Şehirlerin, kasabaların aklı, bilinci yok derler, öyle biliriz, öyle öğrettiler bize. Ama artık anladım ki, var! Şehirlerin, kasabaların, köylerin, mahallelerin, sokakların aklı var, dili var, bilinci var, hatırası var. Benim kasabam, benim mahallem, benim sokağım; yıllar sonraki kucaklaşmamızda bana aynen şunları dedi

"Dostum !  Ben eski bildiğin arkadaşın değilim! Bak! Şu bayram gününde bile tadım, tuzum yok kardeşim! Git kurtar kendini! Beni devşirdiler! Beni mankurt yaptılar! Ben dönüşümler yaşadım. Artık koynumda barınan, koynumda yatıp kalkan ölümlü insanoğulları kini, nefreti, intikam duygularını, haset ve kıskançlık söylemlerini, iftirayı, yalanı, riyayı benim ellerimin arasında yayıyorlar. Tebessüm, huzur, dostluk, samimiyet dolu bedenimi, rezil rüsva eylediler. Harabeye, viraneye döndürdüler. Bütün ölümlüler artık tetikte yaşıyor. Her an, her şey olabilir, her an bir bela olabilir diye, insanlar artık benim sokaklarıma çıkmak istemiyorlar. Benim taş sokaklarımda, benim çamur kokan mahallerimde, tavukların, civcivlerin, ördeklerin bile korkmadan dolaştığı yollarımda, şimdi nemrut, somurtkan, nobran, korkak, sinmiş, endişeli ve ürkek insanlar dolaşıyor. Eskiden yağcılık, yalakalık yoktu. Eğer birisine bir samimiyet, hürmet, sevgi gösteriliyorsa eskiden, bu hissedildiği için gösterilirdi. Şimdi iki akçe menfaatler için insanlar neredeyse birbirlerinin ayaklarını yalayacaklar ve birbirlerini peygamber, padişah falan ilan edecekler. Git kardeşim! Git! Uzak diyarlara git! Seni hiç kimsenin bilmediği, seni hiç kimsenin tanımadığı yaban ellere git. Çünkü burada hemşeri, akraba, komşu  olanların birbirlerine yaptıklarını ,yedi kat eloğlu el yapmaz, hatta düşman bile yapmaz. Doğal insanların, senin çok sevdiğin, seni de çok sevmiş olan doğal insanların topyekunu şimdi benim mezarlığımda serviler altında yatıyorlar.

Kendisini Sezar, Napolyon, Hitler, Cengiz Han, Sultan Süleyman, Fatih Mehmet, Peygamber, Mekke Sahabisi, Şeyh, Büyük İskender sanan ölümlüler etrafta şımarıkça dolanıyorlar. Gece gündüz müthiş bir küstahlık var bu alemde. Böylesine iftiraya, böylesine kin ve garez, kumpas ve hile gösterilerine şahit oluyorum ama hiçbir mahkemeye beni tanık olarak çağırmazlar. Çünkü benim mahkemeye gidecek ayaklarım, mahkemede konuşacak dilim yok. Onlar öyle sanıyorlar. Halbuki benim ayaklarım, kollarım, bacaklarım, dilim, dudaklarım, gözlerim ve kulaklarım var. Tarihimi, tarihimin has adamlarını, nasırlı elleri öpülmeye layık muhteşem saygınlıktaki kadınlarını ben hiçbir zaman unutmadım. Ama bu nankörler  bu ülkeyi, bu şehirleri, bu kasabaları, bu köyleri kuran tarihin muhteşem kahramanlarına hakaret yağdırmaya başladılar. Tarihe, vatana, millete kötülükleri, şer etkileri dokunmuş iblisleri de hayırlı adamlar olarak yad etmeye ve şehrin meydanlarına onların isimlerini vermeye başladılar. Ben tahammül edemiyorum artık. Bayırlarımdan aşağı birkaç teneke gaz dök ve beni cayır cayır yak diye yalvarmak istiyorum sana ama bir taraftan da acaba o eski muhteşem insanların benzeri hayırlı bir nesil benim bağrıma tekrar gelir mi diye de umutlanıyorum. Haydi sevgili kardeşim! Git artık! Seni bu sokaklarda ağırlamaya artık utanıyorum. Artık sana bakamıyorum. Sana karşı mahcubum, başım eğik, yüzüm kızarıyor. Çünkü iftiraların, kumpasların, yalanların, riyaların, dalkavukluğun, düşmanlığın ,kin ve nefretin derin izlerini 13 yıldır bağrıma kazıyorlar. Keskin hançerlerle bağrımı deliyorlar. Git artık! Lütfen git!’’

Sokağımı dinledim. Mahallemi dinledim. Caddelerimi dinledim .Kasabamı dinledim. Gözlerimde biriken sıcak gözyaşlarını tutamadım. Yanaklarımdan yuvarlandılar ve memleketimin taş sokaklarına düştüler.

"Acaba ben öldükten donra senin mezarlığında, servilerinin altında beni saklar mısın?" diyecek oldum. Diyemedim. Ama sokağım beni işitti. Bana cevap verdi.

"Dirine layık olamadım ki, dirini ağırlayamadım ki, ölünü nasıl kucaklayabilirim? Çok istiyorsan, her kese bir çukur, ve çukurunun üstüne bir servi bulurum, ama ne önemi var ki’’ dedi. Sonra ilave etti

"Kırılma bana! Affet beni! Artık sen eski sen olsan da, ben eski ben değilim’’ dedi.

Ben sessiz hıçkırıklarımla sessizce haykırdım

"Sen de beni affet, ben de eski ben değilim. Yanında omuz omuza seninle savaşmak ve bu hayasızlıklara son vermek isterdim’’ dedim.

Gülümsedi bana. Ama gözlerinden yaşlar boşanıyordu.

Arkamdan sessizce  bağırdı

_Cumhuriyet bayramın kutlu olsun evlat!