Bu sözler geçtiğimiz yüzyılın efsane ismi, spor hayatında olduğu kadar sosyal hayatında da dünya çapında sevilen, saygı duyulan büyük insan “Muhammed Ali” ye ait. Dün sonsuzluğa göç ederek bizlere başarılarını olduğu kadar ideallerini de hatıra bıraktı. Ringlere çıktığında başlığımızdaki sözlerin gereğini yapar ve boks dansı ile hepimizi büyülerdi. Kıtalar arası saat farkından dolayı maçlarını genellikle sabaha karşı seyredebiliyorduk. Bir dönem böyle geçti, ancak hayatına daha detaylı bakıldığında, ikinci dünya savaşı sonrasında değişen dünyanın başkaldıran yapısı tüm çıplaklığı ile görülebilmektedir.

Başkaldırının meşalesi ilk olarak 1915 Çanakkale savaşında Mustafa Kemal’in Emperyalist Ülkelerin oluşturduğu ittifak ordularını durdurup geri göndermesi ile yakılmıştır. Bunu takip eden süreç de genç Türkiye devletinin “Kurtuluş Savaşı” ve bağımsızlığına ulaşması Afrika, Orta Doğu ve Asya’da köle, esaret altında, koloni idaresinde pekçok ulusun kendi bağımsızlık meşalelerini ateşlemesine kıvılcım olmuştur.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında kutuplaşan dünya siyaseti beraberinde koloni yönetimlerinin sona ermesini ve yeni ulus devletlerin oluşmasını sağladı. Bu sırada ülkelerin toplumsal yapıları da değişmeye başladı. Bunlardan en önemlisi yazımıza konu olan “Muhammed Ali” başkaldırısı. Farklı renkten geldiği için şampiyonluğu hazmedilemeyen, İslamiyeti seçtiği için ötelenen ve gözden düşürülebilmek için zorla Vietnam’a savaşa gönderilmek istenen,  gitmediği için hapse atılıp boks lisansı iptal edilen bir efsane sporcu, örnek insan. Farklı zamanlarda kaybettiği dünya şampiyonu ünvanını üç defa geri almayı başaran azmin örneği.

Çok değil 50 yıl önce özgürlükler ülkesi olduğu söylenen Amerika Birleşik Devletleri’nde siyahlar ve beyazlar ayni sosyal alanları birlikte paylaşamıyorlar, sosyal hizmetleri eşit ve birlikte alamıyorlardı. Bu aşağılayıcı sosyal yapı yüz yıllar önce topraklarından koparılarak Amerika kıtasına köle olarak getirilmiş olan siyah ırkın isyanı ve beyazların da bu isyanı bastırmak için kaba kuvvet kullanması ile bir süre devam etti. Sonrasında tüm dünyada yayılan özgürlük, sosyal eşitlik ve sosyal adalet ilkeleri toplumların değişimine imkan sağladı.

Bugün geriye baktığımızda geçen yüz yılın çok çalkantılı ve acılarla dolu geçtiğini görüyoruz. Yüz yıl önce Çanakkale’de durdurulan emperyalist zihniyet bugün kabuk değiştirmiş olarak Orta Doğu’da benzer acılara sebep olmaktadır. Yeni dönemde toplumların bilgiye, eğitime ve paylaşmaya verecekleri önem acılardan kurtulmalarının anahtarı olacaktır.