1.BÖLÜM

Binlerce insanın cezaevine girmesine, on binlerce ailenin mağdur olmasına, üzerinde kasırgalar kopartılmasına ve dünya kamuoyunda sıkça tartışılmasına rağmen içeriği hiç tartışılmayan veya tartışılması engellenen KCK iddianamesini bir tarafa koyalım, tamamen kopya olan ve kendi ideolojik argümanları doğrultusunda faşizan bir hale sokulan KCK modelini okuyunca tamamının kopya olduğunu gördüm.

Gerçi kopyacılık PKK geleneğinde başta kokuyor ve özellikle Öcalan’ın Marks, Weber, Lenin, Stalin ve Mao gibi insanların teorilerini kendine göre uyarlayarak ideoloji haline getirmiştir. Önü kapalı, sığ, kısır ve acımasız olan ideolojiyi tercih eden PKK, önü açık olan tüm teorileri dışlamıştır.

Her defasında da Kürt halkına manifesto olarak deklare edilen bu kopyaların tarumar olması sonucunda yaptıkları kongrelerinde model değişikliğine gitmek zorunda kalmışlardır. PKK ideolojisinin sürekli rotasını şaşırması ve dünya pusulasına uymaması sonucunda da bu değişiklik Kürt ve Türk halkının canına okumuş ve kardeşkanın daha çok akmasına sebep olmuştur.


Ancak buna rağmen PKK veya KCK yaptıkları yanlışların doğruluğunu inatla savunmuş, gerek Kürt ve gerekse Türk kamuoyunda haklı olduklarını ısrarla dile getirmişlerdir.


Yani aldıkları her kopya bu ülkenin evlatlarının kanına ve canına mal olmuştur.


KCK modelinin izini ABD’de süren, araştıran ve muazzam bilgilere ulaşan Araştırmacı-Yazar Sinan Tavukçu’dan bu tezi alıp okuyunca gerçekten dehşete kapıldım. Kendi kendime bu kadar da olamaz dedim. Bu tezini benimle paylaşan Sinan Tavukçu hocaya ayrıca teşekkür ederim.


Çok uzun olan modelin önemli bölümlerini ve KCK’nin bu modeli nasıl kopya aldığını gözler önüne sermeye çalışacağım. Kararı da size değerli okuyucularıma bırakacağım.


Şimdi KCK modeli Murray Bookchın’in “Toplumsal Ekoloji” felsefesi çerçevesinde KCK siteminin yaratılması ve yurttaş temelli yeni bir örgütlenme modelinin yapılandırılmasıdır.


PKK 8. Kongresinde adını KADEK (Kongreya-Azadiya Demokratika Kürdistan-Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi) olarak değiştirmiş, 27 Ekim-6 Kasım 2003 tarihleri arasında yapılan 9. Kongrede bu adı Kongra-Gel (Kürdistan Halk Kongresi) olarak tekrar değiştirmiştir.


Kongra-Gel Genel Kurulu’nun 17 Mayıs 2005 tarihli oturumunda kabul edilen KCK Anayasası’nda (31.madde) PKK kendisini, önderlik felsefe ve ideolojisinin hayata geçirilmesinden sorumlu KCK sisteminin ideolojik gücü olarak konumlandırmıştır. KCK sisteminin içerisindeki her kadronun ideolojik, ahlaki, felsefik ölçüler açısından PKK yapılanmasına bağlı olduğu bu anayasada vurgulanmıştır.


PKK var olduğundan beri, ideolojik olarak Kürt siyasal hareketinin tek adresi ve Kürtlerin yegâne temsilcisi olduğu tezini savunmuştur. Ancak örgüt liderliği, Marksist-Leninist ideolojinin yetersizliğini ve etnik temelli siyasi taleplerin örgütü bir arada tutamayacağını doğru olarak analiz etmiş ve yeni bir ideoloji arayışına girmiştir.


Örgüt, Amerikalı özgürlükçü sosyalist Murray Bookchin’in “Toplumsal Ekoloji” felsefesini keşfetmiş, onun teklif ettiği örgütlenme modelini ve söylemini benimseyerek, hem (sözde) paradigma değişikliğine gitmiş hem de tanımladığı ‘yurttaşlık’ kavramı temelinde örgütü yeniden yapılandırmıştır.


Bookchın’e ait olan bu felsefe, KCK anayasasının 11’inci maddesinde yer alan aşağıdaki cümlelerle Abdullah Öcalan’a mal edilmiştir.


“Reberiya Koma Civakên Kurdistan: Koma Civakên Kurdistan (Kürdistan Toplumlar Topluluğu- Kürdistan Demokratik Toplum Konfederalizmi) kurucusu ve Önderi, Abdullah Öcalan’dır. Ekolojiye ve cinsiyet özgürlüğüne dayalı demokrasinin felsefik, teorik ve stratejik kuramcısıdır”. Burada Öcalan’a biçilen rol Saddam’ın diktatör rolünün yanında çok hafif kalmaktadır.


Murray Bookchın’in “Toplumsal Ekoloji” felsefesi ve teklif ettiği örgütlenme modeli ile KCK sistemi ve anayasası birlikte değerlendirelim.


Bookchın’in Kapitalizm Eleştirisi ve Sol Liberter Bir İdeolojiye Duyulan İhtiyaç:


Murray Bookchın, 19. yüzyılda ortaya çıkan Marks'ın, Proudhon'un ve Bakunin'in fikirlerinin, dolayısıyla ne anarşizmin ne de Marksizm’in bugünün dünyasına uygulanamayacağı görüşündedir. Kapitalizmin varlığı ve sürdürülebilirliği, "büyüme" ve “sürekli değişim” prensiplerine dayanmaktadır.


Bookchın’e göre, kapitalizm aynı zamanda yeni bir büyük çelişki üretmiştir; sürekli büyüme üzerine kurulu bir ekonomi ile doğal çevrenin kuruması arasındaki çatışma. Bu çatışma, gelir ve çalışma koşullarından ziyade nükleer güç, kirlenme, ormansızlaştırma, şehrin kötü etkisi, eğitim, sağlık koruması, toplum yaşamı ve az gelişmiş ülkelerdeki işçilerin baskısı etrafında yaşanacak gibi görünmektedir.


O, kapitalist gelişmenin önümüzdeki yıllarda toplumsal ufku çok büyük ölçüde değiştireceğini tahmin etmektedir. Ahlaki değerleri, estetiği, medyayı, popüler arzuları ve benzerlerini bir yana bırakalım, fabrikaların, ofislerin, ikamet edilen alanların, endüstrinin, ticaretin ve tarımın 21. yüzyıl sona ermeden önce çok büyük oranda değişmeyeceğini kim varsayabilir, diye sormaktadır.


Bookchın, sorunlarımızın temel nedenlerinin toplumsal -kapitalizmde, ulus devlette- ilişkilerde ve her şeyin ve tüm ilişkilerin metalaştırılmasında yattığını düşünmekte, rekabet, sınıfsal ve hiyerarşik ilişkilerin toplumu çürüttüğüne inanmaktadır.


Ne yazık ki, antikapitalist ideolojilerinin hiçbiri (ne Marxizm, ne anarşizm, ne sendikacılık, ne de daha genel bir sosyalizm formu) bu meseleleri çözecek durumda değildir. Bu ideolojiler, kapitalist gelişmenin ve teknolojik ilerlemenin daha erken bir dönemindeki sahip oldukları geçerliliğin aynısına sahip değildir. Günümüz için “sol liberter” bir ideolojiye acil ihtiyaç duyulmaktadır.(Bkz. Karar Anı)


Toplumsal Ekoloji Nedir?


Murray Bookchın, tarihte yaşanan ve günümüzde de devam eden bütün kötülüklerin ‘hiyerarşi’ ve ‘tahakküm’den kaynaklandığına inanmaktadır. Ona göre bu kötülük, anti-hiyerarşik ve anti-tahakkümcü duyarlılığa sahip ekolojik bir toplumun yaratılmasıyla sona erdirilebilir.


Murray Bookchın için Ekoloji, “Toplumsal Ekoloji”yi ifade etmektedir. Toplumsal ekolojinin gerekliliğini o, şöyle ifade etmektedir:


“Ekoloji, benim açımdan, hep sosyal ekoloji oldu: Yani doğa üzerindeki tahakküm kavramının, insanın insan üzerinde, hatta erkeğin kadın, yaşlıların gençler, bir etnik grubun diğeri, devletin toplum, bürokrasinin birey, bir sınıfın diğer sınıflar ve sömürgeci güçlerin sömürge halklar üzerindeki tahakkümünden kaynaklandığına inanıyorum.


Benim düşünceme göre, sosyal ekoloji, özgürlük anlayışını sadece fabrikada değil, aile içinde de, sadece ekonomide değil, psişede de, sadece maddi yaşam koşullarında değil, ruhsal koşullarda da sürdürmelidir.


Toplumdaki en moleküler ilişkileri, özellikle kadın ve erkek, yetişkinler ve çocuklar, beyazlar ve diğer etnik gruplar, heteroseksüeller ve eşcinseller –bu liste uzatılabilir- arasındaki ilişkileri değiştirmedikçe, toplum en sosyalist anlamda sınıfsız ve sömürüsüz hâle gelse de, tahakküm varlığını sürdürecektir. (...)


Hiyerarşi var olduğu sürece, tahakküm, insanları bir elitler sistemi etrafında örgütlediği sürece, doğaya hükmetme projesi de devam edecek ve gezegenimizi kaçınılmaz bir yok oluşa götürecektir.


Ekolojik hareket, ancak toplumsal değişme yolunda anti-hiyerarşik ve anti-tahakkümcü bir duyarlılık, yapılanma ve stratejiyi bilinçli olarak geliştirdiği takdirde, gerçekten ekolojik bir toplum amacıyla insan ve doğa arasında yeni bir denge arayışından doğan kendi kimliğini koruyabilir” (Ekolojik Topluma Doğru, shf.76-77)


Bookchın’e göre, toplumsal tahakkümle ortaya çıkan hiyerarşiler, sınıflar, mülkiyet biçimleri ve devletçi kurumlar kavramsal olarak insanlığın doğayla ilişkisine taşındı. Doğa, giderek bir hammadde olarak görülmeye başlandı.


Burjuva toplumunda, insanlar nesnelere dönmekle kalmayıp, metalara, açıkça pazarda satılmak için tasarlanmış nesnelere döndüler. Meta olarak insanlararası rekabet, tamamen gereksiz malların üretilmesiyle birlikte, kendi içinde bir amaç haline geldi. Nitelik niceliğe, bireysel kültür kitle kültürüne ve kişisel iletişim, kitle iletişimine dönüştü.


Teknoloji insanlığın bir uzantısı olmaktan çıkıp, insanlık teknolojinin uzantısı haline gelir. Kadın ya da erkek işçi sadece makinenin bir parçası haline dönüştü.


Devam edecek…