartışmanın Sayın Hristofyas ile ikinci Cumhurbaşkanımız Sayın Talat arasında da yapıldığını hafızasını biraz zorlayan herkes rahatlıkla hatırlayacaktır. BM Genel Sekreteri Kıbrıs’a geldiğinde fazla ilerleme olup olmadığı, iki tarafça farklı yorumlanmış ve sonuçta kısa bir ortak açıklamayla yetinilmişti.  Yani tabii ki bu subjektif bir değerlendirmedir. Ancak “neredeyse hiç ilerleme yok” diyerek müzakere sürecinin doğal seyri ertesinde son aşamaya gelmesini engellemek ya da süreci geciktirmek isteyenler olduğunu kimse göz ardı etmemelidir. Biz de göz ardı etmiyoruz ve bu nedenle doğru gördüğümüzü, çekinmeden ifade ediyoruz. Bunu söylerken de kendi hanemize bir puan yazmak için söylemiyoruz, halkı doğru bilgilendirme sorumluluğumuzun gereği olarak söylüyoruz. Unutmayın ki bu süreçte “ilerleme” denilen şey, aynen başarısızlık gibi taraflardan sadece birine ait olabilecek bir şey değildir. Bu nedenle ilerleme var derken bundan bir pay çıkarmaya çalışmıyoruz.
‘ÇOK TARAFLI TOPLANTI HEDEF DEĞİL SADECE ARAÇTIR’
-Çok taraflı toplantı ne zaman yapılacak, bu konu netleşti mi?
Çok taraflı toplantının ne zaman yapılacağı henüz netleşmiş değildir, ancak Sayın Genel Sekreter’in bu toplantının davetini Ocak ayında yapmasını bekliyoruz. Aslına bakarsanız Kıbrıs Türk tarafının çok taraflı toplantı hedefi olduğu, bunu amaçladığı gibi yanlış bir izlenim söz konusudur. Bizim için çok taraflı toplantı amaç değil, süreci başarılı sonuca taşıyacak olan bir araçtır. Örneğin Kıbrıs Türk tarafı sırf bu türden bir toplantı yapılabilsin diye bir bedel ödemeye hazır değildir. Ne bu toplantının modalitesi itibariyle ne de bir başka konuda. Genel Sekreter’in Ocak ayında yapılacak toplantıda bu konuda bir karar vereceği anlaşılmaktadır. 1 Kasım tarihli açıklamada Genel Sekreter, Ocak ayında yapılacak toplantıya dek Kıbrıs sorunun “iç boyutlarının halledilmesi” yönündeki beklentisini ortaya koymuştur. Aynı yaklaşım Genel Sekreter’in bu yıl Ağustos ayında Güvenlik Konseyi’ne sunduğu raporda da vardı. Ancak bu, belirli bir tarihe değin çözümlenemeyen meselelerin de bu toplantıda sonuçlandırılmaya çalışılmasına engel teşkil etmez.
HARİTA VE RAKAM MÜZAKERE EDİLMİYOR’
-Şu anda harita müzakeresi yapılmıyor mu? Bu ne zaman söz konusu olacak?
Çok net şunu vurgulamak istiyorum: Şu anda harita ve rakam müzakeresi yapılmamaktadır. Üstelik bunun şimdi yapılmaması, artık Kıbrıs Türk tarafının talep ettiği birşey olmaktan çıkmıştır. BM Genel Sekreterinin gerek Mart ayındaki raporunun 25.paragrafında, gerekse Ağustos ayındaki raporunun 12. paragrafında bu konudaki tartışmanın sürecin “son aşamasında” yapılması konusunda iki tarafın anlaştığı yazmaktadır. 1 Kasım’da New York’ta Genel Sekreter tarafından basına yapılan açıklamayı bu raporlarda yer alan ifadelerle birlikte okumak gerekir. Zaten içeride yapılan müzakereler sırasında Sayın Genel Sekreter de bunu net şekilde ortaya koymuştur. Yani “Ocak ayına dek sorunun iç yönlerinin halledilmesi beklentisinin harita ve rakamı da içerdiğini” söylemek yanıltıcıdır. Toprak başlığının bu boyutu son aşamaya dek tartışılmayacaktır. Ağustos raporunda “çok-taraflı toplantı öncesinde son aşamada” denilmesi doğaldır. Sayın Cumhurbaşkanımız çok-taraflı toplantının tarihi belirlenip ilan edildiğinde, bu toplantıdan birkaç gün önce bu konuları da tartışmaya başlayabileceğini açıkça ortaya koyarak gerekli esnekliği halihazırda göstermiştir zaten. Tabii ki sürecin son aşamasına gelinebilmesi için, çok-taraflı toplantının tarihinin belirlenmesi ve ilan edilmesi gerekir. Yani herkesin bilmesi gereken şey, çok taraflı toplantı belli oluncaya dek harita ve rakamın tartışılmayacağıdır.
-Bu konuyu son aşamaya bırakma nedeni nedir, bunu biraz açabilir misiniz?
Aslında bundan daha doğal birşey de olamaz zaten. Bir kez bazı yerleşim yerlerinin verileceği ya da belirli bir bölgede yerleşik insanlarımızın yerlerinden edilecekleri konuşulmaya, müzakere edilmeye başlandığı takdirde o bölgelerde ekonomi de, yatırım da, uzun vadeli planlama ve hayat da donar. Bunu geçmişte çok acı şekilde yaşadık ve bir daha yaşamaya ya da yaşatmaya niyetimiz yok. Sadece son bir buçuk yılda en az dört-beş kez kamuoyunu yanlış yönlendirici haberlerin basına sızdırıldığını hepimiz gözlemledik. Harita ve rakam konuşulmamasına rağmen bunlar yapılabiliyorsa, bu konular konuşulmaya başlandığında neler olacak bir düşünün. Buna izin veremeyiz. Eğer çok-taraflı toplantıyı da belirleyerek sürecin son aşamasına girersek o zaman harita ve rakamlar da gündeme gelecektir elbet. Aynı şey yüzdelikler için de geçerlidir, zaten sadece “harita”nın değil “rakam”ın da sona bırakılması tesadüf değildir. Belirli bir yüzdelikten bahsedilmesinin, geçmiş uygulamalara bakıldığında, harita konuşulmasından bir farkı yoktur. Rakamlar, bir haritayı gözünüzün önüne getirmek için yeterli olur ki bu yer isimleri anlamı taşır. Öte yandan kapsamlı bir çözümden bahsediyoruz madem ki, tüm başlıkları birlikte düşünmemiz gerekir. Düşünsenize, altı başlıktan birisini, yani güvenlik ve garantiler konusunu çok-taraflı toplantıya bırakacaksınız, toprak da dahil her şeyi bağlayacaksınız ama bunları yaparken örneğin garanti sisteminin nasıl bir bağlam içerisine oturduğunu bilmeyeceksiniz. Adil bir müzakere olabilmesi için altı başlığın birbirinden tamamen koparılmadan, eş zamanlı müzakeresi mümkün olmalıdır. Yani harita ve rakam konusu güvenlik konusunda nasıl bir düzen olacağını görmeden sonuçlandırabileceğiniz bir husus değildir. 2004 öncesine bakılırsa, haritada yer alan çizginin düz mü, girintili-çıkıntılı mı olduğu yönündeki tartışmaların güvenlik endişeleri temelli yapıldığı görülecektir. Yani toprak başlığı güvenlikle doğrudan ilintilidir ve o konulardan da kopartılamaz. Harita ve rakam da dahil halledilemeyen tüm hususlar, çok-taraflı toplantı aşamasında halledilmeye çalışılacaktır. Aslında bu toplantının garantörlerin katılımıyla yapılması son derece doğaldır ve gereklidir. Zaten biz bu yüzden dörtlü veya beşli toplantı olacağını söylüyoruz. Adada çözümle birlikte yeni bir ortaklık kurulacak, yeni bir durum (state of affairs) ortaya çıkacaktır, ancak bunu garanti edecek olan sistemin ana aktörleri Garantör devletlerin de bu konuda rıza vermeleri gerekir. Bu, antlaşmalar hukukunun da gereğidir.
‘VATANDAŞLIK AYRI BİR BAŞLIK DEĞİL’
-Biliyorsunuz vatandaşlık konusunun New York görüşmelerinde ayrı bir başlık yapıldığı yönünde bir eleştiri yapıldı, bu konuda ne söylemek istersiniz?
Bu hatalı bir saptamadır. Her şeyden önce Kıbrıs’ta yapılan müzakerelerin tutanakları vatandaşlık başlığının iki lider arasında ‘Yönetim ve Güç Paylaşımı’ başlığı altında bir alt-başlık olarak ele alındığını net şekilde göstermektedir. Biliyorsunuz Rum tarafı vatandaşlık konusunu ayrı bir başlık olarak göstererek müzakerelerde yedi başlık olduğunu iddia etmektedir. Ancak biz vatandaşlık konusunu ele aldığımız ilk toplantıda bunu Yönetim ve Güç Paylaşımı altında ele alıyor olduğumuzu net şekilde ortaya koyduk ve buna yönelik bir itirazla da karşılaşmadık. Zaten Genel Sekreter’in Mart ayındaki raporunda yapılan analizlerin altı başlık temelinde şekillendirildiği de çok açıktır. New York’ta, Greentree’deki görüşmelerde vatandaşlık konusunda görüşmeler yapılması, bu konuyu ayrı bir başlık tabii ki yapmaz. Nitekim Genel Sekreter’in sonuç açıklamasında vatandaşlıktan bir “başlık” (chapter) olarak değil bir mesele olarak bahsediliyor olması tesadüf değildir. Aynı açıklamada güvenliğin iç boyutundan (polis) bahsedilmesi bu konuda ayrı bir başlık olduğu anlamı doğurmayacağı gibi, vatandaşlık da ayrı başlık tabii ki değildir. Aslında burada önemli olan sorunu çözmek için ne yaptığınızdır. Bu konuda gerek Rum tarafının gerekse Türk tarafının geçen süre zarfında vermiş olduğu vatandaşlıklar vardır ve iki taraf bu konuda farklı görüşlere sahiptir. Madem ki biz Kıbrıs sorununu çözmek istediğimizi söylüyoruz, bu konuyu tabii ki müzakere edeceğiz ve müzakere de ediyoruz. Ancak söylediğimiz şey çok açıktır: Bugüne değin vermiş olduğumuz vatandaşlıkların yeni ortaklıkta geçerli olmasında ısrarcıyız. Önemli olan budur. Ama bu konunun ayrı başlık yapıldığı ya da bu konuda hata yapıldığı temelsiz bir iddiadır.
‘UCU AÇIK MÜZAKERE BİR TÜR UYUŞTURUCU’
-Müzakere sürecinin ertelenmesi ya da dondurulması durumunda nasıl bir durum ortaya çıkar sizce?
Kıbrıs Türk tarafı için erteleme ya da dondurma diye bir seçenek yoktur. 43 yıllık müzakereden, her tür yöntem ve model tüketildikten ve bir yıl gibi kısa bir sürede BM Genel Sekreteri’yle dört kez zirve toplantıları yapıldıktan sonra yapılması gereken şey bellidir. Bu konuyla ilgili bir diplomatın sürekli tekrarladığı gibi “ya Kıbrıs sorununu çözmek ya da çözülemez olduğunu kanıtlamak”. Yapılacak olan budur, erteleme değil. Artık halkın önemli bir kısmı kapsamlı çözüme olan inancını yitirmiştir, bu yüzden ucu açık müzakere ya da erteleme kabul edilemez. Bakın bunca yıldır ucu açık müzakere Kıbrıs Türk halkı üzerinde bir tür afyon, bir tür uyuşturucu görevi gördü bence. Atılması gereken onca adım, yapılması gereken onca önemli reform ya ertelendi ya da görmezden gelindi. Tüm bunların gerekçesi de hazırdı, “Kıbrıs sorunu çözülmedi, bunların asıl nedeni Kıbrıs sorunudur, bu hallolmadan birşeyi değiştiremeyiz, müzakereler devam ediyor”. Uluslararası aktörler de müzakerelerin devamını ve çözümün yakın olduğunu söyleyerek bize yönelik yapmaları gerekenleri hep ertelediler ve verdikleri sözleri tutmadılar. Biz bu kez BM Genel Sekreteri’ni ucu açık müzakere sürecine karşı duruşu açısından kararlı görüyoruz ve bu bizi memnun ediyor. Sanırım son yapılan Greentree görüşmesi ertesinde artık ucu açık müzakere anlayışının terk edildiğini ve sürecin son aşamasına artık daha yakın olduğumuzu söyleyebiliriz.
-Süreç bundan sonra nasıl ilerleyecek, dolaylı görüşme yoluyla mı?
Aslında görüşmeler “doğrudan görüşmeler” şeklinde devam edecek. Biliyorsunuz geçmişte genelde taraflar arasında doğrudan görüşme imkanı bulunmadığı zamanlarda, örneğin müzakereler için tarafların önkoşul ortaya koyduğu dönemlerde, dolaylı görüşme yöntemi denenmekteydi. Oysa Greentree’de kullanılan ve bundan sonra adada yapılacak görüşmelerde de yararlanılmasına karar verilen şey aslında teknik anlamda “mekik diplomasisi” şeklinde adlandırılabilir. Dolaylı görüşme bu şartlarda yanıltıcıdır. Yapılacak olan şey, doğrudan görüşmelere ilaveten ve bunları desteklemek maksadıyla mekik diplomasisi yönteminin kullanılması ve bu yolla BM’nin son Cenevre görüşmesinden bu yana artan rolünün iyice vücut bulmasıdır.
‘AMACIMIZ UMUT POMPALAMAK DEĞİL’
-Kapsamlı çözüm konusunda umutlu musunuz?
İhtiyatlı iyimser olduğumu söyleyebilirim. Tabii ayaklarımız yere basarak konuşmalıyız. Bu, yaklaşık 43 yıldır devam eden bir müzakere sürecidir ve çözümü tabii ki kolay değildir, söylediğimiz şey, bunun çözümünün imkansız olmadığıdır. İlerleme olduğunu ya da sorunun çözümünün mümkün olduğunu söylediğimizde kimse umut pompalamaya çalıştığımızı düşünmesin. Geçmişte zemini olmadan, gerçeğe dayanmadan halka umut pompalandığında sonuçlarının ne olduğunu hep birlikte gördük. Aslında Kıbrıs Türk halkı da yaşadığı tecrübe nedeniyle boş umutlara ve sözlere kanmaz zaten. Burada önemli olan marazi bir ruh haliyle her şeyden umudunu kesmemektir. Biz somut ve olumlu bir sonuca ulaşmak için elimizden gelen çabayı ortaya koymaya kararlıyız ve bunu tüm iyi niyetimizle yapacağız. Çabamız, çözümü bulmak için yeterli olmayabilir ama en azından gereklidir.