Yemin törenine Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, KKTC'nin İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, milletvekilleri ve askeri yetkililer katıldı. 

Ülkede pazar günü düzenlenen seçimde yüzde 60,5 oyla 4. cumhurbaşkanı seçilen Akıncı, Cumhurbaşkanlığı Andı'nı okuyarak yemin etti.

Akıncı, törenin ardından KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu'ndan görevi teslim almak üzere Cumhurbaşkanlığı Sarayı'na geçti. 

KKTC Anayasası'nın 100. maddesi uyarınca Cumhurbaşkanı Andı şöyle:

"Devletin varlığını ve bağımsızlığını, yurdun ve halkın bölünmez bütünlüğünü, halkın kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ve Atatürk ilkelerine bağlı kalacağıma; halkımın refah ve mutluluğu için çalışacağıma; her yurttaşın insan haklarından ve temel hak ile özgürlüklerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa ve yasalara bağlılıktan ayrılmayacağıma; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma namusum ve şerefim üzerine ant içerim."

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın Devir-Teslim Töreni Konuşması:

“Değerli konuklar,

19 ve 26 Nisan 2015 tarihlerinde gerçekleşen seçimler sonrasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 4. Cumhurbaşkanı olarak bugün devralmakta olduğum bu büyük sorumluluğun tanıklığını yapmak üzere bizimle birlikte olduğunuzdan dolayı sizlere teşekkür ediyorum; bizi farklı iletişim kanalları aracılığı ile izlemekte olan tüm yurttaşlarımızı da sevgi ve saygı ile selamlıyorum.

Sözlerimin başında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Kurucu Cumhurbaşkanlığını yapmış ve bugün aramızda bulunmayan rahmetli Rauf Denktaş’ı toplumumuza verdiği büyük hizmetler nedeniyle saygı ile anıyorum. 2. Cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali Talat ve bugün görevi kendisinden devralmakta olduğum Sayın Dr. Derviş Eroğlu’na da hizmetleri dolayısıyla şahsım ve halkımız adına teşekkür ediyorum.

Cumhurbaşkanı Sayın Derviş Eroğlu ve muhterem eşleri Sayın Meral Eroğlu’na bundan sonraki yaşamlarında sağlık ve esenlik diliyorum.

Değerli konuklar,

Hepinizin bildiği gibi oldukça genç sayılacak bir yaşta aktif siyaset yaşamına başlamış birisiyim. 27 yaşımda iken 1975 yılında oluşturulan Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin Kurucu Meclis üyeliği görevinde bulunmuş, bir yıl sonra da 28 yaşında Lefkoşa Türk Belediyesi’nin ilk seçilmiş Belediye Başkanı olarak göreve başlamıştım.

1975 yılında girdiğim toplum hizmetindeki dönemim 2009 yılına kadar sürmüş, o yıl yapılan genel seçimlerde milletvekilliğine yeniden aday olmamış, iki yıl öncesinde de parti başkanlığından ayrılmıştım. Aslında bu, siyasetten kopuş değil ama koltuğu bırakma anlamındaydı. Gerektiğinde koltuğu bırakabilmenin önemli ve doğru olduğunu düşünenlerdenim. Bu siyasetten kopuş değildi; çünkü ben siyaseti sadece makam, parti başkanlığı, milletvekilliği olarak algılamıyorum. Siyaset eğer yaşamı daha güzel kılabilme uğraşısıysa ki ben öyle olduğuna inanıyorum, buna devam etmekteydim.

Nitekim o dönemde, 28 yaşımdan 42 yaşıma kadarki gençlik yıllarımı hasrettiğim Lefkoşa Belediye Başkanlığı’ndaki deneyimlerimi içeren 500 sayfalık bir kitabı kaleme aldım. Benim göreve başladığım zaman hissettiğim kaynak kitap sıkıntısını benden sonrakilerin yaşamaması için ciddi bir katkı yaptığıma inanıyorum.

Aktif siyasal yaşamda olmadığım son 5 yılda, önceleri bunun makûl bir durum olduğunu düşünen halkımızın çeşitli kesimlerinden Cumhurbaşkanlığı adaylığım yönünde giderek artan telkin ve teşvikler sonrasında aday olmaya karar verdim; çünkü bu kaçınılmaz bir sorumluluk haline gelmişti.

Bilinmesini isterim ki, yurttaşlarımızın adaylığımı neden istediklerine ilişkin gerekçeleri benim 4 boyutlu siyaset vizyonumun esaslarını oluşturmuştur. Seçim kampanyamız boyunca sürekli olarak paylaştığım bu vizyon halkımızın büyük desteğiyle artık toplumsal bir boyut kazanmıştır.

Bu, sadece bana ait bir vizyon değildir; halkımıza aittir, halkımızın talepleridir. Bu çerçevede halkımıza anlatarak onay aldığımız bu görüşler benim halkımla yaptığım bir sözleşme anlamındadır ve benim için bağlayıcı olan en önemli belgedir. Görevde olduğum sürece bu yönde hareket edeceğim kuşkusuzdur.

Değerli konuklar,

Kıbrıs’ta yıllardır çözümsüz kalan sorun ve yarattığı statüko sürdürülebilir değildir; hem adamızın ve hem de bölgemizin barışı ve huzuru için de ciddi tehditler içermektedir. Birleşmiş Milletler parametrelerinin öngördüğü ve son olarak 11 Şubat 2014 tarihli ortak açıklama metninde de ifade edilen, iki kesimli, iki toplumlu federal bir çözümde, her iki tarafın da kazanacağı çok şey vardır. Böylesi bir çözüm, bölgesel istikrara da katkıda bulunacaktır. Bu bağlamda, çözüm odaklı bir anlayış ve halkın iradesini müzakere masasına yansıtacak bir kararlılıkla hareket edeceğim.

BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide ile gelecek hafta yürüteceğimiz temaslarla yeni müzakere sürecinin alt yapısının hazırlanmasına katkıda bulunmaya çalışacağız. 10 yıl önce Avrupa Birliği sürecinde yitirilen çözüm fırsatının bir kez daha var olduğuna inanmaktayım.

Yeter ki tüm taraflar bunun bir ortak ihtiyaç olduğu noktasında aynı fikirde olsunlar ve ortak vizyonla tüm tarafların kazançlı çıkacağı ortak yarar paydasında buluşabilsinler.

Rumların yönetimindeki Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği’ne girmiş olmakla birlikte yanlış ekonomik kararlar sonrasında çöken ekonomisi ve Doğu Akdeniz’de bulunan doğal gaz Kıbrıs sorununa çözüm için yeni dinamikler yaratmıştır. Henüz su yüzüne çıkarılmamış doğal gaz yüzünden kavgaya tutuşmak yerine bu zenginliği hakça paylaşmak konusunda uzlaşmak ve çözümle birlikte bu gazı Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşımak, en akılcı, en hızlı ve en az maliyetli yol olarak görülmektedir.

Denizlerimizin altındaki doğal gaz zenginliğini de, 9,000 km karelik bu adanın topraklarını da, Türkiye’den adaya gelmesini beklediğimiz suyu da – TC yetkililerinin bu yöndeki açıklamalarını da dikkate alarak – adil ölçüler içinde paylaşabilme becerisini gösterebilmeliyiz. Bunun yanında, tarafların birbirini tahakküm altına almadan, eşitlik, güvenlik ve huzur içinde bir gelecek kurabilmeyi başarmaları zor ama gerekli bir görev olarak önümüzde durmaktadır. Güneydeki liderliğin de bu vizyonu bizimle paylaştığını görmek en büyük arzumuzdur.

Kuşkusuz, kapsamlı çözüm uğraşlarının yanı sıra, paralel bir süreçte, her iki toplumun günlük yaşamına katkı yapacak çeşitli güven artırıcı önlemlerin uygulanmasının özel önemi olduğunu düşünmekteyim.

Bu kapsamda, Kapalı Maraş bölgesinin BM gözetiminde yerleşime açılması ve bu açılışa eş zamanlı olarak Kıbrıslı Türklerin, ticaret ve turizm alanında yaşadıkları dar boğazların aşılması ve doğrudan ticaret ve direkt uçuşlar için Mağusa Limanı ve Ercan Havaalanının kullanılabilmesinin yolları üzerinde uzlaşma arayacağız. Bunun tüm paydaşlara sağlayacağı ortak yararın yanında kapsamlı çözüm çabalarına da katkı yapacağına inanmaktayım.

Kapsamlı çözüme ulaşmak elbette temel hedeftir. Uğraş alanımızın esası orası olacaktır. Güven artırıcı önlemler, paralel bir süreçte ve ana hedefe yardımcı oldukları sürece anlamlı olacaktır. Bu çerçevede yeni sınır kapılarının açılması ve mobil telefonların her iki kesimde de çalışır hale gelmesinin önemi aşikardır.

Değerli konuklar,

TC Başbakanı Sayın Davutoğlu 5 ay önce Atina’da Türk ve Yunan iş insanlarının ortak bir toplantısında yaptığı bir konuşmasında “iki ayrı devlet ve millet olabiliriz ama ülkelerimizi tek coğrafya imiş gibi planlamak akıl işidir. Bundan her iki ülke de kazançlı çıkar” demişti. Sayın Başbakan’ın bu vizyonunu paylaştığımı ifade ederken, burada da 9,000 km karelik bu adayı, iki tarafta siyaseten eşit iki kurucu devletin oluşturacağı federal çatı altında ama tek coğrafya olarak planlamanın akılcılık olacağını ve bundan tüm tarafların kazançlı çıkacağını vurgulamak isterim.

Kıbrıs’ta çözüme ulaşmak sadece adanın iki toplumu arasındaki ilişkilere değil, Türk-Yunan, Türk-AB ve gelecekte federal Kıbrıs -Türkiye ilişkilerine de ciddi katkı sağlayacaktır.

1968 yılından beri fasılalarla uzayıp giden Kıbrıs müzakerelerini artık olumlu bir sonuca bağlamak için gerekli olan kararlılık ve irade bizde mevcuttur. Umarım, Sayın Anastasiades de 2004’te Annan Planı döneminde gösterdiği kararlılık benzeri bir yaklaşımı sergileyecektir. Sayın Anastasiades ile aynı yaş kuşağına aidiz. Eğer biz de çözemezsek, bizden sonraki kuşakların çözmesi korkarım ki daha da zor olacaktır.

Dolayısıyla böylesi bir günde çağrım yıllarca yapılan karşılıklı suçlama ve günah keçisi yaratma oyunlarına yeltenmeden, gerçekçilik ve akılcılıkla çözüm doğrultusunda hareket etmeyi başarmaktır.

Değerli konuklar,

Kıbrıs sorunu konusunda uğraşlarımızı sürdürürken görmezden gelemeyeceğimiz diğer bir gerçek de hayatın devam ettiği ve biriken iç sorunlarımızın çözüm beklediğidir. Görev sürem boyunca siyasal partilerin iç işlerine değil ama toplumumuzun iç konularına duyarlılık gösteren bir anlayış içerisinde olacağım. Hükümetlerin yerine geçmeye çalışmadan, kurumlar arası işbirliğini teşvik eden, onlara rehberlik ve öncülük yapan bir davranış sergileyeceğim.

Temiz siyaset, şeffaflık, hesap verebilirlik ve yolsuzlukla mücadele konularında Cumhurbaşkanlığı makamı olarak üzerime düşen görevi yerine getireceğim.

Değerli konuklar,

Aramızda önemli tarihsel ve kültürel bağlar bulunan Türkiye ile olan ilişkilerimizde karşılıklı saygıya dayalı, karşılıklı yarar temelinde işbirliğini gözeten kişilikli ilişkiler kurulması talebi her iki tarafın da yararına olacak bir gelişme olarak algılanmalıdır. Kıbrıs Türk toplumunun iradesinin yönetime doğrudan yansıması, kendi kurumlarında söz sahibi olması aslında gecikmiş bir durumdur. Bu kurumların gerçek anlamda sahiplenilmesi, iyi yönetilmesi ve Kıbrıs Türk Hava Yolları ile yeni belediye yönetiminden önceki Lefkoşa Türk Belediyesi’nde yaşananlara benzer olumsuz durumların yaratılmaması ise yaşamsal önemdedir. Propaganda sürecinde sıklıkla vurguladığım gibi aynayı yüzümüze tutmayı da becerebilmeliyiz. İçte ve dışta tüm ilişkilerimizde uzlaşma anlayışıyla hareket edeceğiz. Uzlaşmanın temeli karşılıklı haklara saygıdan geçmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti yetkili makamlarıyla, özellikle Kıbrıs sorununda verimli bir istişare ve işbirliği içinde hareket edeceğimiz kuşkusuzdur. Bunun yanında, kendi kendine yeten, kendi kendini yönetme becerisine sahip bir KKTC, gelecekte bir federal yapıda uluslararası hukuk içinde ve AB kurumlarında çok daha sağlıklı bir biçimde yerini alabilecektir.

Bu gelişme Kıbrıs Türkleri’nin olduğu kadar Türkiye’nin de yararınadır ve uluslararası alanda her iki tarafın imajının güçlenmesine de katkı yapacaktır.

Değerli konuklar,

Yurttaşlarımıza bağımsız ve tarafsız bir Cumhurbaşkanlığı sözü vererek seçildim. Bu sözüme de sadık kalacağım. Cumhurbaşkanlığı toplumun tümünü kucaklayan, gerçek anlamda bağımsız ve tarafsız bir makam olacaktır. Tüm siyasi partilere eşit mesafede ve tüm renkleri kucaklayan demokratik bir tavır içinde olacağım. Sivil toplumla daha yakın bir diyalog içerisinde toplumumuzdaki tüm değerlerden en yüksek seviyede katkı sağlayabilmenin yolunu açık tutacağım. Tarafsızlık ise ilkesizlik demek değildir. Demokrasi, insan hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği, çocuk hakları, engelli hakları, çevre konuları, sosyal adalet, hukukun üstünlüğü, özerk kültür – sanat ve benzeri konularda doğrudan yana taraf olmak cumhurbaşkanlığım döneminin vazgeçilmez ilkeleri olacaktır.

Değerli konuklar,

Son olarak şunu da ifade etmek istiyorum. Bugün devralmakta olduğum makamda ve törenin ardından gireceğim bu tarihi binada mal sahibi değil, belli bir süre kiracı olduğumu hiçbir zaman unutmayacağım. Gerçek mal sahibinin halkımız olduğunu bir an bile hatırdan çıkarmayacağım. Yarın kutlanacak olan 1 Mayıs İşçi ve emekçi Bayramı vesilesiyle tüm alın teri ve emeği ile geçinenleri kutluyorum.

Yaşadığımız bu topraklarda, dini, dili, ırkı, rengi, kökeni ne olursa olsun hepimiz yarınlarımızı birlikte şekillendireceğiz. Elbirliğiyle daha güzel, daha aydınlık bir geleceğe hep birlikte ulaşacağımıza yürekten inanıyor, hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.”