Sekizinci stüdyo albümü \"Bende Bi\' Aşk Var\"ı piyasaya süren Göksel, \"Şarkıların sözlerini okuduğunuzda, o dönemde neler yaşamış olduğumu anlayabiliyorsunuz\" diyor
               
Fiziksel değişiminizden başlayalım.
Çok uzunca bir zamandır saçımı kestirmek istiyordum ama cesaret edemiyordum. Kestirdiğim anda hem fiziksel hem de duygusal anlamda omzumdan bir yük kalktı. Yani simgesel bir anlamı var bu değişimin. Yüklerimden kurtuldum, daha cesaretli, daha özgür oldum.

Kısa saç sizin için yepyeni bir dönemi mi temsil ediyor o zaman?

Kesinlikle yeni bir dönemi temsil ediyor ve bu dönemi seviyorum. Çok ilginç bir durum da var aslında: Tam tersi olması gerekiyorken kısa saçla kendimi daha kadın hissettim. Uzun saçla çok saklanıyordum galiba. Ama saklanmıyorum artık, içimden öyle geliyor.

Son albümünüz “Bende Bi’ Aşk Var”daki Göksel’le önceki albümlerinizdeki Göksel arasında ne farklar var?
Az önce konuştuklarımızla beraber, kadınsı tarafım daha ön planda. Geçen dört buçuk yıl daha cesurdum, daha yalnızdım. Yalnızlık insanı çok güçlendiriyor ve cesaret istiyor. Bir arkadaşım “Özgürlük, başa beladır” demişti. Gerçekten öyle, çünkü her kararını kendin vermek zorundasın. Ama çok tatlı bir bela bu, bu arada. Öyle bir dönemdi bu dört buçuk yıl ve o nostalji albümlerini yaptım. O sırada eleştirildim “Niye Göksel kendi şarkılarını yazmıyor” diye. Ama içten içe biliyordum benden başka bir ses çıkabilir. İşte o sesi çıkartma cesaretini bulmak için biraz zamana, yalnızlığa, seyahatlere ihtiyacım vardı. Bunları yaptım, bunları yaparken hiç boş durmadım, eski şarkıları seslendirdim.

Nostaljik şarkıları söylemek orijinaline bağlı kalmanız gerektiğinden zor değil mi?
Evet, zor. Sen müziklerini olduğu gibi, aynen alsan da bir şeyler eksik kalıyor hep. Bu işe ilk başladığımızda endişelendim, ciddi bir sorumluluk gerektiriyor çünkü. Hele ilk nostalji albümüm (‘Mektubumu Buldun Mu?’) için heyecandan ölüyordum. Sonra ikincisini yapmasaydım eksik kalacaktı. Sonra belki dönüp dönüp, “İkincisini yapsa mıydım?” diye soracaktım. Belki de tam olarak bu albüm için kendimi hazır hissetmiyordum. O arada bol bol yaşadım ve bol bol yazdım.

Nostaljik şarkılardan beslendiniz yani?


Kesinlikle. Çünkü onların esası güzel melodi ve güzel söz. Ve üstelik saflar. Yani o zamanki şarkı yazarları, gerçekten bir şeyler yaşamış, hissetmiş ve öyle yazmışlar. Bugün pop müzik çok planlı, programlı, çok hesaplı. Ben öyle yapamıyorum.

“Bende Bi’ Aşk Var” albümündeki kadın bana fazlaca âşık, fazlaca hüzünlü ama o kadar da dik duruşlu göründü.
Evet, öyle. Yalnız uçabilecek, gerektiğinde “Bitti” diyebilecek kadar cesaretli, acı çekse de bunu göze alabilen, âşık olmayı göze alabilen bir kadın.

Albüm özetle ne albümü?

Özetle, aşk ve yalnızlık albümü... Şarkılar aşkın başka başka evrelerini anlatıyor, aşkın korkusundan bahsediyor. Ben de sonradan dönüp baktığımda kendimi çözümlüyorum aslında şarkı sözlerinde. Örneğin çok fazla bağlanma korkusundan bahsetmişim. Şarkıların sözlerini okuduğunuzda, aşağı yukarı o dönemde neler yaşamış olduğumu anlayabiliyorsunuz.Şarkılar tamamen, beni anlatıyor yani.

Albümde dokuz şarkının söz ve müziği size ait, bir de Mabel Matiz sürprizi var.
Mabel’le bir buçuk yıl önce tanıştık, daha o zaman albümünü çıkarmamıştı. Ben çok beğendim yazdığı sözleri ve insan olarak kendisini çok sevdim. Daha ilk tanıştığımız gün bana ‘Yarım Kalan Şarkı’yı getirdi. O sırada da, şarkılarım hazırdı ama nostalji albümü yeni bitmişti ve “Yeni albüm eski şarkıların tadında olmalı” diyordum. O anki ruh halime Mabel’in şarkısı ‘Yarım Kalan Şarkı’ çok uygun düştü. Bir anlamda da o nostalji albümleriyle bu albüm arasında bir köprü oldu gibi geliyor çünkü çok eski bir şarkıymış gibi geliyor bana. ‘Acıyor’un büyük bir bölümünü ve ‘Rüzgâr’ı demo kaydından kullandık bu arada. Ozan’la (Çolakoğlu) sesimdeki o anki duyguyu saklamak istedik ve o kaydın biraz pis olmasını şarkılara yakıştırdık.

Ruh haliniz şarkıyı söylemenizi etkiler mi?

Hem de nasıl! O gün kırık bir günümdeysem sesim daha kırılmış çıkıyor. Teknoloji herkese şarkı söyleme imkânı veriyor ama o duyguyu veremiyor. O yüzden de ben demo kayıtları çok seviyorum, onlar daha gerçek oluyor. Ya da sahnede canlı söylediğimde sesimi daha çok seviyorum.

Siz bir şarkıyı yazarken nelerden ilham alıyorsunuz?

Sohbet ettiğim insanın anlattığı şey bana tanıdık geliyorsa, ona benzer bir şey yaşadıysam aklımda bazı cümleler veya bir hikâye beliriyor. Sonra eve gidiyorum, yalnız kalıyorum. Biliyorum (şarkı) geldi gelecek. İşte o şarkıyı yazacağım günlerde çok depresif oluyorum. Ve bazen tutuyorum kendimi o moda girmemek için yoksa o depresif hale gireceğim, yalnız kalacağım. Aslında o yüzden ben tam da klipteki (‘Acıyor’ klibini kastediyor) kadın gibiyim. O kadın bir yandan acı çekiyor, bir yandan acısını yazıyor. İşte ben de öyleyim.

Yani mutluyken şarkı yazamayanlardan mısınız?

Hiç yazmadım sanırım bugüne kadar. O yüzden mutlu şarkım da yok. Ama kendime dışarıdan bakıp, kendimi hafif ti’ye aldığım şarkılar var. Aşk abartılı yaşanan bir duygu ya, sonradan fark edip “Ya ne komiğim ben” diyorum.

O zaman siz Sezen Aksu’nun “Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir” sözüne katılıyorsunuz.
Hem de çok katılıyorum. Aslında benim neşeli sayılabilecek şarkılarım var ama onların içinde de hep bir kırıklık var. Mesela ilk yazdığım şarkılardan ‘Sabır’ ya da ‘Bir Seni Konuşurum’ ritm olarak hareketli ama durumsal olarak çok da iyi bir durumdan bahsetmiyor (Gülüyor) .

‘Sabır’dan bu yana sizde ne değişti?

Daha çocuktum o zaman. Ama bugün hem fiziksel hem de tavır olarak kadınsı tarafım daha ön plana çıkmaya başladı. Bu benim cesaretlenmemle de alakalı, bir taraftan da yıllar geçiyor. Fakat kesin olan bir şey var ki heyecanım hiç geçmedi.

O günden bugüne pop müziği peki?


Çok kalabalık ve biraz da kaotik olan 90’lara denk geliyor benim çıkışım. Her gün bir albüm çıkıyordu, her çıkan albüm satıyordu. Şimdi bugünün müziğine fazlasıyla teknoloji karıştı. Ben üstelik teknolojinin müziğin içine bu kadar girmiş olmasından hoşlanmıyorum, insan unsuru azalıyor. Ve işte orada duyguları kaybediyoruz.

70’ler ve 80’ler, 90’lar sizin için ne ifade ediyor?

70’ler çocukluğum, 80’ler ergenlik bunalımlarım. Tüketimin imrendirildiği bir dönem. İçime kapanıktım ama o zamanlarda ufak ufak şarkı söylemeye başladım. 80’lerin sonunda üniversiteye girdim. 90’larla beraber özgürlük mücadelem başladı, tam bir genç kız oldum. Okulu bırakıp müziğe başlamak gibi kararlar aldım.

‘Sesim ve şarkılarım benden daha meşhur, bu hoşuma gidiyor ama...’
Gizli kalmak ister gibi bir haliniz var. Pek göz önünde değilsiniz.
Evet, albüm dışında pek göz önünde olmaktan hoşlanmıyorum. Ben bu işe ilk başladığımda tamamen şarkı söylemekle başladım, sonunun nereye gideceği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ünlü olmak gibi bir gayem de yoktu. Güzel şarkı söylemeyi hedefliyordum ama ilk planda gelen ünlü olmak değildi. Ünlü olmanın güzel tarafları var ama insanın özgürlüğünü elinden alan bir şey aynı zamanda. Ve ben çok düşkünüm özgürlüğüme, şarkı yazabilmek için özgürlüğe ihtiyacım var. Sokakta dolaşabilmeliyim, hayatın içinde olmalıyım. Biraz yaşamalıyım ki yazabileyim. Sürekli televizyonda olmak onları kaybetmek anlamına geliyor.

Ünlü olmanın iyi ve kötü yanları neler?
Sesim ve şarkılarım benden daha meşhur, bu hoşuma gidiyor ama yalnızlık duygusunu ağırlaştırıyor bir taraftan. Bana en tuhaf gelenlerden biri şudur: Şehir dışı konserlerimizde onca kalabalık ve alkıştan sonra odana çekilirsin ve büyük bir sessizlik olur ya… Garip hissederim kendimi. Örneğin orkestra arkadaşlarım benden daha özgürdür, gittiğimiz yerlerde gündüz çıkar gezerler. Ben de geziyorum, görüyorum elbette ama odada geçirdiğim vakit onlara nazaran çok daha fazla. İşte o zaman derinden hissediyorum ünlü olmanın ne kadar zor bir şey olduğunu.

Röportaja başladığımızdan beri en sık kullandığınız kelimeler aşk, özgürlük ve yalnızlık. Ama yalnızlık biraz daha öne çıkmış gibi.
Yalnızlığa ihtiyacım vardı herhalde. Bu dönemi yalnız geçirdim ama tercihli bir yalnızlıktı bu.

‘Tutku üzerine yazardım’

Bir roman yazsaydınız ne üzerine olurdu?
Tutku üzerine olurdu. Kendimde en sevdiğim özelliğim her şeye âşık olabiliyor olmam, sadece insana duyulan aşktan bahsetmiyorum. İlk şarkı söylemeye başladığım zaman şarkı söylemeye âşıktım ve tutkuyla söylüyordum sonra bir insana âşık olmanın ne demek olduğunu öğrendim. Onunla ilgili bir roman yazmak isterdim: İnsan ve Tutku.

(Radikal)