2.BÖLÜM

Akil İnsanlar Karadeniz raporunda şu detayda çok ilginç geldi bana. İnsanlar şunu söylüyor:


“Bizim sorunumuz sanki Kürtlerleymiş gibi anlatıyorlar ama bizim sorunumuz PKK’yla. Hiç kimse Kürt vatandaşlara ayrımcılık uygulamamıştır. PKK, Kürt etnik kimliği üzerinden “ben Kürt’üm” üzerinden bir pozitif ayrımcılık istiyor.


Böyle bir şey de kabul edilemez. Kürt sorunuyla PKK sorununu birbirinden ayırmalıyız. Kürtlerle kardeşiz, kız alıp kız vermişiz. Kürtlere karşı ne iş hayatında ne de sosyal hayatta bir ayrımcılık göstermedik.


Türkiye’de herkesi yok sayan bir politika var. Son 20 yıldır Kürt dendiğinde bunun kart kurt sesinden meydana geldiği söylendi. Toplum zihniyeti de bu yönde şekillendirildi. Devletin kuruluşunda tek tipçi bir rejim yaratıldı. Dolayısıyla bundan ötürü bir meşruiyet krizi yaşandı. Sorun yoktu deniyor. Sorun yoktu değil, sorun söylenmiyordu. Söylenmediği için de bilinmediğini düşünüyorduk.”diyor Dursun ve Temel kardeşler…


Sürece karşı duran partileri eleştiriyor Karadeniz…


Yürütülen barış sürecine karşı duran partileri eleştiren Karadeniz halkı şunu diyor: “Siyasi partilerin bazılarının sürecin dışında kalması büyük bir eksiklik olarak değerlendirilmiştir. Soruna dar siyasi perspektiften bakılmaması ve ana parametreler konusunda AK Parti, BDP, MHP, CHP anlaşması gerektiği beyan edilmektedir.


“Bazı resmi kurumların tabelalarından TC ibaresinin kaldırılması” ise hemen hemen her ilde eleştiri konusu olmuştur.


Bu durum atılan her adımın önemli olduğunu ve yanlış en kötüsü ne olur? En kötüsü 4 ay öncesine döneriz. Kar olan o sürede kimsenin ölmemesi olur. Bosna’da bir okulda Sırp, Hırvat ve Boşnak’ın el ele yürüdüğünü gördüm. Birbirlerini sokakta boğazlayanlar birbirleriyle el ele tutuştular. Dolayısıyla biz bunu rahatlıkla başarabiliriz.


Bu ülkede bir sürü etnik grup var. Her sabah onlara “Ne mutlu Türk’üm diyene” dedirtmemek lazım.


Bu süreç neden yıllar önce değil de şimdi oldu diye soracak olursak ne yazık ki sivil idare Türkiye’de ilk defa tam iktidar olabildi. Bugün barış olayı meydana gelmişse bir istikrar meydana gelmiştir. Bunu sağlayan da derin unsurların temizlenmesidir.


Sayın Başbakan demiyor mu ki ben taviz vermiyorum diye. Eğer yarın Başbakanın taviz verdiği ortaya çıkarsa bu memleketin halkı sandıkla AK Parti’yi iktidardan indirecektir. Hiç kimse endişe etmesin, artık son durumuna gelmiştir PKK. 27 Nisan 2007’de muhtıra veren komutanlar bu cuntanın içindeydiler. İlk defa bir hükümet bu cunta karşısında dik durdu. Ve dik durması da bir fırsat yarattı. Dolayısıyla da istikrarlı, demokratik bir ülke yaratıldı. Abdullah Öcalan’ın bu istikrarlı hükümeti görmesi, görüşlerini değiştirdi. Dolayısıyla bundan ötürü yeni süreç başladı. Yoksa bir taviz filan söz konusu değildir. Hiçbir iktidar tavize katiyen izin vermez.


İngiltere ve İspanya anlaşarak, uzlaşarak kendi sorunlarını çözdü. Şimdi Türkiye’de sorunu çözmeye çalışıyoruz. Bu sorun yılların sorunu. Ne yapıyor, MİT Öcalan’la görüşüyor, görüşmesi gerekiyor. Yılların Öcalan’ı ayrı bir devlet dedi, eyalet dedi ama şimdi hepsinden vazgeçti. Türkiye Cumhuriyeti son 2 yılda özel kuvvetlerle PKK ile mücadele etti. Ama savaşın kazananı yok.


Muhalefet partilerinin de bu sürece katılmasıyla barış dili daha sağlamlaştırılmalı. Eğer %30-%40’lık bir kesim bu süreç dışında bırakılıyorsa bu durum ben de dahil olmak üzere hepimiz açısından basiretsizliktir. Barış sürecinin ilk evresini bir normalleşme süreci olarak görmek lazım. Önce silahlar bırakılacak. Toplum da en rahat şekilde barışı konuşabilecek. Dolayısıyla şu an barışın ilk evresini yaşadığımızı bilmeliyiz.


Toplum normalleşmeden barış sağlanamaz. On yıllardır ciddi tahribatlar bırakmış bir sorun kolay kolay çözülemez. Önce bir normalleşme sağlanması gerekir. Bütün bunların sağlanmaması büyük eksiklik olur. Özellikle de CHP’nin bu sürece katılması yönünde çalışma yapılmalıdır. Hem AK Parti hem de CHP birbirlerine karşı olumsuz bir dil kullanmaktan vazgeçip diyaloga açık bir dil kullanmalılar.”denilmektedir.


Karadeniz raporunda yeni Anayasanın zorunluluğu vurgusu!


Raporda sorunun çözümü için Anayasanın mutlaka değiştirilmesiyle ilgili taleplerde var. Raporda “Asıl sorun silahlar bırakıldıktan sonrasıdır. Anayasanın değiştirilmesi ve etnik kimlik tanımlarından vazgeçilip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının sağlanması gerekiyor.


Mahalli düzeyde itibarlı kişiler olarak bilinen din adamları, hocalar, öğretmenler, esnaf ve çeşitli topluluklar içerisinde yer alan sivil kanaat önderleri gibi bilhassa siyasete uzak, politik kutuplaşmaların dışında kalmış kesimler, çözüm sürecine büyük katkı sunmaktadır. Ancak ulusal düzeydeki gazete ve televizyonlardaki haberlerin veriliş şekli, İmralı’ya yapılan ziyaretlerde Abdullah Öcalan’ın mesajları, Karayılan’ın bundan sonraki aşamalara ilişkin beyanatları, Kandil görüntüleri ve açıklamaları Karadeniz Bölgesinde özellikle sürece karşı olanlar tarafından çok yoğun biçimde kullanılmaktadır. Bu tür haberler bölge halkının söylemlerini keskinleştirmektedir.


Türkiye’yi Irak ile kıyaslayıp süreci ABD ve AB’nin Türkiye üzerindeki oyunlarına bağlayanlar bu durumu BOP projesinin bir ayağı olarak gören değerlendirmelerde bulunmaktadır. Bu bağlamda dış düşman ve tehdit algısı kafaları karıştırmaktadır. Toplantılarda konuşan din adamları, “barış” üzerine, “affetmek” üzerine “ırkçılığı reddetmek” üzerine Kuran'dan ayetler, Peygamberin yaşamından örnekler vererek tezlerini destekleyen açıklamalarda bulunması oldukça önemlidir. Sorunun çözümü noktasında ortak nokta dindir. Çözüm sürecinde toplantılar yapılıyor ama neden din unsuru ihmal ediliyor?


Bölgede siyasi eğilim olarak milliyetçi düşünceye mensup olanlar sürece daha soğuk bakmaktadır.


Özellikle MHP Genel Başkanının sürece ilişkin sert söylemi milliyetçi kesimde etkisini göstermektedir.


9 Mayıs 2013, Akil İnsanlar’ın Trabzon ve Gümüşhane’de gerçekleştirdiği toplantılarda geniş çaplı protesto yaşanmaması Rize’deki muhalefeti harekete geçirdi. Akil İnsanlar’ın Rize toplantısı tarihini öğrenemeyen muhalefet partileri Trabzon’daki cılız tepki durumuna düşmemek için şayialar üzerine üyelerine çağrılar yapıyor.


CHP Rize Merkez İlçe Başkanlığı dün sabah partililere gönderdiği davet mesajında Akil İnsanlar’ın Rize’ye geldiğini belirterek, üyeleri partiye çağırdı. Mesajda, “Akil İnsanlar toplantı için Rize’ye gelmiştir.


Toplantı bugün saat 11:00’da yapılacak. Partililerimizin saat 10:00’da Merkez İlçe’de toplanması önemle duyurulur” denildi. ÇAĞRI üzerine 80 kadar partilinin apar topar CHP ilçe başkanlığında biraraya geldiği ancak ikinci mesajla partililerin dağıldığı öğrenildi. İkinci mesajda: “Sayın üyemiz yanlış bilgi alınmıştır. Yeniden toplanmak üzere herkes işine dönebilir” denildiği öğrenildi.


Pek çok Karadenizli tarafından “Ben de eşit olmak istiyorum, ben de elektrik, su parası ödememek ve teşvik almak istiyorum. Benim kullandığım onların ise kullanmadığı hiç bir hak yok söylemi sıklıkla tekrarlanmaktadır.


Teşvikin geri kalmış bölgelere verildiği, Türkiye’nin kişi başına en az geliri olan, başta Şırnak olmak üzere en yoksul 8 ilinin tamamının Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki iller olduğu, ödenmeyen elektrik bedellerinin diğer bölgelerden değil, o ilde yaşayanlardan alınmıştır.


Doğu Karadeniz Bölgesi, 48.256 km2’lik alanı ile ülke toplam alanının %6’sını oluşturmaktadır.


En kötümser ihtimalle böle genelinin alacağı kamu yatırımları, tüm kamu yatırımlarının yüzde 6’sına denk gelmesi öngörülmektedir. Buna karşın Doğu Karadeniz bölgesine verilen yatırım pay oranı 2012 yılında % 4,08’dir. Ancak bu paranın yarısı tek il olan Artvin’e verilmektedir. %2 yatırım da Artvin halkına değil baraj ile santrallere harcanmaktadır.


Bu durumda Karadeniz bölgesi nüfus oranı ile kıyaslandığında alması gereken payın yarısından dahi azını kullanabildiği, bölge insanına etki edecek yatırımların çok az olduğu görülmektedir.”ifade edilmektedir.


“Kürtler cumhurbaşkanı bile oldu ama Kürt olamadı”