Sevgili okurlar,

Yoğun bir çalışma temposu ile geçen bir haftanın sonunda kendime ödül vermek istedim. Ruhsal anlamda kendimi beslemek ve ruhsal anlamda dinlenebilmek için en sık yaptığım aktiviteler, sanatsal etkinlikleri takip etmek, sergilere, sinema ve tiyatrolara gitmek oluyor. İşte tam da böyle bir anda, neşe ile bilet bakarken kendime Hampstead tiyatrosunda bir oyun gözüme ilişti, Luna Gale… Micheal Attenborough’ın yönetmenliğini yapmış olduğu oyunda bir sosyal görevli kadının hayatından bir kesit sunulacaktı. Mutlulukla bileti aldım ve heyecan içinde beklemeye başladım tiyatro gününü..

Adeta kış günü gibi soğuk bir cumartesi tiyatronun yolunu tuttum. Tiyatro girişlerindeki cafeleri her zaman çok sevmişimdir, kahvemi yudumlayarak gelecek aylarda olacak oyunların afişlerine göz gezdirmeye başladım. İçimden de, gideceğim oyunun konusunu hiç bilmediğimi geçiriyordum, neredeyse tembellik içinde okumamıştım. ‘Umarım canlı ve neşeli bir oyundur ‘diye düşünüyordum.. İçeri girdiğimde ise, salonun tamamen dolu olduğunu gördüm, işte Londra’nın en sevdiğim yönlerinden biri buydu. Sanatsal aktiviteler faaliyetler her zaman çok ilgi çekiyordu, kişiler ruhsal boyutlarına adeta yatırım yapıyorlar, kendilerini geliştirip sürekli bir öğrenme sürecinde kalıyorlardı.

Oyun kişiyi içine çeker derecede hızlı akıyordu, sürükleyici, ve düşündürücü idi.. Ancak  birinci perdenin bitmesine tam 2 dakika kala esas konu ortaya çıkmış oldu! Kalbim sıkıştı, içim buruldu, bir kaç replik ile oyunun rengi ve seyircilerdeki etkisi değişmiş oluyordu! Konu bir anda, ‘kadına şiddet ve kadına cinsel istismar’ halini almıştı! Adeta bir şok dalgası ve pek çok düşünce ile oyunun ara kısmı geldi, kendimi rahatlatmak için dışarı çıktım….

Elimde Zülfü Livaneli’nin son kitabı ‘Konstantiniyye Oteli’  var. 291. Sayfada yine kalakaldım, ayni Luna Gale oyunundaki 1. Perdenin sonunda kaldığım gibi.. Bu sefer de kitap satırlarında okuduğum bir kadın cinayeti, Yusuf isimli kahramanın karısı Şehnazı öldürme sahnesi… İçim donuyor, kalbim donuyor adeta.. Satırlar su şekilde, okurken yüreğim sızlıyor: ‘Bana yar olmadın, başkasına da yar etmem seni Şehnazım’ diyerek ateş etti Yusuf….. Zamanında müdahale edilse ölümcül yaralar değillerdi ikisi de. Ne var ki Yusuf genç kadını dizine yatırmış, saçını okşayarak kan kaybından ölmesini beklemişti. Silah sesleri üzerine parka gelen polis memurlarını ise, ‘yaklaşmayın ateş ederim’ diyerek durdurmuştu. .. Polisler Yusuf’u hiç olmazsa kolundan, bacağından yaralamayı hiç düşünmeden öylece bekliyorlar, ona megafonla yumuşak sesler söyleyerek ‘kardeşim’ diye seslenerek silahını bırakması için ikna ediyorlardı. Ne de olsa onlar da erkekti, kadın ve namus meselelerini anlarlardı. Kim bilir ne kancıklık yapmıştı da kadın da adamın sinirlerini bozmuştu böyle? Kabahat ölende mi öldürende mi diye düşünmüşlerdi sigara dumanlarını işlerine çekip parka bakarken ... O gün Türkiye Cumhuriyetinde sadece 2014 yılındaki 294 kadın cinayetine bir tane daha eklenmişti.

Evet, bir yılda 294 tane kadın cinayeti, kadınlara yaşatılan şiddet, cinsel istismar… Neşe içinde gittiğim tiyatro oyununda, zevkle sindire sindire okuduğum enfes kitapta, her yerde bir kadının kurban rolündeki yaşadığı korkunç olaylar….

Kaçmaya çalıştığımız gerçekler, okumak, duymak istemediğimiz gerçekler, hayaletler gibi bizi kovalıyorlar adeta.. Ve kaçınamadığım düşüncelere göz gezdiriyorum yine içimde kalbimde üzüntüyü hissederek derinden…


Birkaç kaynağa göz attığımda karşıma gerçekten sarsıcı rakamlar çıkıyor, hem dünyada hem de Türkiye’de…

Acı bir gerçek,  Dünya üzerinde her ırk ve ülkeden dört aileden birinde aile içi şiddet görülür. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumunun yaptırdığı bir araştırma sonucuna göre ülkemizde ailelerin %34'ünde fiziksel şiddet, %53'ünde sözlü şiddet uygulanmakta ve ev içi şiddet yoğun olarak yaşanmaktadır.

Dünya'da aile içi şiddet: 

  "Dünya genelinde her dört kadından 1'i ve her 6 erkekten 1'i yaşamlarının bir döneminde aile içi şiddete uğramaktadır. (Council of Europe, 2002; BMA 1998; British Home Office Research Study, 1999)

  "Dünya Sağlık Örgütü (WHO)'nün 2002 yılı raporlarında belirtilen tahminlere göre tüm dünyada üç kadından biri yaşamlarının bir döneminde dövülmekte, cinsel ilişkiye zorlanmakta ve diğer yollarla taciz edilmektedir. Tacizi yapan kişi genellikle kendi ailesinden biri ya da tanıdığı bir kişidir. 

  "Japonya'da, istismar yaşamış 613 kadının % 57'sinin fiziksel, duygusal ve cinsel şiddetin hepsine maruz kaldığı görüldü.

  "Kore'li kadınların üçte ikisi eşlerinden düzenli olarak dayak yemektedir.

  "Kenya'da 1990 yılında yapılan bir araştırmada kadınların % 41'inin kocalarından düzenli olarak dayak yediği saptandı.

  "Dünya genelinde her 4 kadından 1'i hamilelik sırasında eşi tarafından isteği dışı cinsel ilişkiye zorlanmaktadır.

  "2001/2 Britanya suç araştırması sonuçlarına göre, İngiltere ve Galler'de şiddet içeren suçların yaklaşık dörtte biri aile içinde işlenmektedir. Eşler arasındaki şiddetin kurbanlarının % 81'inin kadın, %18'inin ise erkek olduğu saptanmıştır. (Crime in England and Wales, Home Office, July 2002).

  "Aile içi şiddete uğrayanların ancak % 35'i bu durumu başkalarına söylemektedir. (Crime in England and Wales, Home Office, July 2002; Home Office Research Study, 1999) 

Türkiye'de aile içi şiddet:

  "T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu'nun yaptığı araştırma sonuçlarına göre aile içi şiddet ülkemizde de yaygındır. Fiziksel şiddete ailelerin % 34'ünde, sözlü şiddete ise 
% 53'ünde rastlanmaktadır. Çocuklara yönelik fiziksel şiddete rastlanma oranı da
% 46'dır. Ailelerde cinsel şiddet ve tacize rastlanma oranı % 9'dur. Şiddete maruz kalanların % 80'i yapacak fazla bir şey olmadığına inanmaktadırlar. Bu durum çaresizliğin kabulü anlamına gelmekte ve şiddete maruz kalanın pasif tutumuna yol açmaktadır. (T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, 1995)

  "Kadın Dayanışma Vakfı'nın 1995'te başkent Ankara'daki gecekondularda yaşayan kadınlar arasında yaptığı bir araştırma, kadınların % 97'sinin kocalarının saldırısına uğradığını ortaya koydu. (Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, 2001)

  "Başka bir araştırma, kadınların yüzde 58'inin yalnızca kocalarından, nişanlılarından, erkek arkadaşlarından ve erkek kardeşlerinden değil, kadın akrabalar da dahil olmak üzere kocalarının ailesinden de aile içi şiddete maruz kaldığını göstermektedir. (Ankara Tabip Odası, 2002)

  "Aile Araştırma Kurumu ve Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı'nın 1997'deki araştırmasına göre, kadınların % 45,8'i balayı döneminin sonunda, % 1,3'ü ilk çocuklarına hamileliklerinde ve % 9,9'u doğumdan sonra şiddete maruz kaldıklarını belirtmişlerdir.

Sevgili okurlar, amacım sizleri rakamlara boğarak canınızı sıkmak değil, sadece fiziksel ve sözel şiddettin üzücü sonuçlarını sizinle paylaşmak istedim.

Bu konuda elbette sizlerle paylaşmak istediğim pek çok nokta var ancak çok kısa bir şekilde size önemli birtakım noktaların altını çizmek istiyorum. Bu anlamda kadına şiddeti nasıl engelleyebiliriz? Bu konuda neler yapabiliriz?

Kadına uygulanan şiddet çok kısa sürede duyulur hale getirilmelidir! Yani mağdur uğradığı kötülükten, zulümden insanları haberdar etmelidir. Kadınlarımız uğradığı şiddeti hemen yakın çevresindeki insanlar ile paylaşmalı onlardan yardım talep etmelidir.

Ayrica, resmi yetkililer, bu konudaki ifadeleri hemen ciddiye almalı ve kadının uğradığı saldırı belgelenmeli, tıbbi raporlar ile mağduriyetini kayıtlara geçirmelidir.

Bu durum saldırgan konumundaki kişinin “yaptıklarının mutlaka toplum tarafından bilineceği ve sonuçlarına katlanmak zorunda kalacağını”  bilmesi açısından önemlidir ve frenleyicidir.

II-Kadına şiddete yol açan bir psikiyatrik hastalık şüphesi varsa bu mutlaka açıklığa kavuşturulmalıdır. Şiddeti uygulayan kişi mümkünse psikiyatrik bir muayeneden geçirilmelidir. Tespit edilebilecek bir psikiyatrik hastalığın tedavisi şiddet davranışını önemli oranda azaltabilecek bir başka yaklaşım olabilir.

Sevgili okurlar, sevgili bayan okuyucular, kendi gücümüze sahip çıkalım, eğer bu şekilde üzücü durumlara maruz kalırsanız mutlaka çevrenizle paylaşalım  ve kendi değerimizi hiç bir zaman unutmayalım! Biz kadınların içimizdeki harika rengarenk gücümüzü ortaya çıkaralım! Kendi ayaklarımız üzerinde durarak, kimseye muhtaç olmadan yaşamayı bir hedef haline getirelim!