Siz ya da biz

Hiç fark etmez.

Bütün çoğul şahıslar gibi

Aynı renkteniz ve

Kayıplar ülkesinden gelmekteyiz.

Aşılması güç yollardan geçtik bir bir

Şimdi yorgun, bitkin; fakat ümitliyiz.

 

Neydik, neredeydik, kimlerdendik

Bilmeyiz.

Siz ya da biz sadece ve sadece

Kayıplar ülkesinden

Bir rengiz.

Mesela ,

Lacivert bir renk.

Bir kış ikindisinde

Geceye de benzeriz gündüze de..

Bir gün ya da her gün

Gündönümünde

Bir başka renk oluruz yüreklere düşen

Ufuklara sığmayan

Mesela sarı..

Dikeni güle dost, bülbüle yâr olan

Can alıcı..

 

Aslında can alıcı kızıldır ve

Tarihlerde yazılıdır.

 

Biz onu şimdilerde gurup vaktinden tanırız.

Kızıl, kızgın bir alev

Tutuştururken ağaçsız sokakları

Balkonda günbatımı

İşlenir desen desen…

Bir genç kızın gergefinde,

Hülyalar rüya olur ve hayra yorulmaz

Kayıplar ülkesinde

Hiçbir zaman, hiç kimseden hesap sorulmaz 

 

Ne büyük mutluktur!

Ne kral vardır burada, ne de kraliçe

Sultan da yoktur bey de..

Aç da açıkta kalandan da eser bulunmaz

Ancak bir şeyler hep eksiktir sanki

Bilinir, beklenir ve umut edilir ki

Bir gün çıkagelir

Renklerin en alacası gizlice

Ve bir kutlu muştu gibi savurur dumanı 

Siyah beyaz perdede yaşarız

Sonsuz zamanı

 

Zaman beyaz atlı bir prens

Zaloğlu Rüstem ya da

Fuzuli olur düşer inceden inceye bir bad-ı saba ile

Ateşsiz yangınlara..

Yanarız… yanarız, sabrederiz

Yanarız.  

Çünkü

Sabır bir acı meyvedir

Kayıplar ülkesinde

Asırlardan sonra olgunlaşır

Olgunlaşır ve akıp gider bir nehir gibi

Ama yenmez.

 

Siz ya da biz

Hiç fark etmez.

Bütün çoğul şahıslar gibi

Aynı renkteniz ve

Kayıplar ülkesinden gelmekteyiz..

 

M. Hayati Özkaya