Bundan yaklaşık 4 yıl kadar önceydi.

Gelecekle ilgili planlarımız yerini ekonomik kriz denen ucu bucağı belli olmayan kaygıya bıraktı.

Kriz İngiltere’yi Türkiye'deki gibi ‘teğet’ (!) geçmedi...

Önce bankalarla başladı herşey

 Kriz öncesi bol kepçeden dağıttıkları ev kredilerini durdurunca ev alma hayalleri süresiz olarak ertelendi.

Büyüklü küçüklü çok sayıda iş yeri teker teker kapandı.

Karşı komşu önce lokantasını kapattı, sonra evini sattı, şimdilerde ise aynı sokakta inşaatlarda çalışarak evini geçindiriyor.

En çok zaman geçirdiğimiz kitapçı kepenklerini indirdi ve yerini herşeyin 1 pound a satıldığı başka bir dükkana bıraktı.

Geçtiğimiz kış domuz gribi filan bayağa bir gündem değişmişti de şu sıralar kriz lafları yine gündemde.

Ama bu sefer ki kriz sanki daha önceki kadar canımızı yakamıyor.

Herşeye yaşayarak alışılıyormuş demek ki...

Aynen eskilerin dediği gibi olucakla öleceğin önüne geçilemiyor.

Bu arada krizden kurtulmanın yolları da basın yayın organlarında bolca işleniyor.

 Mesela BBC radyo programcısı geçenlerde özel günlerde dahi birbirimize hediye almaktan vazgeçmemizi salık verdi. 

Krizle başa çıkmak için binlerce insana seslenen bir radyocunun verdiği fikir bu mu olmalıydı? 

Böyle yüzeysel tavsiyelerin dışında yapılabilecek daha içerikli önlemler var. 

Dünya’yı dışardan seyretmek yerine, olayların akışına kendi çapımızda katkı yapabiliriz.

 Mesela Ben yaklaşık 4 yıldır bakın neler yapıyorum:

Soframızda olması gereken ekmek, süt yumurta gibi ihtiyaçlarımızı karşılamak için büyük zincir marketler yerine mahallemizin sütçüsünden veya küçük marketlerden alışveriş yapıyorum.

Özel günlerde hediye almak için kanser, kalp hastalıkları veya çocuklara yardım amaçlı ikinci el eşya satan yardım dükkanlarından yararlanıyorum.

Yine şampuan ilaç vitamin gibi ihtiyaçlar için büyük zincir şirketler yerine küçük eczaneleri kullanıyorum.

Hayır, Biz bu dünyayı dışardan seyretmek için gelmedik ! 

Kaybettiklerimiz var elbette daha da olacak. 

Ama bu zor zamanı yaşarken unuttuğumuz bazı şeyleri hatırlamanın belki de tam zamanı.

Gelişen ve büyüyen teknolojiyle hayat standartmızı yükseltip paranın esiri olduk.

Büyük evlere, arabalara, pahalı giysilere, restorantlara yetişelim derken ailemiz ve dostlarımızla geçireceğimiz zamanlardan çaldık çoğu zaman.

Komşuyla aslında kendimiz yarış edeceğiz diye çocuklarımızı oyuncak manyağı yaptık.

Üretmeden önce tüketmeyi öğrettik.

 Belki de daha fazla vakit kaybetmeden yapacağımız çok şey olduğunu anlamanın tam zamanı ...

 Bu kriz de doğru yaşama sanatıyla mükemmel şeylerin ortaya çıkmasına vesile olabilir.

  Konfuçyüs'ün dediği gibi ‘karanlığa küfredeceğine bir mumda sen yak’