1991’de Rus desteği ile başlayan işgal sürecinde Ermenistan sadece tartışmalı olan Dağlık Karabağ’ı değil bunun dışında da 7 vilayeti ve toplamda Azerbaycan'ın % 20’sine varan geniş bir Azerbaycan toprağını işgal etmişti. 20.000 e yakın Azerbaycanlı öldürülmüş ve 1.5 milyona yakın kişi de topraklarından kovulmuştu. Ermenistan etnik temizlik yaptığı bu topraklara bölgede yaşayan Ermenilere ilaveten dıştan nüfus aktararak, buraları tümüyle kendi toprağı yapabileceğini düşündü. Rusya ise, geri çekildiği yerlerde ciddi sorunlar bırakıp gerektiğinde bunları kullanarak geri gelebilme stratejisini kusursuzca kullandı. Defalarca yapılan müzakerelerde, Ermenistan bir milim hareket etmedi. Aksine zaman zaman Azeri topraklarına ateş açmaya bile başladı. Paşinyan’ın 2018’de iktidara gelmesi ile Erivan daha da sertleşti. Ancak 27 Eylül’de, Ermeni saldırıları sonrası, Bakü Ermenistan’ı şok edecek bir cevap vererek işgal topraklarını kurtarmak için harekete geçti. Şimdi Ermeni işgalinin rövanşı oynanmaktadır. Olaylara bakalım.

Ermenistan'ın Paşinyan yönetimi, tam olarak ne amaca hizmet ettiği anlaşılamayan kararlarla kendi kendini çok fena vurdu. Önce doğalgaz ve petrol boru hatlarının geçtiği stratejik Toğuz bölgesine saldırılarda bulunarak tansiyonu yükseltti. Sonra Paşinyan, Türkiye'yi de çok rahatsız eden bu saldırılar sonrası cevaben gelen Türk-Azerbaycan ortak askeri tatbikatlarını dahi tam olarak okuyamadı. Bu inanılmaz bir hataydı. Daha sonra, işgal altında tuttuğu topraklardan Azerbaycan topraklarına yoğun ateş açarak saldırılarda bulundu ve çok sayıda Azeri sivil can verdi. Paşinyan’ın bu saldırının da, öncekiler gibi biraz tansiyonu yükseltip ona içeride milliyetçilik akımlarını güçlendirerek siyaseten yardımcı olacağını düşündüğü anlaşılıyor.

Tüm güvenliklerini ve dış politikalarını büyük güçlere ve oralarda mevcut diasporalarına bağlayan ülkeler, galiba eninde sonunda dış politikalarında kritik olan kaynaklar ve amaçlar dengesini tutturamıyor, değişen güç dengelerini de hesaplayamıyor ve ciddi hatalar yapıyorlar. Ermenistan, her zamanki gibi, Rusya, ABD, Fransa vs beni bırakmaz ve ne yaparsam yapayım bana yardıma gelirler ve bu krizden de kazançlı çıkarım demiştir. Bu tabii ki oldukça tehlikeli bir düşünceydi. Paşinyan bu hesap hatalarıyla bir “jeopolitik boşluğa” düşmüş ve arka arkaya çok hatalı adımlar atmıştır. Etrafında süratle değişen dünyayı okuyabilen danışmanları-uzmanları olmadığı veya varsa bile onları pek dinlemediği anlaşılıyor.

Uluslararası toplum, BM’nin Karabağ'ın Azerbaycan toprağı olduğunu kabul eden 4 karar olmasına rağmen, hala Ermenistan’a çekilmesi için bir baskı yapmamıştır. 1992’de kurulan AGIT Minsk grubu ve özellikle ABD, Fransa ve Rusya'dan oluşan eş başkanlar, 1994’den bu yana devam eden ateşkeste çözüm yönünde hiçbir adım atmadılar ve adeta sorunu olduğu gibi bıraktılar. Bu üç ülkenin oluşturduğu bu grubun, sorunu çözmeye pek niyeti olmadığı çoktan ortaya çıkmıştır. Bu tür sorunlarda büyük güçlerin bir araya gelerek oluşturdukları çeşitli gruplaşmalar onların bölgede ya etkilerini arttırmak ya da bir şekilde etkilerini devam ettirmeye yarayan mekanizmalara dönüşür ve sorunlar buzdolabında tutulur. Onlara göre sorun yönetilmektedir, genişlemesi önlenmektedir ve bölgede kendi çıkarları ve etkileri de korunmaktadır. Bu ülkelerin, sorunda kimin haklı kimin haksız veya sorunun adaletli şekilde çözülmesi gibi bir sorunları yoktur.

Aslında Paşinyan, sokak gösterileri ve Batı desteği ile iktidara gelen ve Putin ile ilişkileri pek iyi olmayan tamamen Batı yanlısı birisidir. Ayrıca daha önce bir dergide çalışan Paşinyan’ın devlet yönetiminden pek anladığı da yoktur. Attığı adımlara bakılırsa, pek rasyonel düşünmediği ve hatta dengeli olmadığı yönünde ciddi iddialar da vardır. Özellikle defalarca insani ateşkese varılmış ancak birkaç saat içerisinde Ermenistan ateşkesleri ihlal etmeye başlamış ve sonunda da ateşkesler çökmüştür. Askeri olarak zayıf olan taraf, genelde ateşkese riayet eder ve ne kurtarabilirse kurtarmaya çalışır. Burada Ermenistan, ateşkesleri devamlı bozarak sorunu genişletmeye çalışmaktadır. Son verdiği demeçte ise Paşinyan, “Karabağ’da barışçı çözüm yoktur” diyerek, halka silaha sarılıp Karabağ’da çarpışmak için çağrıda bulunmuştur. Bu kadar ağır darbe alan ve imkânları belli olan küçük bir ülkenin böyle çıkış yapması oldukça enderdir.

(https://tr.euronews.com/2020/10/21/pasinyan-dan-ermeni-halk-na-dagl-k-karabag-da-diplomatik-cozum-mumkun-degil-cephede-gonull)

ERMENİSTAN'IN DURUMU VE POLİTİKALARI

Aslında resmen 3 milyon, ancak gerçekte, bir buçuk milyona indiği söylenen nüfusa sahip Ermenistan'da halk çok zor koşullar altında yaşamaktadır. Ülkeden kaçabilen kaçmaktadır. Ekonomi adeta çökmektedir. Yüz bin kadar Ermeni vatandaşı Türkiye'de kaçak işçi olarak çalışmaktadır. Gençler ülkede pek bir gelecek görememektedir. Ermeni halkı çok çekmektedir. Bu insanları devamlı aşırı milliyetçilikle doldurarak, onları savaş psikolojisinde tutarak siyaset yapmak bu halka çok büyük bedel ödetmektir. Ermeni halkı, çok daha akıllı liderlere ihtiyaç duymaktadır.

Aslında bir taraftan Türkiye, diğer taraftan da Azerbaycan arasına sıkışmış bu küçük ve fakir ülkenin zenginlik ve refahının ve hatta güvenliğinin bu iki ülke ile yakın işbirliğinden geçtiği açıktır. Aslında Türkiye ve Azerbaycan ile dostluk içerisine girebilmiş olsaydı, bölgeden geçen boru hatlarının hiç olmazsa bazıları Ermenistan üzerinden geçecekti. Ayrıca açılacak ticaret kapıları bölgede yaşayan tüm insanların yararına olacak ve istikrar ve refah artacaktı. Türkiye Ermenistan'la olan geçiş kapısını, Azerbaycan ile olan sorundan dolayı kapatmıştır. Sadece Rusya'ya bağımlı olarak ve Batı’dan gelen bazı yardım ve destekle hayatta kalmak pek mümkün değildir.

Ancak Ermeni liderler, geleceğe değil geçmişe yatırım yaparak diaspora destek ve yardımları ile Türkiye’yi sıkıştırmanın peşine düştü. Diasporanın baskısı ve ekonomik gücü ile kendi kimliklerini tarihte yarattıkları ve kendilerine yarayacağını sandıkları hikâye ve mitlere dayanarak tanımlamaya çalıştılar. Fransa ve ABD’deki güçlü lobilerinin sağlayabileceği desteği çok abarttılar. Los Angeles’teki Ermenilerin gönderdiği para, ABD yönetiminin attığı destek atışları veya Türkiye hakkında geçirilen kararlar psikolojik tatmin yaratsa da; bir ülkenin geleceğini bunlara heba etmek çok büyük ve tarihi bir hatadır. Ne yazık ki, diaspora çıkarları ülke çıkarlarına üstün gelmeye devam ediyor.

Ermeni yöneticileri, Azerbaycan’ı her zaman dövebilecekleri güçsüz bir ülke olarak gördüler. Azerbaycan’ın askeri olarak pek bir şey yapamayacağını düşünerek, onunla sık sık tansiyonu artırmaktan da çekinmediler. Hatta bunu politika haline getirdiler. Öyle görünüyor ki, son 30 yılda Azerbaycan’ın askeri alanda attığı adımları pek takip etmediler. Petrol ve gaz geliriyle büyük adımlar atan Azerbaycan’ı adeta unuttular.

Paşinyan liderliğinin gözden kaçırdığı başka bir kritik nokta da, Rusya'nın çok ciddi değişen global ve bölgesel jeopolitik dengelerde Ermenistan’ın Karabağ’ı işgaline ne kadar daha destek vereceğini hesaplayamamasıdır. Rusya'nın Ermenistan'la yapılan bir güvenlik anlaşması vardır ancak bu Ermenistan’a bir saldırı olması durumunda işler. Karabağ'ın işgalinin devamı için bir garanti değildir. Putin son olarak bunu açıklamış ve Ermenistan'a saldırı yoktur bu yüzden biz karışmayacağız demiştir. Yani Karabağ’ı Ermenistan’ın bir parçası olarak görmediğini söylemiştir.

Bu arada, Ermenistan; Dağlık Karabağ ve 7 reyonda devam eden çarpışmalardan çok uzaktaki Azerbaycan’ın kasaba ve şehirlerine Ermenistan’dan direk füze atışları yapmakta ve sivil can kayıplarına sebep olmaktadır. Çok daha ötede bulunan Nahcivan’a bile saldırılar yapılmaktadır. Ortada doğrudan savaş suçu unsurları vardır. Peki neden Ermenistan bunu yapmaktadır? Erivan, doğrudan Ermenistan topraklarına saldırı olmazsa büyük devletlerin yardıma gelmeyeceğini anlamış ve bu yüzden Azerbaycan’ı Ermenistan topraklarına saldırması için provoke etmektedir. Bu nedenle doğrudan Ermenistan topraklarından uzun menzilli füzelerle Azerbaycan’a saldırmakta ve Azerbaycan'ın Ermenistan’ı vurmasını beklemektedir. Böylece Erivan dış güçlerin yardıma geleceğini hesaplamaktadır. Ancak Azerbaycan bu oyuna gelmemiştir.

RUSYA FAKTÖRÜ

Putin açısından durum şudur: Rusya birçok cephede çarpışmaktadır ve bu da Rus ekonomisini zorlamaktadır. Ukrayna’da Dombass’da sorun vardır ve Rusya buradaki ayrılıkçılara destek vermektedir. Ayrıca Kırım'ın ilhakı ile empoze edilen Batı’nın ambargoları devam etmektedir. Aynı şekilde, Libya'da Rus askeri varlığı da devam etmektedir. AB, şimdi bir de Rus muhalifin zehirlenmesi nedeniyle Rusya'ya karşı yeni ekonomik kısıtlamalar getirebilir. Öte yandan, ABD’nin Yunanistan'daki askeri varlığını artırarak Karadeniz'de hava gücü ile Rusya’yı sıkıştırma stratejisi de genişlemektedir. Her gün Karadeniz'de NATO ve Rus uçakları it dalaşı yapmaktadır. Şimdi bir de, AB ile Belarus sorunu alevlenmektedir. ABD, Rusya'yı Akdeniz’de, Karadeniz’de ve son olarak da Kırgızistan'daki karışıklıklarda görüldüğü gibi Orta Asya tarafından sarmaya çalışmaktadır. Önceleri esas hedef Çin olarak görülmekteydi ancak şimdi Rusya da tekrar hedefe alındı. Bir de düşen doğalgaz petrol fiyatları Rusya’yı zorlamaktadır. Rusya bu durumda, Türkiye ile mevcut ortak ilişkilerini bozmak istememektedir. Ancak bir kriz çıkması durumunda her şeyin değişmesi de mümkün. Bu arada ABD’nin hedefi, ki bu bazı yetkililer tarafından açıkça söylenmiştir, bölgede Rusya ile Türkiye'yi çatıştırmaktır. Bu iki ülke, bu oyuna gelmemelidir.

Ermenistan ve Azerbaycan arasında eski sınırlara veya ona yakın bir duruma gelinmesi, Rusya açısından bir tehdit değildir. Rusya şu veya bu nedenle başlayan bu çatışmalara gerekmedikçe katılmak istememektedir. Kanayan bu yaranın kapanması Rusya’yı bölgede rahatlatacaktır. Bu da stratejik anlamda Batı’nın artan baskısına karşı Türkiye ile gelişen ilişkileri yeni bir zemine oturtacaktır. Ayrıca Rusya, Batı yanlısı Paşinyan’a da bir ders verebileceği fırsatı yakalamıştır.

ASKERİ BOYUT

alandaki gelişmelere bakalım.Öncelikle Azerbaycan için tamamen dağlık bir arazide ilerlemek oldukça zor bir iştir. Ayrıca Ermenistan 30 yılda işgal bölgelerini tahkim etmiş ve savunma hatları oluşturmuştur. Bunları aşmak da kolay değildir. Yüksek bölgelerde zırhlılarla değil küçük komando birlikleri ile girip savaşmak zorundasınız. Bu da oldukça yüksek yetenek ister.

Azerbaycan eski Türk savaş stratejisinin yeni versiyonunu, yani kurt kapanı veya hilal stratejisini geliştirerek kullanmaktadır. Buna göre, hedef önce yanlardan sarılmakta ve daha sonra çembere alınmakta ve zayıf noktalardan başlanarak düşman vurularak parçalanmakta ve adım adım yok edilmektedir. Önce Karabağ’ın etrafındaki reyonlar kuzey ve güneyden saldırılarla ele geçirilerek Dağlık Karabağ’ı sarma harekâtı başlamıştır. Yavaş yavaş kritik noktalar alınarak ilerlenmekte ve Karabağ'ın kapıları sayılan bölgeler ve tepeler alınarak son hedefe doğru ilerlemeye başlanmıştır. Eğer yabancı müdahalesi olmazsa, uzun olmayan bir sürede tüm işgal bölgeleri kurtarılmış olacaktır. Ancak bu stratejiyi uygulamayı mümkün kılan Azerbaycan’ın askeri eğitimi ve aldığı ileri teknoloji silahlara bakmakta da yarar vardır.

İsrail'den alınan kamikaze droneları toplu olarak saldırmakta ve elektromanyetik dalga yayan her şeyi yani esasen radarları vurmakta ve düşmanı köreltmektedir. Bundan sonra ise karşı taraf, daha kolay vurulabilmektedir. İsrail bu silah satışları ile Azerbaycan’a yakınlaşmış ve burada etkisini artırarak İran’ı markaja almaya çalışmaktadır.

Ancak savaşın en öldürücü silahları Türkiye’den gelmiştir. Aşağıdaki değerlendirme, Ermenistan'ın ne duruma düştüğünü açıkça ifade etmektedir.

Bu sabah Bayraktar TB2 UCAV Ermeni mevzileri üzerine MAM-L Akıllı Mühimmat yağdırmaya başladı ve en az altı 9K33 Osa ve üç adet 9K35 Strela-10 mobil karadan havaya füze sistemini vurmaya başlamasıyla onlarca Ermeni askeri bu yeni gerçeğe uyandı. Bu sistemler, Suriye ve Libya'daki Rus Pantsir-S1'ler gibi, drone tehdidiyle başa çıkmaktan habersiz ve aciz görünüyordu ve hepsi, kendilerine neyin çarptığını bile bilmeden yok edildi. Türkiye'nin insansız hava araçlarının yüksek verimli kullanımı ve destekleyici elektronik savaş sistemleri, giderek daha iddialı uluslararası rolünü ve artan siyasi ve askeri ağırlığını (Bayraktar Diplomasisi) artırmıştır. Şimdi Dağlık Karabağ sorununa ulaştı ve kesinlikle mevcut çatışma turunun sonucunu etkileyecektir.” (Stijn Mitzer in collaboration with Jakub Janovsky, Oryx Sunday, September 27, 2020, https://www.oryxspioenkop.com/2020/09/the-fight-for-nagorno-karabakh.html )

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, 27 Eylül'den bugüne kadar Azerbaycan ordusunun imha ettiği ve ele geçirdiği Ermenistan araç ve mühimmatlarına ilişkin bilgi verdi. (Ermenistan gibi küçük bir ülke için bunun sonuçları yıkıcıdır.) AA'da yer alan habere göre, bugüne kadar Ermenistan ordusuna ait 241 tankın imha edildiğini, 39 tankın ise çalışır durumda ele geçirildiğini bildiren Aliyev, bu tankların Ermenistan ordusuna karşı kullanıldığını kaydetti. Aliyev, 50 zırhlı piyade aracının imha edildiğini, 24'ünün ise ele geçirildiğini ifade ederek, 17 kundağı motorlu topun, 198 farklı kalibreli topun ve 58 havan topunun da imha edildiğini aktardı.

-Aliyev ayrıca şunları söyledi. “53 tanksavar, 70 Grad, 2 Uragan, 2 Yars füze sistemi, 3 TOR, 5 KUB ve Krug, yaklaşık 40 OSA uçaksavar sistemi, 6 insansız hava aracı, 1 Elbrus balistik füze sistemi, 1 Toçka-U balistik füze sistemi, 8 radar aracı, 198 kamyon imha edildi. Bu araçlardan 15'i mühimmatla doluydu. 102 kamyon da ele geçirildi. Ermenistan ordusuna ait 4 S-300 füze sistemini de imha ettik. Bu sistemin fiyatı bellidir. Çok pahalı bir silahtır."

-Azerbaycan Savunma Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada ise, Cebrail'deki operasyonlarda Ermenistan ordusunun 556. Alay taburunun imha edildiği, 400 sözleşmeli askerden oluşan taburun çoğunun etkisiz hale getirildiği bildirildi. (https://www.haberturk.com/karabag-da-sicak-gelisme-400-ermeni-askeri-olduruldu-2842477 )

SONUÇ BABINDA BAZI YORUMLAR

Artık askeri üstünlük ve insiyatif tümü ile Azerbaycandadır. Bir dış müdahale olmaması durumunda kısa sürede tüm işgal bölgeleri kurtarılmış olacaktır. Ancak bundan biraz önce de büyük güçler tarafından savaşın durdurulmaya çalışılarak bir al-ver baskısı yaratılmaya çalışılması zor olsa da mümkündür.

Birinci nokta tüm gücü ile Ermenistanın yanında olan Fransa AGİT Minsk grubunun eşbaşkanları arasındadır. Azerbaycan ısrarla Türkiyenin de masada olması gerektiğini ifade etmekte ancak Rusya buna karşı çıkmaktadır. Bu konuda sonuna kadar gidilmelidir.

İkinci nokta ise Türk- Rus işbirliği muhafaza edilmeldir. Bu her iki ülke için de önemlidir. Bu bozulursa her iki ülke bundan büyük zarar görecektir. İlişkiler biraz zora girse de yine iyi yönetilmeldir.

Üçüncü nokta Batı Dünyasının işgal altındaki topraklarını kurtarmaya çalışan Azerbaycana karşı negatif ve Ermeni yanlısı politikaları ibret vericidir. 1990 larda 20 000 e yakın ölü ve 1 milyonun üzerinde vatantandaşı göçmen olmuş ve topraklarının % 20 si işgal edilmiş olan Azerbaycana karşı Batı bugün adeta saldırgan muamelesi yapmakta ve adeta işgali desteklemektedir. Bundan gereken dersler çıkarılmalıdır.

Dördüncü nokta artık Türk Azerbaycan ilişkilerinin çok yeni bir boyuta taşınacağı kesindir. Bunun bölgede etkileri de büyük olacaktır. Artık yeni bir stratejik denklem ortaya çıkmıştır.

Son olarak Türkiyenin dronları sadece yeni ve etkili silahlar değildir. Bunun ötesinde Türkiye bunların kullanımına uygun "kurt sürüsü saldırısı" doktrinini de geliştirmiştir. Esas korkutucu olan budur Elektronik harp sistemleri ile desteklenen toplu ve koordineli SIHA saldırıları çok yıkıcı olabilmektedir. Bunu Suriye ve Libyada gördük. Şimdi ayni doktrinin Türkiye tarafından yoğun SIHA eğitimi verilen Azerbaycan ordusunca da Karabağ’da başarılı şekilde uygulandığını gördük.

Son söz: Azerbaycan’ın kurucusu Mehmet Emin Resulzade’nin bulunduğu yerden bugün Azerbaycan’a baktığında büyük gurur duyduğundan eminim...