Ülkemizde bugüne kadar meydana gelen seller birçok can aldı. Bundan 449 yıl önce 1563'teki selde ise az kalsın Kanunî Sultan Süleyman boğuluyordu...

İstanbul tarih boyunca deprem, yangın ve sel gibi birçok afetle karşılaşmıştır. İstanbul'un tarihindeki en büyük felaketlerden biri ise 1563'te Kanunî'nin boğulmaktan son anda kurtulduğu ve İstanbul'un harabeye döndüğü seldir.

AVA GİTTİ SELLE KARŞILAŞTI

Kanunî Sultan Süleyman ömrünün sonbaharındayken İstanbul'un sıkıcı havasından ve dertlerinden uzaklaşıp rahatlamak için 1563'ün Eylül'ünde, o zamanlar yerleşimin pek olmadığı Yeşilköy taraflarında avlanmaya çıkmıştı. Ava çıktığında hava iyiyken, 20 Eylül'e doğru gökyüzünü kara bulutlar kapladı. Gök gürültüsünden yer gök inliyordu; Kanunî ava devam etti ancak, sanki yağmur değil afet yağıyordu. Kanunî ve maiyeti can havliyle kendilerini yakınlarda bulunan İskender Çelebi Sarayı'na attılar.

Bu durum kaderin acı bir cilvesiydi. Osmanlı tarihinin en büyük defterdarlarından, yani maliye bakanlarından İskender Çelebi 1535'te Veziriazam Makbul İbrahim Paşa'nın ayak oyunlarıyla Kanunî Sultan Süleyman tarafından öldürtülmüştü.

İskender Çelebi Sarayı'na sığınan Kanunî ve maiyeti yağmurdan korunmuştu ama, yağmur şiddetini artırıp sele dönüştüğü için civardaki dereler taşmaya, önüne geleni sürüklemeye başlamıştı. İskender Çelebi Sarayı'nın yanındaki Halkalı Deresi taşarak saraya doğru aktı. Sarayın bahçeleri derenin sularıyla doldu. Ardından sarayı aniden su bastı. Saraydakiler sel sularına kapıldılar. Kanunî, iç oğlanlarından güçlü ve uzun boylu bir askerin sırtına çıkarılarak, çatının altındaki yüksekçe bir bölmeye götürülüp boğulmaktan zor kurtarıldı.

Şiddetli yağmur günün erken saatlerine kadar devam etti. Sabah olduğunda ise hiçbir şey olmamışçasına güneş açmıştı. Kanunî sığındığı bölmede sabaha kadar beklemişti.

Sel İstanbul'u adeta savaş alanına çevirmişti. Özellikle dere yatakları ile Boğaz'a yakın yerlerde büyük tahribata yol açmıştı. Sokaklarda ve derelerin yakınlarında yağmura yakalananlardan onlarca insan boğularak can vermişti. Su kanallarının içi tamamen kumla kapandığı için kullanılamaz hâle gelmişti. Yetmişe yakın ev de yıldırım düşmesi yüzünden yanmıştı.

SU KEMERLERİ YIKILDI

İstanbul'un su ihtiyacını karşılayan Mağlova Kemeri sel sularının tazyikine dayanamayarak büyük bir gürültüyle parçalanmıştı. Kâğıthane bölgesi derenin getirdiği ağaçlar ve çamur nedeniyle tamamen sular altında kalmış, asırlık çınarlar bile çöp ve çamur yığınları altında kaybolmuştu.

Selden en büyük zararı Haliç kıyıları, Galata sırtları ve Boğaz'a yakın yerler görmüştü. Sarayburnu'nun, insanın gözünü alarak akan mavi suyunun rengi bile değişmişti. Silivri, Küçükçekmece, Büyükçekmece ve Harami Deresi'ndeki köprüler tamamen yıkıldığından insanlar gemi ve kayıklarla taşınıyordu.

Su kemerleri ya tahrip olduğu ya da tamamen yıkıldığı için şehirde su sıkıntısı çekiliyordu. Evlerin bahçelerinde bulunan kuyulardan su yerine çamur çıkıyordu. Felaketin ardından susuzluk yüzünden salgın bir hastalığın meydana çıkması an meselesiydi.

Şehir içindeki su kaynaklarının çoğu kullanılamaz hale gelmişti. Bunun üzerine şehirde büyük bir su sıkıntısı baş gösterdi. Temiz su karaborsaya düştü; halk kendisine yetebilecek kadar suyu iki üç katı para ödeyerek alabildi.
Bu durum üzerine Kanunî Sultan Süleyman, devlet adamlarını da yanına alarak 21 Eylül 1563'te yıkılan su kemerlerini gezdi. Mimar Sinan'a gerektiği kadar para harcayarak ve istediği kadar adam alarak su kemerlerinin tamirini emretti. Kanunî'nin isteği ve takibi sonucunda su kemerleri kısa sürede yeniden yapılarak İstanbul'un su meselesi geçici olarak halledildi.

Kanunî'nin son seferi

Kanunî'nin hareketli ve başarılı geçen hükümdarlığının ilk yıllarının aksine son yılları üzüntülü ve ağır geçmiştir. 1553'teki Nahçıvan seferinden sonra 1566'ya kadar sefere çıkmamıştır. Bu dönemde iki oğlu, Şehzade Mustafa ve Şehzade Bayezid ile altı torununu öldürttüğü için halk arasında tenkit edilmeye başlanmıştı.

Bu yüzden, 72 yaşında Avusturya ile ilişkiler gerginleşince hastalıklarına ve ihtiyarlığına bakmadan sefere çıkmaya karar vermişti. Bu sefere çıkma kararında 1565'te meydana gelen Malta kuşatmasındaki başarısızlığı silme, Osmanlı Macaristan'ını güven altına alma, 10 yıldan fazla süredir sefere çıkmadığı için asker ve halk arasında başlayan kendisine yönelik hoşnutsuzluğu giderme, oğulları arasındaki mücadelelerin kötü izlerini ortadan kaldırma, bazı sufî çevrelerin yaydığı muhalif düşünceler yüzünden zedelenen kendi ve hanedanın imajını yeniden parlatma amaçları vardı. Şeyh Nureddin isimli bir mutasavvıf, "bizzat cihat görevini yapamayan bir padişahın tenkit edilmesinin uygun olduğunu" söylüyordu.

Kanunî, 1566'da Zigetvar seferine çıkmadan önce Eyüp Sultan'ı ve atalarının türbelerini ziyaret etti. Gittiği türbelerde fakirlere cömertçe sadaka dağıttı. 29 Nisan 1566'da büyük bir merasimle padişah ve devlet ricali İstanbul'dan yola çıktı. Kanunî beyaz elbiseleriyle at üzerinde, muhteşem maiyeti eşliğinde İstanbul'dan ayrılmıştı. Devrin tarihçileri padişahın beyaz sakallı ve beyaz elbiseli hâlinin nurdan bir minareye benzediğini söylerler.

İstanbul'da ilk sel felaketi

Osmanlı döneminde İstanbul'daki ilk büyük sel felaketiyle Kanunî zamanında, 24 Ağustos 1553'te karşılaşılmıştır. Gece yarısı Kâğıthane'de meydana gelen sel yüzünden yerleşim yerleri, bostanlar harap oldu. Sel o kadar şiddetliydi ki, büyük ağaçları söküp Boğaz'a sürüklemişti. Dönemin tarihçileri Galata önlerinin direkler, ağaçlar, ot arabalarıyla dolduğunu, ihtiyacı olanın bunlardan aldığını yazarlar.

Selden atlar öldü

İkinci Mahmud döneminde, 19 Haziran 1811 günü sabah namazından sonra o kadar çok yağmur yağdı ki, Beşiktaş, Kasımpaşa gibi bölgelerde evler, dükkânlar yıkıldı. Kasımpaşa'da 5-6 kişi sellerde boğulurken, bazı değirmenlerdeki atlar da telef oldu.

(Bugün gazetesinden alınmıştır)