Hem komik, hem yüz kızartacak kadar utandırıcıydı. Kimliksiz ve kişiliksizdi.
Ruhsuz, aynı zamanda alabildiğine taklitçiydi.

Üstelik, bu rezalete oğlum Yiğit'le birlikte ben de alet edilmiştim!

19 Mayıs
gösterilerinden bahsediyorum!
Sabah erkenden kalkıp yola çıktık. Günlerdir gösteriye hazırlanan Yiğit'in üzerinde denizci kıyafeti vardı. 19 Mayıs ve denizci kıyafeti yan yana gelince, ben de Atatürk'ün Samsun'a çıkışını anlatan bir gösteri izleyeceğimizi düşünüyordum.
Beklediğimiz gösteri başladı...

Bir yandan müzik çalıyordu. "Sarı saçlım, mavi gözlüm, nerdesin, nerde" sözcükleriyle Atatürk'e duyulan özlem dile getiriliyordu. Diğer taraftan şiirler okunuyordu.
Hepsinde işgalcilere teslim anlayışını savunan Damat Ferit düşüncesi yerden yere vuruluyor, Atatürk ve Milli Mücadele göklere çıkarılıyordu.
Sonra, sanki Damat Ferit ipleri ele aldı! "Şimdi size modern danslardan örnekler sunulacak" anonsu ile birlikte 4 kız öğrenci sahneye çıktı. Kızlarımız, içinde "seksi" sözcüğünün de bulunduğu işgal kuvvetlerinin müziği ile kendinden geçti.
İlk darbenin şaşkınlığını üzerinizden atamamıştık ki, hemen ikincisi geldi.
Bu defa dönemin işgal kuvvetlerinin müziği eşliğinde denizci kıyafeti giydirilmiş 5. sınıf öğrencilerinin gösterisi başladı. O da garip ve acayipti. İçinde ne Atatürk, ne 19 Mayıs, ne de Milli Mücadele vardı.

Tam bu sırada sahnede ellerindeki gitarlarla üç adet Elvis Presley belirdi.
Müzik de çılgın bir Rock'n Roll'a dönüştü.
Tam bir rezillikle karşı karşıyaydık!..
19 Mayıs gösterilerinde, Atatürk ve bu milletin mücadele ettiği işgal kuvvetlerine ait her türlü kültürden örnek vardı. Sadece Atatürk ve 19 Mayıs ruhu yoktu.
Daha fazla dayanamadım. Çocukları topladım, kaçar gibi uzaklaştım! Ayrılmadan önce tepkimi de ortaya koydum...
Okul müdürünün yanına koştum:

- Acaba dünyada başka bir ülke var mıdır ki, kurtuluş mücadelesini "emperyalist" dediği işgalcilerin müzik ve kültürel değerleri ile kutlasın?
Ne demek istediğimi anladı. Belli ki O da rahatsızdı. "Biz de bunu tartıştık" dedi:

- Ama, drama öğretmenleri önceden hazırlamışlar.
O sırada beden eğitimi öğretmeni devreye girdi:

- Siz böyle diyorsunuz, ama gençler istiyorlar!
Sözün bittiği yerdeydik. Belli ki koskoca okul 19 Mayıs'ı kavrayamayan iki drama öğretmenine teslim olmuştu. İçlerinden, öğrencilerin arkasına saklanıp sergilenen bu rezaleti savunan bile çıkıyordu! Türkiye, günlerdir çekişip duruyor.

19 Mayıs
'ın nerede ve nasıl kutlanması gerektiğini tartışıyoruz...
Şekille uğraşıyoruz!

Oysa, biz özü kaybetmişiz. Şehitlerimize saygıyı yitirmişiz. 19 Mayıs ve Milli Mücadele'nin ne olduğunun farkında değiliz.

Şekilde anlaşsak ne olur?

Yazık, cehalet ve taklitçilik dört bir yanımızı sarmış!..
Bütün dünya, medeniyeti kavramlar üzerine oturturken, biz kavramları karıştırıp çorba haline getirmişiz. "Medeniyet" adına kendi medeniyetimizden uzaklaşmışız. Kültürel değerlerimizi karmakarışık etmişiz. Elvis Presley, Rock'n Roll ve işgalcilerin en ön safında bulunan İngilizce çılgın müziklerle 19 Mayıs kutluyoruz!
Bunu yaparken de Atatürk posterleri ve Türk Bayraklarını sallayıp, müzikler çalıyoruz:

- Sarı saçlım, mavi gözlüm, nerdesin, nerdeee?

Oysa, "sarı saçlı, mavi gözlü" bugün aramızda olsaydı... 19 Mayıs'ta sergilenen bu ruhsuzluğa tanıklık etseydi... Ya eline sopa alır, herkesi kovalardı; kollarından tutup fırlatır atardı. Ya da karşılaştığı manzara karşısında sekte-i kalpten giderdi!

Atatürk
'ü, yaşadıkları değersizlik ve cehaleti gizleyecek bir paravan olarak gören bir güruh öyle bir noktaya geldi ki... "Sarı saçlı, mavi gözlü" bugün hayatta olsaydı... Adı kullanılarak sergilenen garipliklere tepki gösterseydi...
Bunlar, "örümcek kafa" diyerek O'nun da karşısına dikilirdi:

- Sen hangi çağdasın? Bu çağda bu kafa olur mu?
Hatta daha da ileri gidip, içlerinden

Atatürk
'ü taşlayanlar bile çıkardı!

(Takvim gazetesinden alınmıştır)